Pamuk Diyorlar Bana Desinler Değişemem

Fatma Ünsal

Pamuk diyorlar bana. Neymiş tüylerim yumuşacıkmış, bembeyazmış. Yahu hiç soran da olmadı hele senin adın ne, nerelisin? Aldılar bir dükkândan, baktılar tipime. Bu tipin adı ne olur? Olsa olsa Pamuk olur dediler. Değil işte değil. Benim adım Necmiye Necmiye. Olamaz mı? Niye güldünüz? Olamaz mı miyavvvv miyaaavvv?

Çorumluyum. Çorum’dan böyle beyaz kedi çıkar mı diyenin aklı yoktur. Ya nereden çıkar? Ön yargılar ön yargılarrr mırrrr mırrrrrr. Bizim köyün kedileri hep beyazdır. Beni daha küçücükken aldılar getirdiler bu koca şehre. Nazif amcanın yanında ne mutluydum hâlbuki. İlla ver bunu, illa ver bunu bize. O da beni ayırdı anamdan verdi akrabasına. Bir yaz sonu okullar açılmaya yakın beni ayırdılar köyümden de sülalemden de.

Çocukları vardı bu akrabanın. Hırpalaya hırpalaya severlerdi beni. Baktım kurtulamıyorum ellerinden, bi’ tırmalardım bir ay uzağımda dolanırlardı. Altı aya varmadı, gönülleri geçti. Mırrr yok tüyü dökülüyor yok çişi kokuyor diye evin hanımı da söylendi de söylendi. Bir sabah kafese koyup bir dükkâna götürdüler. Bir adamla el sıkıştılar. Beni orada bırakıp eve döndüler. “Eee ben?” diye arkalarından miyavladım ama neredee! Tam bunalıma girecektim ki öyle zamanlarda ishal olduğum aklıma geldi de durdurdum kendimi. Bilmediğim yerde bağırsaklarımla uğraşamazdım. Baktım bir sürü kafes bir sürü hayvan. Yanda tek bacağım kadar bir köpek ters ters bakıyor. Bir miyavladım uzunca, kafesinin diğer tarafına yapıştı. Çeneci papağanlar hiç susmuyorlardı. Muhabbet kuşları da leziz duruyordu hani. Şuradan bir kurtulsam üçünü beşini ağzıma atardımmm mırrrrr. Kurtulamadım tabii. Güzel kedilerin kaderi işte. Allah çirkin kedi şansı versin herkese.

Biraz uzağımda beyaz beyaz fareler zıplıyordu bir kafesin içinde. Bunların tadı da iyi olabilirdi. Epeydir yememiştim doğrusu. Ah köyümün kuyruğu sıpagetti gibi fareleri ah! Şimdi çok uzaklardasınız. Bu beyaz fareleri bir küçük kız babasıyla geldi aldı. Adam ne diller döktü, yavrum annen bunları görünce fenalaşır diye ama dinletemedi. Kız çocukları işşte miyavvv. Biz kızlar böyleyiz değil mi? Mırrrr.

Bu kafeste epey bekledim. Tostoparlak oldum. Ee akşamdan sabaha kadar aynı kafeste yat dur bakalım. Form morm kalmadı. Bir gün dükkândan içeri benim gibi tostoparlak bir adam girdi. Miyavvv miyaaaavv. Hemen göz göze geldik. Bana şu beyaz tüy yumağını ver hehehe, diye gevrek gevrek güldü satıcıya. Satıcı da ellerini ovuşturarak beni çıkardı kafesten. Sen bir de şöyle güzel kedi taşıma çantası ver bakayım, diye buyurdu adama. Bir çantanın içine yerleştirildim. Köydekiler beni görse sen patates misin de çantalarda geziyorsun diye gülerlerdi. Şehirde en komik şeye bile dönüp bakan yok. Bunlar da böyyle miyav. Biraz ürktüm tabii ama alışmıştım artık şehrin düzenine de insanına da. Neticede ben devrimci bir kedi de değildim. Benden olsa olsa miyav beklenirdi. Miyav. Neyse ne, bugünkü yuvama böyle merhalelerden geçerek ulaştım. Benden merhale kelimesini de mi beklemezdiniz yoksa? Diğer tüm dediklerimi, devrimciyi vs. bekliyor muydunuz peki?

Sahibimin adı Hulusi. Beni böyle isimler çekiyor. Şükür ki adı Hulusi. Ya başka bir şey olsaydı? Sahibimin adını seviyorum. Kendisini de seviyorum. Karısı Nezaket’i eh. Çok konuşuyor. Hanımefendi dediğin azıcık oturaklı olur. Hulusi’ye çok bağırıyor. Sonra özür de dilemiyor. Ben de o her böyle yaptığında gidip onun eşyalarına zarar veriyorum. Eğer yakalanırsam beni ayağıyla şöööyle kenara fırlatıveriyor. Hulusi kaç kere uyardı, dilsiz kullara böyle yapılır mı dedi de dinlemedi Nezaket. Dilsiz dedikçe karşısına geçip anlattım da anlattım ama beni yine anlamadı. Tamam Pamuk, hadi tamam deyip savuşturdu başından.

Nezaket’in bir akvaryum dolusu Japon balığı var. Onları bir seviyor bir seviyor. Arada küçük küçük renkli başka balıklar da var. Türünü bilmiyorum. Benim için yiyebileceğim tüm türler aynı sınıftandırr miyavvvv. Balık işte. Mis gibi. Kaç kere kolladım da ulaşamadım onlara. Şöyle direkt içine atlasam…Ağzımı açsam… Kendiliklerinden gelip mideme girseler ahh… Ama Nezaket buna asla izin vermez. Hulusi de izin vermez gerçi. Bana öyle güzel mamalar alıyor ki kesesine bereket. Ciğer kurusu çeşniliyi tavsiye ederimm mırrrr. Yine de kedinin aklı ulaşamadığında kalıyor. Sizin de öyle değil mi sanki? Ne edip edip atacağım bu şapşal balıkları ağzıma Nezaket. Hulusi’m beni korur miyavvvv.

Hulusi’nin göbeğinde uyumaya bayılıyorum. Haberleri izlemek için kanepeye kurulduğunda biliyorum ki bir süre sonra uyuyup gidecek. Ben de hooop atlayacağım göbeğine, ben de uyuyacağım. Nezaket de hastanede nöbetçiyse kimse dokunmayacak sabaha kadar. Horul horul uyuyacağız burada. Sonra ben gecenin bir yarısı paat diye yere düşeceğim Hulusi dönünce. Gidip minderimde uykuma devam edeceğim. Nezaket nöbete gitti bu gece. Giderken Hulusi’ye tonla uyarıda bulundu. “Ocağın altını açık unutma Hulusi, ortalıklarda uyuma Hulusi, balıklarımı kedinden koru Hulusi yoksa vallahi onu kapı dışarı ederim Hulusi, Hulusi de Hulusi, Hulusi de Hulusi mırrr mırrr da mırrrr miyavvv da Hulusi.” Hulusi sessizce onayladı her dediğini. Ne yapsın başka miyavvv ha ne yapsın? O gider gitmez koca bir paket cipsi aldı koştu oh be diyerek kanepeye kuruldu Hulusi. Televizyonu da açtı. Sonra kalktı benim de mama kabıma bir yığın mama koydu. Gerisin geri zıpladı kanepeye. Ohh gel keyfim gel! Ne huzurlu ne huzurlu. Erkenden uyumadı hayret. Ama çok yedi Hulusi. Nezaket olsa cırlayarak alırdı elinden hepsini. Sağlıkçı ya. Damarları kalbi mideyi en çok o tanıyor miyavvv. Bana karışan yok. Mamanın hepsini yedimm mırrrrr. Sonra suyumdan da içtim. Şöyle bir dolaştım evin içinde. Patilerimi temizledimm miyavv.

Hulusi iki tane soda içti. Sodayı kasasıyla içse ancak olurdu ama bana ne? Kediyim ben neticede. Sınırımı bilirim. Baktım yavaş hareketlerle kanepeye gidiyor. Hah, uyuyacak demek. Yerleşti. Pamuk zıplama sakın, dedi. Çok yedim, kusarım bak. Anladım da anlamazlıktan geldim. O da anladığımı düşünmezdi zaten. Yatar yatmaz zıpladım göbeğine kuruldum. Yüzü acıyla büzüştü. Özür dilerim Hulusi. Uyku ne güzel şeysin miyyyaaavvvvvv!

Geceye doğru bir hırıltı duydum. Hulusi rüyasında konuşuyor sandım. Ayağa kalkar gibi yaptı. Paat diye halıya yapıştım o böyle yapınca. Sonra gerisin geri yattı kanepeye hızla. Bu adam benden bile çok seviyor uykuyu. Hızlı düşünce uykum kaçtı. Televizyon da açıktı. Sarışın bir kadın gecenin köründe hızlı hızlı haberleri sunuyordu. Minderime usul usul giderken Nezaket’in balıklarına takıldı gözüm. Sonra geri dönüp Hulusi’ye baktım. Bayılmış gibi yatıyordu. Top patlasa duyacağı yoktu. Sonra geri balıklara baktım. Sonra hafif boşalmış midemi dinledim: Balıık, balııık, balııık diyordu sanki. Onu kıramazdım. Akvaryumu devirirsem balıklar yere saçılırdı. Onu devirmekte ne vardı? Sonra da…

Bir zıpladımm mırrr. İki zıpladım. Üçüncüde devirdim. Büyük bir gürültü koptu akvaryum yere düşünce. Hemen Hulusi’ye baktım. Ne de güzel uyuyor. Uyu uyu, dedim. Yarın seni Nezaket artık ne yapar kim bilir? Peki beni ne yapardı Nezaket? Düşünmek istemedim. Böyle lezzetli anlarda sadece lezzete odaklanmalıyız. Her şey iyi hoştu, balıklar parkede devinip duruyorlardı ama gelgelelim ıslanmıştım. Islanmaktan nefret ederim. Şimdi balıkları mideme indirmek istiyordum ama bu hâlde yiyemezdim onları. Banyoya koştum. Havlulara uzanmaya çalıştım olmadı. Biraz parçalamış olabilirim. Nezaket’le Hulusi’nin yatak odasına gittim. Yatak örtüleri ne yumuşaktı. Yuvarlana yuvarlana kuruladım kendimi. Baktım, Nezaket’in saç havlusu da var. Onun üstünde de şöyle bir gezindim. Ne de olsa bu evde son gecemdi. Artık her naneyi yiyebilirdimm miyaaavvv. Sonra salona geçtim kabarık tüylerimle. Japon balıkları yerde can çekişiyordu. Debelenmeyin, zaten birazdan öleceksiniz desem de aptallara laf anlatamadım. Hulusi, ah Hulusi… Bir uyansan da Pamuk’unun işlediği günahları görsennn mırrr. Tek tek yedim. Immmm hepsini yedim. Midemi tıka basa doldurdum. Bir tane bile israf etmedim. Etraf cam buzdu. Islaktı. Bana ne? Zaten koyulmayacak mıydım yarın kapıya? Gittim güzelce minderime kıvrıldım. Şimdi Hulusi’nin göbeğine zıplasam uyanır muyanır. Gece boyu tantanayı kim dinleyecek öyle değil mi ya? Uykunun o tatlı kollarına kendimi bıraktım.

Sabah anahtar sesiyle uyandım. Nezaket. Nöbetten dönüyordu. “Ben geldiiim!” diye bağırdı. Duyduk dedimm mırrrr. Sonra kanepenin altına saklandım. Hulusi uyumaya devam ediyordu. Lavaboya gitti Nezaket. Su sesinden anladım. Sonra salona doğru yürümeye başladı, eyvah dedim hapı yuttunuz kızım Necmiye, Pamuk, Necmiye aman ne haltsa işte! Kıpırdamadan bekledim. Bir çığlık kopardı, bir bağırdı. Abarttı ağlayarak bağırdı. Evde koşturup durdu. Ne vardı bu kadar yaygara koparacak be kadın? Fark ettim, beni arıyordu etrafta. Eyvah dedim eyvah! Şimdi tüylerimden yastık yapacak eyvah! Hulusiii diye inletti ortalığı. Bir ara koştu dış kapıyı açtı. Mesajı aldım tabii. İstenmediğim yerde duracak değildim. Hemen fırladım. Hulusi’ye veda bile edemedim. Elveda Hulusi. Seni hep seveceğim. Arada seni görmeye geleceğim.

Dış kapıdan çıkınca aman Allah bir kalabalık vardı ki aralarından zor sıyrıldım. Nezaket dışarıda ağlayıp duruyordu birilerinin yanında. Herkese anlatmış paçoz. Bir kedi bu kadar ciddiye alınır mı miyavvv? Böyle hayat mı geçer ha? Lanet olsun sana, dedim. Şu kadar da mı sevmedin beni? O görmeden koşarak uzaklaştım. Köşeyi dönünce arkama son bir kez baktım. Gözüm doldu mırrr. Tam patimle gözümü siliyordum ki yanımdan son sürat geçen yanarlı dönerli bir araba üstüme birikintideki suyu fırlattı. Islandım. Islanmaktan nefret ederim.