Sabah 06.08 uyan, elini yüzünü yıka, üzerini giyin, dolapta akşamdan kalma yiyecek varsa ye, yoksa alt kattaki fırından simit al. Şanslıysan taksi çevir, değilsen durağa yürü. Şirkete yakın bir yerde in, biraz da orada yürü. Kapıdan geç, kartını okut, asansöre bin, 7.kata çık. Senden önce gelenler varsa selam ver, ilk gelen sensen kabuğuna çekil, kimseyle muhattap olma. Biriyle göz göze gelirsen gülümse, kimse yoksa doğal ol. Masana otur, bilgisayarını aç. Dün nerede kaldıysan oradan çalışmaya devam et.
Her gün birbirinin aynı, değişen tek şey yediklerim. Kendimi dönüp dolaşıp aynı noktadan geçiyormuş gibi hissediyorum. İlerlemiyorum. Güzel haber gerilemiyorum da. İnsan sabit bir noktada ne kadar kalabilir? Her günün sonunda kendimi, rutinime isyan ederken buluyordum. Rutin nimettir lafını unuttuğum bir yaştaydım. Çok sürmedi, hatırlatıldı. Bir Salı günü masama oturup bilgisayarımı açtığımda karşılaştığım o manzara, ilk başta beni hiç endişelendirmedi. Ne olacak dedim. Bir hata olmuştur. Nasıl olsa düzelirdi. Düzelmezse şirketin bilişimden sorumlu olan görevlisi İbrahim abi düzeltirdi. Beş dakika sonra yanımda oturan Nazlı da bilgisayarını açınca aynı şeyle karşılaştı. Omzuna dokunup benim bilgisayarı işaret ettim.
“Ne olmuş böyle? Güncelleme mi var?”
“Bilmiyorum. Geldiğimde durum buydu.”
İkimizin ekranı da aynı geri sayımdaydı. Ekran 02:09:45 iken odadaki diğer çalışanlar da bir terslik olduğunu fark etti. Herkes birbirinin bilgisayarına bakıyor, durumu anlamaya çalışıyordu. En son birisi bilişim bölümüyle konuşmayı akıl edebildi. Öğrendik ki onlar da bizimle aynı durumdaymış ve konu hakkında hiçbir fikirleri yokmuş. Biraz sonra sosyal medyaya baktığımızda bu sorunu tüm dünyanın yaşadığını öğrendik. İşte bu bilgi bizi endişelendirmişti. Tüm dünyanın bunu yaşıyor olmasını basit bir hata olarak nitelendiremezdik. Sosyal medyada komplo teorileri de okuyunca sonumuzun geldiğine ikna olmuştuk artık. Herkes sevdiğini arayıp helallik istedi, ben kimi arayacağımı bilemedim. Köşeme çekilip bir süre düşünmeyi tercih ettim. Sonu, sonsuzluğu, yerimi, yurtsuzluğumu ve daha birçok şeyi. Endişelenmiştim evet ama korkmuyordum da. Arayacak kimsemin olmayışı bile ölümümü kucaklamak için yeterli bir sebep değil miydi? Değildi. Yarım saaat sonra bunu fark ettim. Benim gibi yurtsuz biri bile nasıl da yaşama tutunmak istiyordu. Çevreme baktım. Tedirginlik üst seviyedeydi. O noktada mikrofonu elime almaya karar verdim. Masamın üzerine çıktım ve olabilecek en güçlü sesimle konuşmaya başladım.
“Arkadaşlarrrr! Beni dinleyin lütfen. Biliyorum şu an yaşadığımız durum çok korkunç geliyor ve evet biraz tedirgin ediyor ama en kötü senaryoya çok çabuk inandık. Nereden biliyorsunuz, uzaylıların işi olduğunu veya geri sayım bittiğinde bizim de hayatımızın sona ereceğini ve daha bir çok ihtimali. Herkes bir şeyler uydurmuş. Neden en kötüsünü düşünüyoruz?”
Sorum karşısında homurdanmalar arttı. Bazılarının gözünde umut işaretleri gördüm. Beklenti konuşmama devam etme yönündeydi ama ben masadan inip sandalyeme oturmuştum bile çoktan. Ne yapayım yani, dünyayı kurtaracak hâlim yoktu. Sadece ihtimalleri genişlettim. Ekrandaki geri sayımda son saate girmiştik. Ben de gerçekten ne olacağını merak ediyordum. Belki de hiçbir şey olmayacaktı. Belki saat daha sabah beşti ve ben rüya görüyordum.
Homurdanmalar devam ederken ve ben ihtimalleri düşünürken elli dakika daha geçmişti ve tam olarak yedi dakikamız kalmıştı. Herkes artık sessizliğe gömülmüş, sadece ekrana bakıyordu. Zoraki bir kabulleniş bakışlarından okunuyordu. Muhtemelen ben de öyle bakıyordum. Yedi saat süren yedi dakika sonrasında, son bir saniyede herkesin nefesini tuttuğu o anda hiçbir şey olmadı. Bilgisayar ekranları düzeldi eski hâlini aldı. Kimse ölmedi, uzaklıklar gelmedi. Herkes tuttuğu nefesi verip birbirine sarıldı. On dakika sonra bilgisayarların başına geçtiğimizde veya telefonla birilerini aramak istediğimizde hayatımızda büyük yer kaplayan o şeyin eksikliğini hissetmiştik. İnternetin. Ne bilgisayarlarda ne telefonlarda internet yoktu. Bunun tüm dünyada yaşamıyor olduğunu öğrenmek için bile ihtiyacımız olan şeydi. Uzun zaman sonra ilk defa görünmez bir kalabalığın hayatımızdan kaybolduğunu hissediyordum. Herkese karalar bağlatan bu gelişme, benim yüreğime bir ferahlık vermişti. Masamın üzerine çıkıp yüksek sesle konuşmaya başladım yine.
“Arkadaşlarrrrr! Yaşıyoruz sonuçta.”
Sonra hemen geri indim. Gerisini onlar düşünsün. Hayattayız sonuçta ve hayatımızda artık internet yok. Acaba geri gelir mi diye telefonun başında beklemekten vazgeçtiklerinde düşünmek için bolca zamanları olacaktı.