Bilgisayar ekranının ışığı, meşe masayı aydınlattı. Rakamlar aceleyle geri sayıyor, arada tökezliyordu: 00:14:02. Devran’ın cebinde yalnızca anahtarın ağırlığı vardı. Basık tavanın altında sarı lambalar titrerken tahta kapının ağır dili içeri doğru sürtündü. Kurmalı ahşap duvar saatinin tik takları bilgisayarın fan uğultusuna karıştı. Duvarda asılı sazın gölgesi ekrandaki maviliğe eğildi. Devran yutkundu, bakışını rakamlardan kaçırıp yüzük parmağındaki kırmızı taşlı yüzüğe götürdü. Kendi kendine mırıldandı: “Şaka mı bu Cihan…?” Virüs olsa bir metin belirirdi, yoktu. Wi-Fi simgesi görünmüyordu, ethernet kablosu çekilmişti. Kasanın arkasında bir yerlerde bir SIM yuvası izi hatırladı. USB’de loş bir led göz kırptı, sonra sönüverdi. Duvarda adını koyamadığı, yüzünü sıyırıp geçen mat metal örgü gibi sönük bir parıltı vardı. Avuçları terlerken alt çubukta tek bir satır belirdi: KIZILİN SAHA 02 ARŞİV. Ben yaptım cümlesi dilinin ucuna geldi, sustu. Kesintisiz güç kaynağından kısa bir bip yükseldi, elektrik kesilse de bu şeyin ayakta kalacağını o an anladı. Sayılar gitgide küçülüyordu, zaman daralıyordu. Ekran, odadaki tek canlıydı.
Masaüstünde gizemli bir metin dosyası açıldı. Başlıktaki tek satır, sanki odanın diliymiş gibi buyurdu: “İptal için cümleyi yaz: BEN YAPTIM.”
Altında minicik yazılmış, keskin bir isim: Cihan.
Devran’ın terli ve titrek avuç içleri klavyeye yapıştı, terinin tuzu dudak kenarında kurudu. Küçücük bir umutla: “İptal? Yani durdurur, değil mi?”
Kapı anahtarının ağırlığını cebinde hissetti, anahtar değil kayaydı sanki. Parmaklarını bir an b harfine kondu, çekti. Ben yaptım cümlesini yazmak, yalnızca klavyeyi değil dili de kırmaktı. Wi-Fi’ı kapatacaktı ama simge yoktu. Gücü kesmeyi düşündü, kasanın altındaki düğmeye uzanırken kesintisiz güç kaynağı bir mühür gibi kısa bir bip bıraktı. Tüm sesler yerlerine oturdu. O an, ekrana bakamadı çünkü sanki karşısında ekran değil Cihan vardı. Ekranın köşesinde rakamlar akmaya devam etti, yazıyı silmeye kalkıştı ama satır yine belirdi.
“İptal kelimesi oyalayıcı bir vaat mi yoksa? Tuzak mı? Kurnaz bir oyun mu? Anlamı eğri belki de. Cihan, bunu neden buraya koydun? Bu neyin nesi?”
Odanın sarı ışıkları bir kısılıp bir açılırken Devran’ın zihninde Kızılin Saha 02 belirdi: bir siren, kırılan taş çatırtısı, “Alarmı sustur!” diye tırmalayan bir erkek sesi. Yüzünü ekşiterek gözlerini sımsıkı kapattı. Stresin ele geçirdiği parmakları yeniden harflerin üstünde dolaştı, zamansa onun yerine nefes alıyordu.
Sayaç 00:03:00’ın altına düştü. Ekranın altında yeni bir satır belirdi: “Gönderim koşulu kapı eşiğinde sinyal.”
Devran bir anlığına lede baktı, yanmıyordu. Duvarın o mat metal örgüsü sanki ışığı da sesi de yutuyordu.
Kendi kendine konuştu: “Bu oda… boğuyor sinyali.”
Nefesi daraldı. Cebindeki telefonla meşe masanın yanında oyalandı, bir şey olmadı. Kapıya iki adım yaklaştığında cihaz bir kez titredi sonra yine sustu. Sadece onda bulunan anahtarı cebinden çıkardı. Kimseyi sokmadığı bu oda onun ve sevdiklerinin fotoğraflarıyla, rahmetli annesinden kalanlarla, törenin ket vurduğu hayalleriyle doluydu.
“Her şey bambaşka olabilirdi ama mutluluk benim neyime?” diyerek iç çekti.
Aklı, o günün cilalı gerekçelerini bir bir sıraladı: “Panik büyümesin. Prosedür bekliyor. Sponsorun adı lekelenmesin.”
Daha çıplak kelimeler geldi sonra aklına: korku, çıkar, itibar, yalnızlık. Alarmı sustur diyen o erkek sesinin tırmalaması, Kızılin Saha 02’nin tozu gibi genzini doldurdu. Gözlerinden iki damla tuz akıp elinin üstünü ıslattı, iz bıraktı. Ekrandaki satıra yeniden baktı. İptal sözcüğü, şimdi can simidi görünümlü keskin bir bıçaktı. Devran, anahtarı yeniden cebine koyup kapıya tüm ağırlığıyla yaslandı; ahşap kapı onun nefesini dinler gibi kıpırdadı. Kapı, kapatmak için değil içeride saklananı dışarı salmak içindi.
Sayaç 00:00:10’a indi. Ekranda son bir satır yanıp sönmeye başladı: KAPINI AÇ.
Devran artık anlıyordu, her şey buraya kadardı. Bu oda, duvarlarının arkasına gizlenmiş ince metal örgüsüyle bir Faraday kafesiydi. Bu kafes içerideki her sesi, her dalgayı boğuyor; gönderimi yalnızca kapı eşiğinde sinyal yakalandığında mümkün kılıyordu. Odanın sarı ışıkları, sazın gölgesi ve kurmalı ahşap duvar saatinin tik takları birbirine karıştı. Ekrandaki iptal sahteydi, gerçek tuş kapıdaydı.
Devran, ne iptale sığındı ne de kaçtı; gitti kapıyı açtı.
Kapı aralanır aralanmaz ekranda bir akış patladı: KIZILİN_SAHA_02_ARSIV.zip DUYURULDU. Adresler tek tek sıralandı: savcılık, gazetecilerin posta kutusu, bulut klasörü.
Geri sayım bittiğinde patlama olmadı; kesintisiz güç kaynağının bipi, yerini koridora taşan ayak seslerine bıraktı. Devran’ın sesi de yüzleşmeyle beraber kalabalığa karıştı.
Devran, rahmetli Cihan’ın saatine değil kendi vicdanına yetişti.
Dosyalar bir karardı. O kararın sesleri eşikten dışarı salınan ilk beyandı.