Reçetesiz Doktor Tavsiyesi

Pınar Civelek

Hastanenin soğuk koridorunda ağır ağır yürürken isminin yazılı olduğu odayı arıyordu. Giydiği beyaz önlük, taktığı siyah kemik gözlük ona alışılmadık geliyordu. Aynada kendine baksa muhtemelen tanıyamazdı.

Gecenin bir vaktinde geldiği hastanede birileriyle karşılaşmaması işine geliyordu. Şimdilik kimseyle konuşmak istemiyordu. Koridorun sonuna vardığında isminin yazılı olduğu odayı da bulmuştu. Kapının kolunu aşağıya indirdiğinde boş koridorda yankılanan ses ürkütücüydü. Gıcırdayan kapıyı biraz aralayıp içeriye girdi. Elini boş duvarda uzunca gezdirip lamba anahtarını aradı. Nihayet bulduğunda ışığın odaya dolmasını gözlerini kısarak bekledi. Işığa alıştığında gözlerini ilk olarak önündeki tahta masaya sabitledi. Üzerinde birkaç defter ve kalem haricinde bir şey yoktu. Yan tarafta duran sedyeye baktığında süngerinin aşınmış olduğunu gördü. Cebindeki defterini çıkarıp sandalyesine oturdu. Defterin kapağına bakıp ne yapacağını düşündü. Güneşin doğuşunu; ilçenin eski devlet hastanesinde, yeni görevinin ilk gününde, bu küçük odada karşıladı.

Sabah olduğunda hastanenin koridorları kalabalıklaşmaya başlamıştı. İlk hastası da kalabalıkların arasından çıkıp kapısında belirmişti. Yaşlı adam bastonuna yaslanıp içeri girdi.

- Doktor Bey, midem çok yanıyor.

Doktor geriye yaslanıp gözlüklerini düzeltti.

- Bey amca sen kesin çok çay içiyorsundur, ha bir de mayalı poğaçalardan da az yemiyorsundur. Bu dediklerimi azalt bir de bol bol su iç. Daha da miden yanmaz.

Yaşlı adam yerinde kıpırdanıp doktorun sözünü böldü.

- Sen yazsana bana oradan bir antibiyotik.

- Bak benim bu dediklerim ilaçtan daha faydalı haberin olsun. Hem de bedava. Bir hafta dene işe yaramazsa gel, ben buradayım.

Yaşlı adam bastonunu yere vurdu. Bir şeyler söyleyecekti vazgeçti. Homurdanarak odadan çıktı. Doktor önündeki deftere ilk yazısını yazdı. “ Hasta 1: mide yanması ”

Yaşlı adamın hemen ardından içeri giren genç kadın hiç beklemeden söze girdi.

- Ah Doktor Bey, ben çok üzülüyorum. Hep ağlamak istiyorum. Bir şeyler oluyor bana kendimi hep mutsuz buluyorum.

Doktor önündeki deftere yazılar yazıyordu. “Serotonin”

- Bir zamanlar mutlu muydunuz?

- Evet, Doktor Bey.

- Ne zaman başladı bu mutsuzluğunuz?

- Kilo verdiğimden beri, halbuki zayıfladığımda daha mutlu olurum sanmıştım.

Doktor başını salladı yavaşça.

- Anlıyorum. Hanımefendi ben sizde serotonin eksikliği görüyorum. Bol bol çikolata yiyin, düzeleceksiniz.

- Nasıl yani ilaç vermeyecek misiniz?

- Gerek yok, çözümü basit.

- Hangi çikolatayı yiyeceğim, ben fındıklı severim. Bir de ne kadar yemeliyim?

- Hanımefendi siz mutlu olana kadar yiyin. Ne yediğiniz önemli değil.

- Teşekkür ederim Doktor Bey, şimdiden iyileşmeye başladım.

Doktor tebessümle uğurladı hastasını. Not aldı yine. “ Hasta 2: Mutsuzluk”

Hava kararana kadar onlarca hasta geldi odasına. Her birinin şikâyeti ev usulü yöntemlerle çözülebilecek hastalıklardı ona göre. Hastalarını reçete yazmadan evlerine taburcu etti. Mesaisi bittiğinde toparlanıp odasından çıktı. Hastanenin içinde biraz gezmek istedi. Her bir katı dikkatle inceleyip zihninde tutuyordu. Başhekimin odasının önüne geldiğinde kapıyı açık buldu. Odanın içine doğru biraz yürüdüğünde odada birinin olmadığını gördü. Bugün şanslı günündeydi. Bu işi erkenden halledecekti. Cebinden çıkardığı küçük cihazı hızla masanın altına yapıştırdı. Hızını kesmeden kapıya doğru adımladı. Koridora çıktığında başhekimin köşeden geldiğini gördü. Ona baş selamı verip hastaneden ayrıldı.

Ertesi gün hastaneye erken gelmişti. Mesai saatine kadar defterinden dün not aldığı terimleri okudu. İlk gelen hastasına kan tahlili yaptırdı. Gelen sonuçlara baktığında hastasına sodyum eksikliği tanısı koydu. Ona koli koli maden suyu içmesini önerdi. Bir sonraki gelen hasta ise onu en zorlayanı olmuştu.

Kırklı yaşlarındaki erkek hastası içeri girip derdini anlatmaya başladı.

- İyi günler Doktor Bey. Benim üç haftadır bir takım sorunum var. Bir sürü doktora gittim, bir sürü ilaç içtim ama sorunlarım bir türlü çözülmedi.

Doktor hem not aldı hem de sorular sordu.

- Ne dedi doktorlar, anlatabilir misiniz?

- Hemen anlatıyorum. Şimdi ben üç hafta önce ilk doktora gittim ishalden bana mide koruyucu, antibiyotik, ishal kesici verdi. Ben bunları beş gün kullandım ishal geçti ama üşümem geçmedi. Sonra doktor dedi ki gece yatarken üç kat battaniye sarın. Ben dediğini yaptım. Sonra üşümem geçti ama bu sefer de halsizlik başladı. Tekrar doktora gittim bana kan ve idrar tahlili yaptırdı. Sonra CRP, lökosit değerlerine falan baktı ben anlamadım siz anlamışsındır mutlaka. Sonra bana dedi ki sana bir röntgen çekelim. Çektik. Sonra bana bir bilgi vermediler. Serum taktılar bana, altı saat serum yedim. Sonra doktor geldi dedi ki safranda sorun var, bir şeyler gözüküyor. Ben de dedim ki nedir onlar Doktor Hanım. Bana dedi ki ben bilmem şu doktora git. Gittim. Sonra beni detaylı ultrasona aldılar. Ama yok, bir şey gözükmüyormuş. Bana antibiyotik yazdı yine. Sonra gönderdi eve. Bu hafta yine aynı hastalıklarım baş gösterdi.

Doktor yazmaktan yorulmuştu. Adamın yaşadığı hastalık tuhaftı.

- Bir sürü ilaç içtiniz, serum yediniz ama iyileşemediniz, öyle mi?

- Evet Doktor Bey artık vücudumda kan değil, serum suyu dolanıyor.

- Peki hiç çorapla yattınız mı?

- Hayır.

- O zaman artık çorapla yatın. Çorapsız yatarsanız üşüme hissi ayaklardan başlar direkt bağırsaklara vurur.

Adam şaşkınlıkla doktoru dinledi.

- O kadar ilaç kullandım, serum yedim. Çorap giyersem iyi mi olacağım?

- Sadece çorapla değil tabii. Bir de muz yiyeceksiniz.

- İshalim var benim.

- E tamam işte. Muz potasyumu arttırır. İshale iyi gelir.

Adam artık ne diyeceğini bilemedi.

- Yani ben çorapla yatacağım, muz yiyeceğim ve iyi olacağım.

- Bir de yoğurt tüketin, bağırsakları temizler. Ama ev yapımı olsun.

Bir sessizlik oldu. Adam yavaşça sandalyeden kalktı.

- Sağ olun Doktor Bey. Benim dediklerinizi yapacağım.

- Geçmiş olsun.

Hastanenin çıktıktan on dakika sonra doktorun telefonu çaldı.

- Operasyon bitti. Sayende delillere ulaşabildik. Oradan ayrılabilirsin.

- Emredersiniz.

Ayağa kalktı. Önlüğünü çıkardı. Sandalyeye astı. Gözlüklerini masaya bıraktı. Hastaneden çıktı. Arabasına doğru adımlarken yaklaşan polis sirenleri duydu. Tebessüm edip hastaneden uzaklaştı.

Bir ay sonra markette sepetine portakal eklerken bir adam koşarak ona yaklaştı.

- Aaa! Doktor Bey siz misiniz? Sayenizde iyileştim. Dediklerinizi harfiyen yerine getirdim. Ne ishal kaldı ne üşüme ne de başka bir şey.

Doktor rolünü iyi oynamıştı. Güldü gelen adama.

- Geçmiş olsun. Çok sevindim adınıza.

- Vallahi sizi eşe dosta önerdim. Ama hastane kapanmış. Siz nerede görev yapıyorsunuz?

- Ben istifa ettim. Artık doktor değilim.

Birkaç kişi hariç kimse bilmiyordu, sahte bir doktorun tavsiyeleriyle çözülen o hastalıklar aslında bambaşka bir operasyonun parçasıydı.