Hera’dan
Canım yavrum Hera’ya
Ahh ahh annemin evinde gül gibi yaşardım. Bir patim yaş mamada bir patm ödül mamasında yer giderdim. Anneciğimin sütü bana ve kardeşlerime yeterdi. Annem yalnız bir anneydi. Babam olacak ortalarda yoktu. Annem bir anda dört çocukla baş başa kalmış. Annemin evinde bir aile daha vardı. Onlar farklı ırktanlarmış. Kendilerine insan diyorlar. Onlar bizim dilimizi pek anlamıyorlar. Biz onların ne dediklerini anlıyoruz. Biraz cahillermiş. Gelişimlerini tamamlayamamışlar. Annem böyle deyince bana kızardı. Annemin arkadaşı ve ailesi iyi insanlardı. Onları korumamız ve kutsamamız karşılığında bize adaklar sunuyorlardı. Sonrasında gerçek renklerini gösterdiler. İnsan değil mi nankörler. Bir sabah annemi kandırdılar. Beni ve kardeşlerimi bir kafesin içine suçlular gibi tıktılar. Alaca sabahla annemizden bizi ayırdılar. Canım annem kim bilir ne kadar üzülmüştür. Bizi kendi ırklarından birinin yanına bıraktılar. Adam beyaz bir önlüğün içinde bizi karşıladı. İçerisi hastalarla doluydu. Arkadaşlarımın kan kokusu, gözyaşları, çığlıklarını aklımdan çıkaramıyorum. Kardeşlerimle çok korkmuştuk. Annemin arkadaşı bizi bu adama sattı. Orada geçirdiğimiz sürede bu adamın baytar olduğunu söylediler. Her gelen geri gidiyordu. Orada çok farklı ırklarla da tanıştık. Kuşlar aşırı çenesizdi. Bütün gün bağırıyorlardı. Hâlâ başıma ağrılar giriyor onları düşündükçe. Köpekler de aşırı aptaldı. Her gelene kuyruk sallayıp karın açıyorlardı. Yahu karın açılır mı? Aşırı savunmasız ahmaklar. Balıklar daha çok kendi aralarında takılıyorlardı. Bizlerle pek konuşmazlardı. Oradaki hayatımız acılarla dolu olduğu kadar farklı bir dünya tanımamı da sağlamıştı. Bu süreçte biz kardeşler de. Bir kardeşimizi biri aldı gitti. Çok bağırdı ağladı kardeşim. Onu alanlar ise hiç umursamadı. Bizim acımıza karşılık çok sevinçliydiler. İlk kardeşimizin gidişinin ardından bir kardeşimizin kalbi bu acıya ve heran alınıp götürülme korkusuna dayanamadı. Öldü gitti. Küçük kardeşimle ben kalmıştık.
Bir haziran sabahı iki kişi geldi. İki kardeş gelmişler. Kardeşim için gelmişler. İçime bir umut doğdu. Bu iki kardeş biz iki kardeşi ayırmaz diye. Yanılmışım. Beni aldılar. Kardeşim orada tek başına kaldı. Beni sarı plastik bir kutuya koydular. Bir müddet yürüdükten sonra biraz dışarda oturdular. Çok esiyordu. Biraz üşümüştüm. Gözlerimden yaşlar geliyordu. Sonrasında beni eve getirdiler. Başta alışamadım. Evde iki kişi daha beni karşıladı. Onlar çok kalabalıktı. Oysa ben çok yalnızdım. Başta bir odaya götürdüler. Korktum. Garipsedim. Bu yüzden saklandım. Beni çıkarmak için çok yalvardılar sonrasında çıktım. Bana büyükçe bir yatak hazırlamışlar. Çok güzeldi. Çok yorgundum. Uyudum. Uyurken acım dinsin diye hırıldadım mırıldandım. Bir telefona uyandım. Annemin arkadaşı aramış. Annem duramamış belli ki. Kardeşimin ölümünden haberdarmış. Çok üzülmüşler. Yalan. Herkes hayatına bakıyor. Kardeşim ölünce saatlerce onun başında ağlayan onu temizleyen bizlerdik. Beni alan kız bana iyi bakacağını istedikleri zaman arayabileceklerini fotoğraf atabileceğini söyledi. Bir daha aramadılar. Bağlarını kopardılar. Hayatımın o dönemine dair umudum öylece bitti. Önümdeki hayata baktım. İyi insanlar olmaları nankör olmamaları için Allah’a dualar ettim. İlk gecemde farkında olmadan sırt üstü uyumuşum. Gülen bir resmim de var. Bir ağlama sesi geldi. Ama böyle hüngür hüngür. Kız ağlıyordu. Anlayamadım. Kendimi toparladım. Sonra dinlemeye başladım. Annesi ile konuşuyordu. Nasıl alacakmış bu sorumluluğu tek başına diye ağlıyordu. Tek başına yapamayacağını çok büyük sorumluluk olduğunu tek başına kaldıramayacağından bahsediyordu. Ne olduğunu anlayamadım. Ama ona üzüldüm. Kimse tek başına bırakılmamalı bu hayatta.
İlk gecemin sabahında beni apar topar sarı kutuya koyup baytara geri götürdüler. Şok olmuştum. Giden bu kadar hızlı geri dönmezdi. Beni terk edecekler diye düşündüm. Geldiğimde gözümün ilk aradığı şey kardeşim oldu. Fakat göremedim. Çenesiz kuşlar beni alaya aldı. Noldu beğenmediler herhalde pis tekir diye bağrıştılar. Pis kuşlar kafeslerinize şükredin. O kafesiniz olmasa kanatlarınız dahi kurtaramazdı pençelerimden sizi. Bu aptal kuşlarla dalaşmaktan nankörleri dinlemeye geç kalmıştım. Dün akşam hırıldadığım ve burnum aktığı için beni hastalandı sanmışlar o yüzden getirmişler bir şey mi oldu diye. Baytar yok yok mutluluktandır demesin mi? Kepaze oldum. Ne mutluluğu canım onların mutlu olması lazım. Kardeşimi sordular. Biri almış onlardan sonra. Sevindim. Onlar da sevindi. Kalbim orada ısındı onlara. Eve geri gittik. Sonrasında onları ailem olarak benimsedim.
Duydun mu beni kuş. Muhabbet kuşuymuşsun. Bak bugün geldin. Onları üzmemek için sana birşey yapmayacağım. Akıllı dur. Efendin benim bunu unutma. Tamam abi diyor. Aa evet bu salaklar beni dişi sandığı için adımı Hera koydular. Ya benim gibi ağır abiye yakışır mı bu isim? Napalım kadermiş el mahkum. Sekiz ay kızım, prensesim diye sevdi salak. Annesi kızım bu erkek dedikçe kıyamet kopardı hayır kız diye. Sekiz ayın sonunda baytar efendiye bir ziyaretimizde sordu. Cinsiyetimi. Baytar efendi her zamanki densizliği ile dokundu. Sonra çizince suçlu ben oluyorum. Erkek olduğumu öğrenince eve gidip bir tur daha ağladı sen benim kızımdın sana nasıl oğlum diyeceğim diye. Her gün ağlamak için salak salak sebepler buluyor. O yüzden salak diyorum. Tahammül edemiyorum zırıltısına. Kıçımı dönüyorum. Kuş sana kuş beyinli diyeceğim tamam mı? Tamam abi diyor kuş beyinli. Evde bir de akvaryum var. Onlar çok eski. Milattan kalmış gibiler. Kokuşuklar diyorum. Leş gibi kokuyorlar. Onlar bizle pek konuşmazlar. Sen onlara bakma. Ben ne dersem o kıdemli benim. Tamam mı kuş beyinli? Tamam abi diyor. Bu kuşta biraz sıkıntılı neyse.
Bu ara zırlak olan daha fazla bir zırlıyor sebebini tam anlayamadım. Ama bir hastalık mı ne varmış. Evin en küçüğü gariban köleye bağırıyor. O da çok ses etmiyor yavrum. Hem zırlak hem tırlak ağlamadığı sürede herkese bağırıyor. Bu sefer saatlerce bağırdı. Üniversiteye gidecekti yakında kurtulacaktık. Ne zaman evin büyük kadını bana gizlice yemek vermeye kalksa başımızda beliriyor. Hayır, yapma, verme, etme diye sürekli darlıyor bizi. Bu cumartesi gidecekti. Saatlerce bağırdı.
- Okuluma gidemiyorum. Senin yüzünden. Derslerden geri kaldım. Okula gidecektim. Sana bin kez demedik mi maske tak, her yere elleme dokunma pislik hasta ettin hepimizi
Zırladı bağırdı bağırdı. Sonra gitti dizi izledi. Yazık evin küçüğü köle öksür öksür sessizce ağladı. Az kaldı yavrum kurtulucaz bundan. Cumartesi geldi nasıl heyecanlıyım gidecek diye. Bavuluna dahi işedim ondan rahatsız olduğumu anlasın da defolup gitsin diye. Hiç ses etmedi bavulu aldı banyoya attı. Gidecek olan bavulu banyoya atar mı işkillendim. Birkaç gün geçti. Zırlağın öksürüğü arttı. Bir gece çok nefessiz kaldı. Göğsünden hırıltılar yükseldi. O geceyi nasıl sabah ettik bilmiyorum. Olabildiğinde hırladım başında iyileşsin diye. Üzerine çıktım. Göğsünün üstüne yattım. İyileşmesi için dualar ettim. Gözlerini hafifçe araladı. Birkaç damla yaş geldi. Sonra kapandı. Hırıltısı durmuştu. Onu yaladım temizledim. Kardeşimin yanına gitmişti.