Neyim?

Fatma Dursun

Bu sabah sırtımda yoğun bir ağrıyla uyandım. Tahminimce dünkü sırt antrenmanından kalan bir ağrı. Kendimi fena halde zorlamışım. Olsun kaslarımın hacimlenmesi için önce parçalamam lazım. Keşke hayatta bu kadar kolay olsa. Kendimi hırpaladığım kadar sonuç elde edebilseydim bambaşka bir hayat yaşıyor olurdum. Oysa kapı köpeklerinden farkım kalmadı. Boş gözlerle bakıyorum etrafa. Uyuşuk, yıpranmış, medet ummayan gözlerle. Gözlerime ola da temas eden olsa kızarıp bozarıyor. Korkuyorum ruhumun görülmesinden. Çünkü acizim. Çok utanıyorum aciz olmaktan. Muhtaç olmaktan. Çok büyük günah. Bana çok azap veriyor uzatılan eller. Birinin sırtımı sıvazlaması beni kahrediyor. Ya fark ederseler ne kadar aciz, düşkün ve beceriksiz olduğumu?

Harika bir insanım. Herkesi dinlerim, anlarım, gönüllerini yaparım. Bulunmaz bir dostum. Hep gülümserim. Enerjim hep yüksektir. Hep saygılıyımdır. İşe yaradığımda girişkenim. Lazım olmadığımda haddimi bilirim. Benden iyi öğrenci yoktur. Benden iyi çalışan yoktur. Benden iyi arkadaş yoktur. Herkese en yakışan süs köpeği benimdir. Onları temsil etmem gerektiğinden onların kalıplarına uyarım. Neyi severler? Neyi kınarlar? Kimdirler? Neye inanırlar? Onlara göre şekil alırım. Öyle var olabilirim. Herkesin işine yaradığı hoşuna gittiği kadar varım.

İnsanın ilk şekil aldığı yer ailesidir. Ben de onlara göre şekil aldım. Çocuk olamadık tabii. Arkadaş olduk. Derttaş olduk. Terapist olduk. Sorunları çözen olduk. Her şeyi halleden olduk. Her zaman her şeyde yalnız bırakılan olduk. Ee çünkü halledebiliyorduk. Onaylarını almak için her şey oldum. Her şeyi yaptım. Sevip sevmediğim şeyler olmadı mesela. Bunu da hiç sevmem demedim. Bunu da severim diyemedim. Bilemedim. Sonra arkadaş ortamına dahil olmak gerekti. Uyumlu olan oldum. En çok kötü gün dostu oldum. Benim hiç kötü günüm olmadı. Sonra okul ortamı orada kendim oldum sandım. Bir hiç uğruna çok çalıştım çok öğrendim. Şimdi bu öğrendiklerim beynimde kanser hücresi gibi çok ağırlık yapıyor. Hasta olunca hep yok sayardım. Aklımın içindekileri de yok sayıyorum. Bilmek ızdırabımı anlamlandırdı. Izdırabımın derinliğinde kaybolan benler var. Onları bulamıyorum. Ben kimim? Neredeyim? Bilemiyorum.

Bir yere kadar böyle gidebildim. Akademide her şey daha da zorlaşmıştı. Ellerinde birkaç kimlik içime tıkmaya çalıştılar. Sığ kimliklere sığamadım. Vicdanın olmadığı yerde aklında kalbinde hükümsüz olduğunu öğrendim. Bu uyanış beni ölüme sürükledi. Bir mezar açtım ellerimle uzun süre başında bekledim mezarın. İçine girdim. Ellerimle toprakları üzerime kapatmaya çalıştım. Debelendim. Saklandım. Aylarca çıkamadım o mezardan. Güneş düşmedi. Karanlık doldu. Toprak yetmedi. Üzerimi kapatmadı. Ölmeyi de beceremedim. Birgün bir şey oldu. Zaten hep bir şeyler olmaz mıydı? Mezarda doğruldum. Çıktım mezardan. Halen o mezarın başında bekliyorum. Belki gömülürüm belki leylaklar açar.

Olmadı demi ya böyle niyet mektubu mu olur? Olmaz tabii. Bunu CV’ye ekleyemem. Yok bunlara özgeçmiş olarak yollayacağım. Kim napsın senin kim olduğunu. Kim olmanı istiyorlarsa oraya onu yaz. Ad soyad, bekar (evlenmeyi düşünmüyor, çocuk sahibi zaten olamıyor Bunlar sizi pek ilgilendirmiyor ama olsun ben size menstruasyon döngüme dair bilgilendiririm.) Parantez içini sil. Okullar, sertifikalar, diller, kurslar, stajlar, önceki işyerleri, referansları da ekledik tamamdır. Şimdi bir de bir niyet mektubu yapıştıralım. Ne yazsam ki? Yazmaya başlayınca daha yeni olduğu gibi dökülüyorum. En iyisi hazır kalıp kullanayım. Vizyon, misyon sizinki ile uyumlu evet bol bol milliyetçi söylemleri de yapıştıralım. Benden Türk’ü var mı? HAHAHAAHA elbette yok. Tamamdır. Bugün bir iş başvurusunda daha bulundum. Her başvurdum yere göre değerlerim değişiyor. Ne çok ben varmışım. Ben de şaşırıyorum. Yok değiller bunlar aslında. Bu benler varlar ama böyle istenilen gibi tek başlarına bana hakimiyet kuramıyorlar. Bunu daha önce dedim. Suratıma atılan bakıştan dolayı hâlâ utanıyorum.

Güne iş başvurusu ile başladıktan sonra günlük işlerimi hallettim. Sonra şu sıralar gittiğim tek yer olan spor salonuna gittim. Sabah saatleri olduğundan ev hanımı ablalar ve öğrenciler daha yoğunluktaydı. Koşu bandına çıktım. Yavaş yavaş yürüdüm. Hızlanmaya pek cesaretim yok. Çoğu şeye olmadığı gibi. Sonrasında bebeklerim ağırlıklara geçtim. Biceps, triceps, trapez, göğüs derken iki saat geçmiş. Akıllı akıllı evime döndüm. Bilgisayarı açtım. Bir şeyler izleyeyim diye. Bir de ne göreyim bugünkü işbaşvuruma dönüş olmuş. Şok oldum tabii. Ya üç hafta ya da sonsuzluk sonrası beeelki bir dönüş olurdu. Aman dedim ret mailidir. Sonra bakarım. Dizimi izlemeye devam ettim. İkinci bir mail daha geldi. Bu sefer meraklandım. Maili açtığımda ön değerlendirmenin olumlu olduğunu yarın benimle görüşmek istediklerini yazmışlar. Kalakaldım. Sonunda bir işim olacak mıydı? Ne giymeliydim? Nasıl davranacaktım? Bir telaş siyah takımımı hazırladım. Sabah ola hayrola.

Jilet gibi takımımı giydim. Yakama ay yıldız broşumu taktım. Türk olduğumu belli eden her şeyi taktım. Buyur ettiler içeri. Özgeçmişim üzerine konuşulduktan sonra benim beklentilerimi sordular. Yol sigorta yemek asgari ücret demedim. Ama bu en yüksek beklentimdi. Çalışanlarına neyi uygun gördüklerini sordum. Bu şekilde kibarca pazarlık attık. Niyet mektubumu çok beğendiklerini belirttiler. Özellikle nereli olduğum üzerine sohbet normale göre uzun sürdü. Yalnız işe girmeden önce bir şart vardı. Sağlık kontrolleri sırasında ırkımın netleşmesi için kan örneği vermem gerekiyormuş. Hiç tereddüt etmedim. Bizimkiler bırak başka ırkı köyden çıkmamışlar. Koca köyde birbiri ile evlendiğinden herkes herkesin akrabası. Burası Türk ırkı araştırmaları merkezi olduğundan bu araştırmaların antropoloji kısmı için merkez bünyesinde bir laboratuvar mevcuttu. Merkezin eksi katlarında olan laba indim. Oldukça soğuktu. Bir titreme geldi. Daha fazla kas yaparsam üşümem. Buradan sonra güzel bir bacak antrenmanı atarım. Labdaki personel damarımı on dakika bulamayınca elimden alın dedim. Zaten hep elimden alırlardı. Ayağımdan bile kan aldıkları olmuştu. Elimden kanı aldı. Sonuçları mailden bildireceklerini söylediler. Oradan çıktıktan sonra spor salonuna gittim. Güzelce bacaklarımı, kalçamı çalıştırdım. Günü güzelce tamamladım. Eve vardım. Telefon geldi. Sonuçlar için sabah ilk iş merkeze gelmemi istediler.

Gün doğmadan ilk otobüsle merkeze gittim. Merkezde farklı bir odaya aldılar beni. Oda da pencere yoktu. Zaten güneş yok ne gerek diye düşündüm. Oda ses geçirmez olsun diye duvarları kalınca kadife yastıklarla kaplanmıştı. Aldırış etmedim. Beş kuruşum yok beni ne yapacaklar diye düşündüm. Bu tarz durumlarda fakir olmak içimi rahatlatıyordu. İçeri çekik gözlü orta yaşlarda orta boylu aurası çok güçlü bir kadın girdi. Kadının ardında iki tane siyah güneş gözlüklü siyah takımlı adam vardı. Beyaz önlüklü bir uzman da onlarla birlikte içeri girdi. Kapı örtüldü. Biraz gerilmeye başlamıştım. İçeri girenlerden uzman olan konuşmaya başladı.

- Tekrardan hoşgeldiniz. Dün yaptığımız ırk testi sonuçları geldi. Bizim tahmin ettiğimiz daha doğrusu olmasını umut ettiğimiz şekilde sonuçlar çıktı. Sizin hayal edebileceğiniz bir sonuç değil bu.

- Anlayamadım. Türk değil miyim yoksa?

- Türk mü? Hahaha İnsan değilsiniz.

Bozulmuştum. Yani insanın yüzüne yüzüne bu muamele yapılır mıydı?

- Pardon! Ne demek bu? Bu nasıl bir küstahlık? Ne dediğinizin farkında mısınız?

- Lütfen lütfen celallenmeyin. Gerçi sizin için bu çok zor. Sizin ırk sonuçlarınız oldukça şaşırtıcı. Siz Kurtadamsınız.

- Ney?

- Kurtadam, woof woof hahahahaah

- Dalga mı geçiyorsun kardeşim sen benimle?

Ayağa kalktım. Çantamı aldım. Çıkmak için kapıya yöneldiğim sırada siyah güneş gözlüklü adamlar kapının önüne durdu. Çekik gözlü kadın konulmaya başladı.

- OTUR!

Emreden sesi karşısında ne diyeceğimi bilemedim. Güneş gözlüklü adamlar kapıyı bloke etmşlerdi. Mecburen oturdum. Kadın konuşmaya başladı.

- Burada oyun oynamıyoruz. Aklın karıştı anlıyorum ama dinlemesini öğren.

- Hanfendi, farkında mısınız? Kurt adam diyor. Türk demiyor, Kürt demiyor, Başkurt demiyor. Kurt adam diyor. Mitolojik bir yaratık. Var olmayan.

- Mit yok diye kim demiş? Mitler başka bir çağın gerçekleridir. Bunu iyi biliyor olmanız lazım. Türkler bozkurttan türediler. Bunun sadece bir metafor, bir anlatı olduğunu mu sanıyorsunuz? Bu bir gerçek. Siz ve köyünüz Türklerin ilk prototiplerinden gelmesiniz. Kurt adamlar olarak Anadoluya Selçuklularla birlikte göçmeye başlamışsınız. O dönemki yoğun Türkmen göçlerinin arasına karışmışsınız.

- İnsanım yani bu bir boy adı o zaman.

- Hayır, insan değilsiniz. Kurt adamsınız. Bu bir boy adı değil. Bu bir genetik çeşitlilik. İnsanımsı bir türsünüz.

- Anlayamıyorum. Dedikleriniz üzerine hiçbir çalışma, kazıt, tez ve benzeri bir veri bulunmamakta. Yani akıldışı konuşuyorsunuz.

- Hadsiz. Sen karşında kim olduğunu biliyor musun?

- Bilmiyorum. Siz de mi kurt adamsınız?

- Densiz. Ben Gök Tengrinin kut verdiği Kapgan yabgunun soyundan geliyorum. Senin karşında Kut verilmiş bir Hatun var.

Etkilendim açıkçası. Kapgan yabguyu çok severim. İlk ağladığım tarihi figürdür. Çok sevdiğim bir Hakanın soyundan olunca biraz utandım tavrımdan.

- Efendim affedin. Sizin Kapgan Yabgu’nun soyundan olduğunuzu bilmiyordum. Çok büyük şeref duydum sizinle tanıştığım için. Yalnız niçin burada olduğumu anlayamıyorum. Ben sadece bir iş başvurusunda bulundum.

- İşin konusunda bir anlaşmaya dün varıldı. İşine ek olarak Kurt adam, Kurtlar ve Türkler çalışmasında yer alacaksın. Hem çalışmada veri olacak hem de köylülerini ikna edip çalışmaya dahil edecek hem de araştırmayı sen yürüteceksin.

- Şeref duyarım.

Böylelikle merkezden ayrıldım. Spor salonuna gittim. Bugün tüm vücut yapmaya karar verdim. Kafamı ancak öyle toplayabilirdim. Hem kurt adamsam fiziksel gücüm daha iyi olmalıydı. Hahahahha.