Aymaz

Fatma Ünsal

Sabah rüzgârı, otları bir derviş gibi ırgalıyor. uğul uğul uğul uğul. Soğuk ama insanın tenine değince mutlu ediyor. bilmeli ki durum böyleyse mevsim yazdır. Anneme Allah tek bir his verdiğinden yüzüne bakıp ne hissettiğini okuyamıyorum ama o da hoşnut olmalı. yaz ve kış herkese aynı gelir çünkü.

Altı yaşımdan beri tütünle haşır neşirim. yazları onsuz gözümü açtığım sabah sayısı sınırlıdır. Ciğerlerime en çok onun kokusu dolmuştur. ellerimi kınalar yerine onun zifti boyamıştır. Boyumu en çok onun boyuyla yarıştırmışımdır ki bir çocuk kiminle yarış içindeyse önce onunla boy yarıştırır. oyuncak bebeklerden çok onun yapraklarıyla oynamışımdır. Hayatı hak etmemin yolları onunla bir olmamdan geçmiştir çok.

O yüzden yani, tüm bitkiler bir yana tütün bir yana. belimiz kırılana kadar tütün dikme vakti şimdi. Annem, ben, babam. koca tarlada üç kişi. Ben büyüğüm diye beni getiriyorlar tarlaya. hâlbuki o kadar da büyük değilim. Saçlarımı bile örtmüyorum daha. dünyaya önce gelen cezalandırılıyor, yalan mı? Bunu ben seçmişim gibi. tövbe mi diyeyim? Peki, tövbe. öğlene kadar fasılalarla tütün dikip durduk tarlaya. sonra ikindiye. Sonra akşama kadar. yatsıda yorgunluktan ölüyorduk.

Ebemle yazın da birlikte uyuyoruz. elemteradan aşağısını hep öğretti. Böyle yorgunken kevseri okumayı çok seviyorum. bazı tekrarlarda mırıl mırıl okuyup geçiştiriyorum. Kulağı iyi duymadığından okuyorum sanıyor. günah işlemiyorum gibi hissediyorum. Büyüyünce yapmam. çocukken ne günah ne değil az çok anlıyorsun. Provası alınacak bir yaş değil. ama fark ediyorsun, can sıkmak günah mesela. Büyüyünce yapmam. inşallah.

Tam on günde bitti kör olası. annem böyle dediğimi duyunca ekmek kapısına düzgün konuş diye azarı basıyor. Kör olası KÖR OLASI KÖR OLASIKÖROLASIKÖROLASIKÖROLASI diye daha çok bağırıyorum ben de. bu ekmek kapısı çok zor, diyorum sonra. Benim kollarım dayanmıyor. başım da dayanmıyor. Güneşin öğlen vakti kafama doğru eğilip beynimi bi’ güzel kaynattığını hissediyorum. diyorum diyorum duymuyor. Annemin kulakları ben konuşurken işitmiyor. bunlar bana hiç adil gelmiyor, Sermingil tütün yapmıyor, hep köyde o. niye? diye sorunca sus kız başıma komünist mi olacaksın diye vurmuyor. Annem de babam da dünyanın onlar gibi emekçiler için uydurulmuş kelimelerini bilmiyor. bu sözlükler kimler için çalışıyor?

tarlanın başına havuz yaptık. Tütün suyu seviyor. ikindiden sonra fideler erken bittiyse başında sırayla bekliyoruz doldurmaya. Bugün bekleme sırası bende. babam iyice tembihledi: “Sakın içini küçük taşlarla doldurma. Naylonu yırtıyorsun bak.” usulca başımı salladım. Bu evet demek değil. o evet sandı, annemle evin yoluna koyuldular. Arkasına döndü annem sonra: “Bir saat dur, yeter.” dedi. tamam dedim tamam. Gözden kayboldular sonra. minderimi aldım, kuruldum armudun gölgesine. Arada kalktım kalktım baktım doluyor mu su akıyor mu diye. akıyordu su. Şırıl şırıl şırıl şırıl…akıyordu ya. Şırıl şırıl şırıl…şuraya uzansam ya biraz. Tütünlerin yanına, armut ağacının altında. zaten havuz doluyor şırıl şırıl şır…Çok değil beş daki…şırıl şırıl şır…Annemin sesi geliyor gibi uyuma uyuma. uyumam uyumam ne uyuması beş dakik…Şırıl şırıl ş…

Bu sesleri, havuzu her şeyi unuttum uyuyunca. tütünler yanımda kocaman oldular tarlayı havuzun suyu basınca. Yalan değil yalan değil, kocaman oldu boyları yaprakları. derken tütünün teki aldı kucakladı beni. Sardı sarmaladı yaprağıyla. sıktı iyice. Suyumu çıkaracaktı neredeyse. hadi bize kör olasıca desene, dedi birden. Sonra diğer tütünler dikkat kesildiler o böyle deyince. koro hâlinde bağırmaya başladılar: Kör olasıca de! Kör olasıcalar de! deli miyim ben, der miyim? Demem dedim ayıp. aslında severim sizi ben, keşke benden uzak olsaydınız. Uzak olunca biz insanlar daha çok sevebiliyoruz. yakınlık bize iyi gelmiyor, anladınız mı? Anlamadık, anlamadık, anlamadık diye bağırdılar sonra. kardeş olalım, diye heyecanlandım. Düşündüm ki o zaman beni bırakırlardı geri ağacın dibine. hadi kardeş olalım. Kan kardeşi hem de. mırıldandılar, tartıştılar, konuştular aralarında. Olur, dedi beni yakalayan tütün. nasıl olacak ama? Bileğimi kaldırdım havaya, işte dedim tam buraya çizik atacağım. kanım akacak. Beni kan tutar, diye bağırdı içlerinden biri. sen bakma o zaman, dedi diğeri. Sonra? sonra sizden biri de çizecek yaprağını mesela. Getirecek bileğimin üstüne bastıracak yaprağını, yaralandığımız yerden kardeş olacağız işte.

mırıldandılar, tartıştılar, konuştular aralarında. Olur, dedi beni yakalayan tütün. bir tanesi ki bayağı havalıydı, aldı ağaçlardan bir dal parçası, çizdi yaprağını. Getirdi bileğime bastırdı akan beyazımsı yeşil sıvıyı. kanımla kanları karıştı. Tamam dedim, oldu bitti işte. kardeşiz artık. Ben de sizdenim. yaprağına sarılı olduğum tütün, tuttu fırlattı beni havaya. Sırayla tüm tütünlerin yapraklarında dolaştım. biri atıyor diğeri tutuyordu. Cılız bir çocuğu karınca bile tutardı değil mi? yere bıraktılar sonra. Uyan birazdan da evine git dediler.

uyandım. Koluma baktım korkuyla. cidden çizilmişti. Kırmızı ve yeşil karışımı bir leke vardı. eyvah dedim, insanlık gitti elden. Tütün müyüm şimdi ben? sonra havuza koştum. Dolmuştu o da. hortumları topladım, sebze bahçemize sürükledim. Suyu oraya bıraktım.

eve vardığımda yemek hazırdı. Kurtlar gibi saldırdım sofraya. annem şaşırdı: “Böyle yiyeceksen her gün sen bekle havuzu.” dedi. olur, dedim. Tütünlerle kardeş olduk zaten, onlarla vakit geçirmiş olurum hem. Babamın çorba boğazında kaldı, öksürmeye başladı. hem gülüyor hem öksürüyordu. Annem küt küt vurdu babamın sırtına. öyle vuruyordu ki bir şeylerin hıncını alıyor gibiydi. “Helal helal su iç su iç! Sus kız ne tütünlerle kardeş olması? Delirdin mi?” diye çıkıştı bana. sustum kaldım. İnanmazlardı tabii, olur muydu öyle şey? babam öksürüğü durunca, “Başına gün geçti bunun. Birkaç gün elleme, oynasın gezsin hanım.” dedi anneme. annem başıyla onayladı, gezsin dedi. Kardeşleriyle oynasın, dedi. caminin yanına inmesin ama, dedi. O mahallenin çocukları uğursuz.

tütün kırma zamanı geldi sonra. Ben annem duymadan konuştum onlarla. bazen sesim fazla bile çıktı. Annem duymadı. kırarken çokluk özür diledim canları acırsa diye. Annem görmedi. yavaş yavaş kırdım. Annem kızdı hızlan diye. hızlanır gibi yaptım. İflah olmaz bir tiyatrocuyum yaratılıştan, idare etmek için iyi rol yaparım. iğneye dizerken yaprakları, başlarda çok üzüldüm tabii. Ölmüşlerdi yapraklar. ama bir sürü bir sürü tütün yaprağıyla karşılaşınca ölümlerine alıştım. Ölümlere alışırım.

Tütün satma zamanı geldi derken. babam yükledi arabaya, götürdü onları. Eksper beğensin diye dua ettik annemle. beğensin ki yüksek fiyatta alsın. Beğenmiş, yüksek fiyattan almış. babam eve eli kolu dolu geldi. bana da bir paket uzattı. Yürüyüp şarkı söyleyen bebekmiş. sevindim mi sevinmedim mi anlamadım. Belki de çok sevindim. çok sevindiğimden böyle oldum. Belki de sevinmedim, hiçbir şey hissetmedim. Kardeşlerime uzattım bebeği. havada kaptılar. Paketi yırtıp oynamaya koyuldular.

çocukluk geçip gider ve insana bir ömür geriden bakar boynunu büküp. Çocukluk gitti, tütünler de gitti. büyüyünce kendimi onlardan hiç ayırmadım ama. Kendimi insanlar arasında tütün olarak yaşattım. kimse kokumu almadı. Elleri zift olmadı. yorulmadılar benimle yaşarken. Ama ben kapılarımı içeriden kilitleyince özüme döndüm hep. onlar fark etmedi diye olmuyor mu bir şeyler öyle değil mi ya? Bir rüyayla çok şeye dönüşürüz. bir rüyayla gideriz de gelmeyiz. O gün insan olarak gelmedim geri ben.

bir sabah acı acı çaldı telefonum. Baban kaza geçirdi, yetiş dediler. yetiştim. Hastane koridoru ağzına kadar akraba dolu. annemin etrafında kardeşlerim. Fark etmediler başta beni. dayım gördü sonra, daha ben ne oldu demeden, “Koş kan ver kan!” dedi. “Babanla sen aynı grupmuşsunuz.” veremem ki diyemedim. Mecbur gittim. babamı soramadan hemşirenin direktiflerinin önünde buldum kendimi. “Maşallah damarlarınız da ne geniş,” dedi kadın. “Amele eli gibi.” Babam inşaatçıdır, dedim. ne alakaysa. Güldü. bir gariplik yok değil mi, dedim. Anlamadı, neyde diye sordu. kanımda, dedim. Irkım farklıdır da benim. kahkaha attı ufak. Hemşireler kahkaha atabiliyor mu? kan gruplarında ırk fark etmez hanımefendi, dedi. sözelcisiniz galiba. “Hayır, fizik mezunuyum.” dedim. sustu. “Irkım farklı diyorsam ırkım farklıdır, babası kaza geçirmişken espri yapacak tıynette birine mi benziyorum?” Ne saçma soru, evet belki de benziyorumdur. yok estağfurullah, deyip mahcup oldu. Ama kan grubu biliyorsunuz cart curt…hanımefendi, dedim. Kan grubuyla ilgili değil dediğim. ben insan bile değilim belki, onu diyorum. Dondu kaldı. bilimin hiçbir veçhesine hazır değil bunlar. Apar topar toparladı gitti malzemelerini. deli mi ne dediğini duydum ama uğraşasım gelmedi.

Kurtuldu babam. gözünü açtığında önce beni gördü. Kanımı verdiğimi duyunca gururlanmış. annem öve öve bitiremedi, bir girişi vardı hastaneye nerede babam diye inletti buraları, diye abarta abarta anlattı. Annem anne olmasaydı meddah olurdu. kardeşlerim ablam be diye sarıldılar. Dayılarım, teyzelerim, amcalarım sırtımı sıvazladılar.

ama aklıma takıldı tabii. Ben kendimi tütün diye bellemişken bir insana verdiğim kan nasıl onu kurtarırdı? o zaman ben yani şimdi…Güvendiğim bir doktor arkadaşımı aradım. dedim ırkımı tam anlamıyla öğrenmek istiyorum. Neyim ben? güldü başta, “İnsansın o kesin de sizin orada Rumlar çokmuş zamanında, Rum bile çıkabilirsin bak.” onu demiyorum, dedim. İnsan olup olmadığımdan emin değilim. çocukluktan beri tütünmüşüm gibi geliyor. “Alo alo? Nejdet alo?” buradayım, dedi donuk sesiyle. “Babana kan verebildiğine ve yaşadığına göre sence neysin?” bilmiyorum dedim. “İnsansın işte!” diye bağırdı. “kendine gel,” dedim. “Ne var bunda yükselecek?” “Bunu başkasına deme, yatırırlar seni akıl hastanesine.” diyerek kapattı telefonu.

O kapatınca asıl seni kapatırlar, diye bağırdım. internetten iyice araştırdım, ırk tespitini en iyi Almanya’da yapıyorlarmış öğrendim. Şaşırmadım tabii Almanların bu konuda iyi olmasına, sever onlar böyle ırk mırk işlerini.

tasımı tarağımı toplayıp Köln’e kadar gittim. Dedim böyle böyle, bana ırkımı söyleyin. insan mıyım değil miyim bunu kastediyorum. Çevirmen, önce yüzüme baktı sonra dedi ne dediyse. Doktorlar hiç şaşırmadı ama. işkillendim ama üstüne gitmedim çevirmenin. Bir hafta on gün bekledim. almanya’yı bir güzel dolaştım. Teyze kızıma uğradım. derken gün geldi çattı, hastaneye gittim koşarak. O an çocukken beni sarmalayan tütün aklıma geldi, bileğim sızladı. insan gibi yaşayabilen ilk tütün olacaktım. Az şey mi?

Fräulein Akil, dedi doktor. üstüme alındım tabii. Bir sürü bir sürü şey saydı Almanca. konuşması bitince çevirmene döndüm: Ne diyor bu, dedim. yutkundu. Kâğıdı aldı doktorun elinden. açıklamaya başladı. Dinlemedim. uğultu gibi geldi sonrası. İnsanmışım kısacası. bilmem yüzde kaç bir yerli, bilmem yüzde kaç başka yerli. Ama insan. rüyayı gerçekten yıllarca ayırt edemeyen bir zavallı.