Hacı Bey'in Çocukluğu

Esra Abaoğlu

Hacı Bey’in Çocukluğu

Hacı bey böyledi. Oldum olası kaçgın. Var mı böyle bir kelime. Bilmiyorum. Konar göçerlik mesela, ne dediği anlaşılır binlerce yıllık bir kavram ama kaçgın? Olsa olsa elli yıllık bir geçmişi olabilir. Evet muhtemelen Hacı beyle icat edilmiş.

Bir insana merhamet duymakta zorlanıyorsanız, onun küçüklük halini gözlerinizin önüne getirin demişler. Merhamet duymak istediğimizden değil ama hikayeyi başlatmak için, Hacı bey’in küçüklüğüne gidiyoruz ve Allah sizi inandırsın insan, çocuk halini düşününce Hacı Bey’e bile merhamet duyabiliyor. Zeytin siyahı gözleri çerçeveleyen yuvarlak gözlükler, gözlerle tezat saç rengi. Birkaçı dökülmüş dişlerini meydana çıkaran hafif aralık bırakılmış ağız, bu suratın oturduğu incecik bir boyun, kısa şortlu salopetinin askılarına kilitlenmiş küçük ama etli elleri, yaz mevsiminde olunmasına rağmen coraplı olan ayakların içinde rahat ettiği besbelli plastik terlikler ve kendisinin dışındaki çerçeveyi tamamlayan vita yağ kutularının içine ekilmiş sardunyalar. Bu bir fotoğraf, üzerinden kııııııırk beş yıl kadar da geçmiş.

Fotoğraftan tam belli olmuyor ama Hacı bey haşarı değil. Nereye koysan orada bulursun, kendi kendine oynamasını bilir, sabah kalkmasında akşam yatmasında sorun yoktur. Onu yemem meh demez, oraya gitmem yoook diye diretmez. Eline vur, ekmeğini al, nitekim tüm mahalle çocuklarının pratiği de bu yöndedir. Hacı bey de, bunun bedellerini içine dönerek ödemektedir. Topla çıksa patlatırlar, bisikletiyle gitse bisikletin canına okurlar, annesi peşinden koşsun istemez, annesiz de bir yere gidemez derken zamanla Hacı bey, bir ev kedisine dönüşür. Görünüşte.

Hacı Bey’in gizli laneti köy cocuklarının üzerine bir karabasan gibi çöktüğünde kimse bu işlerin onun başının altından çıktığını düşünmemişti. Kiminin bisikletinin tekerlekleri bıçaklandı, kiminin kümeslerinin kapağı açık bırakılıp içeri tilki salınmasına izin verildi, kiminin başı nereden geldiği belli olmayan taşlarla yarıldı ama Hacı Bey’e zorbalık edip de başına bir iş gelmeyen cocuk kalmadı. Ama kimse görünüşte birbirinden bağımsız bu tuhaf belaların ne tek bir kişinin başının altından çıktığından şüphelendi ne de bu şüphe Hacı beyi muhatap bildi. Hacı bey, bedelleri gizliden ödetmesini bildi.

Bu özelliğinin ne zaman farkına vardı, bilemeyiz. Ancak bu özellik git gide imzası haline dönüştü. Hayat ona kocaman bir kazık atmıştı. Babası erkenden ölmüş, annesi gidip başkasıyla evlenmiş, babaannesi pek uzun yaşamamış, arkadaşları onu dışlamış, sekizinci sınıftaki veda balosuna katılamamış, lise pikniğinde voleybol oynamaya seçilmemiş, üniversite sınavından sonra geçmiş olsun denilmemiş. Yağmur yağarken hep onu örselemiş, sıcak onun beynini kavurmuş, Allah zaten tüm dünyayı onun karşısında dursun diye koymuş.

Oturduğu masalardan hışımla kalkmadı, sevmediği insanların suratının ortasına bir tokat akşetmedi, kimsenin yakasını toplamadı, üzgünlüğünü ifade etmedi, kırılganlığına temas etmedi sadece kaçtı ve faturaları kendisinin ardından gönderdi. Hacı bey kaçtı ama kendisini kaçıranı da kendisiyle sürüklemeyi ihmal etmedi.