Figenle Ahmet çocukken beni yanlarına aldıklarında adımı Tekir koydular. O zamanlar yeni evlilerdi. Honeymoon mu diyor şimdikiler? Öyle bir şey. Evliliğin ilk yılları, bıcır bıcır, aşk perisi oldukları, ayakları yere basmadan gökyüzünde gezindikleri o evre işte. Bir sahiplendiler beni, bir bastılar bağırlarına görseniz ağlayıverirdiniz. Başıma bela iki bebeleri oldu birkaç yıl sonra. Ah bilseydim o zaman hayatımın sınavı olacaklarını o gün o ara sokakta yanaşır mıydım onlara? Bir düşündüm de şimdi, yapardım. Uslanmaz bir tekirim ben.
Doğduklarında çocuklara baktım, kuyruğumu süpürge ettim. Yiyemedim yedirdim. Küçük oğlan, Emir, daha el kadardı mamama dadanmıştı. Önceleri bir iki tısladım sonra baktım ki akıllanmıyor Figen’in yakalayacağı şekilde ayarladım senaryoyu. Planıma şahit olsaydınız benimle gurur duyardınız. Ama sonra ne oldu? Figen en sevdiğim yemeğime öğ, pis, kaka dedi. Allah var, önce benim yemeğim olduğunu anlatmaya çalıştı. Anlamayınca Level 1’e geri döndüler. Beni aşağılamasına değdi zannımca. Sonraki günlerde Emir mamalarımı azat etti. Mamam benim oldu ama sokaktaki kedilere kadar gitti namım. Tekir mi diyelim yoksa sen mi adını söylemek istersin Ali Cabbar diye tefe tuttular beni. Çoluğun çocuğun oyuncağı oldum. Düşmeyecek insanların diline düştü adım. Sonra da depresyona girdim. Öyle dedi vetom. Veterinerim yani. Aramızda yılların samimiyeti var anlıyor musunuz? Biraz özel hissetsin, arada ödül mamaları falan fistan bir şeyler demişti. Ama hiç demedi ki bu ismi koyarsanız özel hissetmez tabii diye. Üstüne üstlük Figenle Ahmet utanmadan yolda gördükleri her kediye bu ismi söylerlerken bir de özel hissetmemi beklediler benden. Ahh… Çocukların isimlerini seçtikleri günü dün gibi hatırlıyorum. İnsan adını yaşatır diye diye aylarca uğraşmışlardı. Sizinki canda benimki patlıcan mı diyemedim ama. Dedim de onlar anlamadı. Bazen beni onları anladığım kadar iyi anlayamıyorlar, üzülüyorum. Neyseki arayı düzelttik sonra. Depresyondanmış, öyle her şeyi dip köşe magmaya kadar derin görmem.
Ne diyeceğim size. Yeni bir kritik görevim var: Balkondaki kuş yuvasına ulaşmak. Sonra ne yapacağıma henüz karar vermedim gerçi. Önemli olan yol değil yolda olmak değil miydi? Değildiyse de öyle bir şeydi işte. Bu insanlar her şeye bir kılıf bulma işini iyi yapıyorlar. E ben de yılların tekiriyim, az biraz görmüş geçirmişliğim var. Ayıptır söylemesi bu işte iyiyimdir de. Küçük Leyla’nın emeklemeye başladığı dönemde Figen’in son gücüyle yaptığı yemeği döküp onu işaret ettimdi. Daha bebek sonuçta kızılmazdı ki ona. Ama bana bazen kızıyorlar. Kalbim çıt ediyor. Zaten şuncacık, bu kadar çıta dayanamaz demiyorlar. Hele bir kere ebeveynlik yapacağız diye bana bir iftira atmışlardı ki… Orda çıt çıt çıt etmişti işte.
Çocukların ikisinin de küçük olduğu zamanlardı. Onlar uyurken kavgaya tutuşup kendilerini tutamayınca tabağı çanağı indirmişlerdi. Çocuklara da benim ortalığı dağıttığımı söylemişlerdi. Kızgınlıktaymışım da. Dürtüsel davrandığım bir dönemmiş de. Onlar gibi değilmişim de. Hah! Şu laflara bakar mısınız? Bana bana Tekirlerine… Sonra vicdanlarını rahatlatmak için saatlerce kafamı okşayıp bir de üstüne içlerini dökmüşlerdi. İşte orda anladım kimin kime gücü yetiyorsa ondan çıkarıyor öfkesini, kırgınlığını, hayal kırıklığını. Geçen televizyonda şıkça bir kadın öfkenin altında üzüntü yatar diyordu. Üstüne birkaç mır düşündüm. Düşündükçe doldu boşluklar. O gün tek çıt edenin kalbim olmadığını anladım.
Bir hafta önce yarın çocukların veli toplantısı olacağı haberi geldi. İkiz olduklarını söylemiş miydim? Şu B12 tüm insanlığın ortak problemi. Eskiden balık falan yiyorduk da iyi kötü idare ediyordu. Çocuklardan sonra iyice saldılar her şeyi. Ahmet geceleri hesap kitap yapıp duruyor. Bir garip oldu son zamanlarda. Para yetmiyor diyor. Bilseydim komşunun cins kedisine iki fazla cilve yapardım. O balık mama kabına gelecek! Hem yetmiyorsa izin verseydi madem Figen’in çalışmasına. Gerçi bakıcı da dünya para olmuş geçen mır gecesinde öyle dedi tekirler. Olsun, isteyene çare bir şekilde bulunurdu. Anca söylenmeyi biliyorlar bu insanlar. Yardım isteneceğinde kendi söküklerini görünce üç maymunu oynayıveriyorlar. Hoş, hâlâ anlayamadım etraflarında güzeller güzeli kediler dururken niye maymunları seçtiklerini.
Ne diyordum yahu? Hah, ikizler. Toplantı için Ahmet işten izin alamamış. Figen de bu da mı bana kaldı, bir kere de bir işin ucundan tut diye diye söylenmeye başladı. Bir aralarına gireyim de iki sevimlilik yapayım dağılsınlar dedim. Demez olaydım. Kuyruğu kaptırıyorduk. Yeniden ele güne rezil olma korkusuyla usulca kaçtım aralarından. Bir çıt sesi daha geldi kalbimden.
Artık yeşilçam izlemeyi sevmiyorum. Şaşırdınız mı? Şaşırmayın, eskiden severdim. İnsanlar da unuttu zaten o zamanlar söylenenleri. Sevgi emekti de, iyiler hep kazanırdı da. Geçti onlar geçti. Şuncacık yıllık hayatımda emeklerimin karşılığını hiç istediğim zaman alamadım. Sonra diyorlar ki kediler nankör, dengesiz; isteyince geliyorlar, istemeyince dokunamazsın falan fistan. Sanki biz isteyince gördüğünüz var da bir de laf ediyorsunuz. Aha gidiyordu kuyruğum az önce. Öfkemi de alıp balkondaki yatağımda uzanmaya gittim. Kuş yuvası gözüme çarptı yine. Figen ulaşma çabama şahit olduğunda berekettir elleme zararları yok deyip defalarca durdurdu. Ama tam ikna olmadım, bütün düzeni bozuyorlar. Hem gözüme uyku girmiyor onları görünce. OKB’m falan mı var acaba benim? Olsa vetom söylerdi gerçi. Daha ses etmediğine göre vardır bir bildiği.
Ahmet geceleri uykusundan kalkıp kalkıp salonda volta atıyor. Durumumuz gerçekten kötü galiba. Tamam ben balık yemeyiveririm. Ailemden önemli değil ya. Onları böyle görünce üzülüyorum. Kalbim daha çok çıt ediyor. Gözlerindeki ışıltı azalmaya başladı. Birbirlerine sevgiyle değil öfkeyle bakıyorlar. Çocuklara bir şey belli etmiyorlar ama bence onlar da anlıyorlar, huzursuzlar. Üstüne bir de okul masrafları arttı Ahmet iyice tuhaf oldu. Figen ona da üzülüyor görüyorum. Bazen o da dayanamıyor amaçsız yorgunluğa Ahmet’ten çıkarıyor işte. Seviyorlar hâlâ birbirlerini ama öfkelilerde. İnsan olmak böyle bir şey galiba. Ateşi harlamak için küçük bir kıvılcım lazım onlara. Kuşlar belki işe yararlar. Dokunmadım yuvalarına, bereketi mi aşkı mı getiriyorlar bilmem. Getirmezlerse indiririm yere onu bilir onu söylerim.
Yuvaya ne yapabilirim diye düşünürken kafamı balkon demirlerinden aşağı sarkıttım. Mahallede ne olmuş ne bitmiş öğrenmek gerek, adettendir. Tekir 1 ve Tekir 5 alt sokakta tek başına yaşayan bir ihtiyarın öldüğünü söyledi. Merdivenden düşmüş ama hırsızlık diyorlarmış. Varı yoğu, canı bile gitmiş zavallının. Kamera kaydı da tanık da yokmuş. Faili meçhul diye bir şey söylemiş oradakiler hava yapacağız diye söyleyip durdular bunlar da. Kötü haberden içim sıkıldı değiştirin deyince komşu kediye görücü çıktığından bahsettiler. Cins bir kediyle eşleştirilmiş. Bizi beğenmezler emmioğlu deyip patimi kaldıra kaldıra mırladım. Anlamadılar. Yüzüme boş boş baktılar. Şu Tekirlerin gündemi takip edememesine üzülüyorum bazen. Influence etme işi bana kalıyor. Esprimi açıklamayı hiç sevmezken üstelik.
Figen’in bugün yüzü gülüyor. Uzun zaman sonra ilk defa biraz parıltı gördüm gözlerinde. Kuşlar işe yaradı galiba. Ahmet akşam yemeğe çıkalım demiş. İki dirhem bir çekirdek hazırlandı Figen. Ahmet geldiğinde çocuklarla beni komşuya emanet edip gittiler. Başkalarıyla kalmayı hiç sevmesem de onlar için uslu bir tekir oldum. Ailem aile olmaya devam etsin diye her şey olmaya hazırdım zaten. Eve şarkılarla, kahkahalarla döndüler. Tamam dedim, bu işi de hallettin Tekir. Gönül rahatlığıyla daldım uykuya.
Sabaha karşı hepimiz kapı sesine uyandık. Dışarıdan gelen mavili kırmızılı ışıklar evi aydınlatıyordu. Figen feryat figan ağlarken çocuklar etrafa boş bakışlar attılar. Konu komşu meraktan kapıya pencereye dayandı. Bir uğultu kapladı zihnimi. Eksiği fark edince kalbim tekledi.
Çıt.