Sessizlik Vilayeti

İrem İlayda Karkı

Masaya değen tokmağın çıkardığı ses uzun bir sessizliğin başlangıcı olacaktı. Karar verilmişti Leni için. Sessizlik Vilayeti. Leni sevinse mi üzülse mi bilemedi. Hissiz kaldı bu yüzden, tepki vermedi. Zaten tepkisiz olduğu için Sessizlik Vilayetine sürgün edilmişti. Yeni yaşayacağı yeri düşündü. Bir ülkenin içinde o ülkeden bağımsız ayrı bir ülke gibiydi. Kendi kuralları, farklı bir yaşam tarzları vardı. Herkesin küskün ve suskun olduğunu duymuştu. Kendisi gibi. Yalnız olmamak iyi gelir miydi?

Hazırlık için üç gün verdiler. Fazlaydı. Eşyalarını toparlaması yarım saat sürdü. Kalan zamanda da öylece durdu. Düşünerek değil, üzülerek değil. Öylece boşluğa bakarak. Zamanı dolduğunda beyaz bir araba onu Sessizlik Vilayetine bıraktı. Yolculuk dört buçuk saat sürdü. Görkemli bir şehir beklemişti. İnsan neden sürgün edinilen bir şehri görkemli beklerdi ki? Şehir ufak bir tabela ile hoşgeldiniz diyordu. Yeşillik yok denecek kadar azdı, onun yerine sarı kuru otlar vardı. Evler bakımsızlıktan dökülüyordu. Bir boya alıp hepsini boyamak geçti Leni’nin aklından. Bu düşüncesine şaşırdı. Bakımsız bir başka evin önünde durdu araba. Kapıda onu karşılayan suratsız biri vardı. Ben de mi suratsızım acaba diye düşündü. Bu düşüncesine de şaşırdı. Normalde umursamazdı. Onu karşılayan kişi eline bir kağıt ve anahtar tutuşturup oradan uzaklaştı. Şehrin hakkını veren insanlardan biri diye düşündü. Kâğıtta ev ile ilgili bilgiler yer alıyordu. Okumak yerine gezmeyi tercih etti. Bir oda bir mutfak ve bir banyo vardı. Eski evinden daha geniş sayılırdı. Pek temizlik düşkünü değildi. Yine de şöyle bir sildi etrafı. Bir çantaya sığdırdığı eşyalarını çıkartıp yerleştirdi. Cüzdanına baktı. Az bir parası vardı. Burada paraya ihtiyacı olmayacağını söylemişlerdi. Herkes ortak bir yemekhanede yemek yiyormuş. Onun dışında da bir ihtiyaçları olursa ortak bir marketten ücretsiz karşılanıyormuş. Burada en sevdiği şey bu olmuştu, bir şeyler için çabalamamak.

Leni yeni evine yerleşedursun. O sırada Sessizlik Vilayeti’nin başkanı, devletin vatandaşlar için verdiği paranın artık yetmediğine dair yazdığı dilekçenin cevabını okuyordu. Yetirin demişlerdi. Tek kelime. Hem son zamanlarda bir sürü insanı buraya sürgün etmişlerdi hem de yeterli para göndermiyorlardı. İnsanlardan para almalarına da müsade etmiyorlardı. Her türlü verginin yolunu kapamışlardı. Ama o sırada bir açık bulan başkan keyifle gülümsedi. Sessizlik Vilayeti’nde konuşma vergisinin yasak olduğuna dair bir madde yoktu. Bu vergi için kimi görevlendireceğini çok iyi biliyordu. “Tuan’ı çağırın.” dedi yardımcısına ve koltuğuna oturup gelecek parayla neler yapabileceğini düşünmeye başladı.

Tuan başkanın söyledikleri karşısında şaşırdı. Yıllardır ilk defa burada vergi alınacaktı ve bu görev de ona verilmişti. Evet konuşmayı seven bir insandı, buraya da seçici suskunluk sebebiyle gelmişti. Sadece istediği insanlarla konuşurdu. Şimdi başkan, ondan insanları konuşturmasını ve konuşmaları karşısında onlara fatura göndermesini istiyordu. Böylelikle bu şehri yeniden ayağa kaldıracağız diyordu. Normalde kesinlikle böyle bir işe girişmezdi ama başkanın bunu gerçekten de burada yaşayan insanlar için istediğine ikna olunca kabul etti.

“Bu göreve ne zaman başlayacağım başkan?”

Başkan çekmeceden bir deste küçük kağıt çıkardı ve eline tutuşturdu.

“Al bunu eline. Heh şimdi oldu. Artık başladın.”

“Anladım. Bunları fatura olarak kullanacağım. Adaletli olması açısından fazla konuşana fazla, az konuşana az fatura keserim. Merak etmeyin.”

“Ben sana güveniyorum Tuan. Artık bu iş sende.”

“Tamam başkanım. İlk fatura da size geliyor. Buyrun.”

Başkan, Tuan’ın göreve bu kadar çabuk odaklanabileceğini düşünmüyordu. Faturayı kabul etti. Yeniden fatura gelmesin diye de konuşmadan kapıyı işaret etti. Tuan içinden gülümsedi.

Tuan, elinde bir deste kağıt şehrin sokaklarında dolaşmaya başladı. İnsanlardan bazıları yüzleri asık bir şekilde sokakta yürüyorlar bazıları banklarda oturmuşlar öylece boşluğa bakıyorlardı. Birbirleri ile konuşmayan bu insanlar Tuan’ı görünce nasıl oluyorsa konuşmaya başlıyorlardı. Suratı asık olanların yüzü gülüyordu. İnsanlar üzerinde pozitif bir etkisi vardı. O da sevdiği insanlarla bol bol konuşur, sevmediklerine selam bile vermezdi. Ama şimdi durum farklıydı. Sevdiği insanlarla daha az konuşup sevmedikleriyle daha çok konuşacaktı. Öyle de yaptı. İnsanlar bir süre bunun sebebini anlamadı. Ne zaman ki faturalar kesilmeye başlandı o zaman durumun farkına vardılar. Tuan tarafından sevilen insanlar kıkır kıkır güldüler bu duruma. Tuan da içinden kıkırdıyordu. Tam da o karışıklıkta Leni yolun diğer ucunda göründü. Tuan “Bu güzel kızın burada ne işi var?” dedi içinden. Daha doğrusu içinden söylediğini zannederken dışından söylemişti. Çevresindekiler kahkahalarla güldüler. Kahkahalarla güldüklerini sanıyorlardı ama sadece ufak bir tebessüm etmişlerdi. Leni de kalabalığın neden orada toplandığını merak ettiğinden oraya doğru yaklaşıyordu. Tuan kalabalığın arkasından öne doğru atıldı.

“Merhaba. Siz yenisiniz galiba. Ben Tuan.”

Leni sadece baktı. Cevap vermedi.

“Yardımcı olabileceğimiz bir şey olursa lütfen söyleyin.”

Leni bu kez biraz daha uzun baktı. Ama yine cevap vermedi.

“Sakın konuşma kız. Fatura kesiyor konuştuğun zaman.”

Tuan konuşana ters ters baktı.

“Yeni gelenler dört gün bu uygulamadan muaf. Konuşabilirsin yani.”

Leni baktı baktı ve yine konuşmadı. Yüzünde herhangi bir mimik bile kıpırdamıyordu. Tuan bu duruma bozulmaya başlamıştı.

“Beraber yürüyelim mi biraz? Tanışmış oluruz hem.”

Leni bu kez bakmadı bile. Tuan ilk defa onun karşısında konuşmayan birine denk geliyordu. Onun konuşmaması da onu daha ilgi çekici hâle getiriyordu. Kalabalık da konuşacak mı diye merakla bekliyordu. Leni arkasını döndü tam gidecekti ki Tuan kolundan tuttu.

“Lütfen, en azından adını söyle.”

Leni ona baktı. Şansını fazla zorlamıştı. Sadece yoluma gidecektim diye düşündü. Neden yolunu kesmişti ki? Kafasını tamam anlamında salladı. Tuan’ın kulağına eğildi ve bir şey fısıldadı. Tuan’ın bakışları kaskatı kesildi bir anda, elindeki kâğıtlar etrafa savruldu. O gün orada bulunanlar yıllar sonra bile Leni’nin Tuan’a ne söylediğini ve Tuan’ın o günden sonra neden konuşmadığını merak edeceklerdi.