Köyde yaşayan bir çok insanın, kıyametin sesi bu, diyeceği gürültüde bir ses koptu. Herkes evinde derin bir uykudayken bu sese yakalanmıştı. Sadece Harun uyanmamıştı. Onun da kulakları duymuyordu. Sesi duyan herkes üzerine bir şeyler giyip dışarıya koştu. Birbirlerine sorup cevap bulmaya çalıştılar.
Sen duydun mu sesi?
Nereden geldi?
Ne olabilir?
Deprem miydi? Ama yer sallanmadı.
Korkutucu bir şey olabilir mi?
Saklanalım mı diyorsunuz?
Uzaylılar gelmiş olabilir!
Son cümle yedi yaşındaki Efe’ye aitti. İnsanın gönül gözü en çok o zaman mı açıktı, bilinmez. Uzaylılar deyince herkesi bir gülme aldı.
Olur muydu öyle şey, nereden aklına geliyordu bunlar?
İnsanlar Efe’yi uzaylıların olmadığına ikna etmeye çalışırken gökyüzünde bir ışık huzmesi belirdi. Öyle aydınlıktı ki sese uyanmayan Harun, bu aydınlığa uyandı. Meydana en son gelen de o oldu. İnsanlar yine tahmin yürütmeye başladılar.
Güneş patlaması denilen şey olabilir mi?
Bir uçaktır ya da helikopter.
Biri şaka olsun diye sessiz havai fişek atmıştır.
Sessiz havai fişek mi olur, olsa olsa ışık topudur.
Belki de sadece bir ufodur.
Son cümle yine Efe’ye aitti ve yine herkes gülerek tepki vermişti.
Efe ne alem çocuksun, yoksa sen de mi uzaylısın hahahahaha.
Biraz takılıp yine ciddi bir şekilde Efe’yi UFO diye bir şeyin olmadığına inandırmaya çalıştılar. Işık huzmesi biraz azalmaya başladığında ise kocaman bir UFO ile karşılaştılar. Kimsenin UFO demeye dili varmadı ama başka tahmin de yürütemediler. Uzakta duranlar korkudan birbirine yanaşmaya başladılar. Kadınların kimisi çocuk uyandı kimisi de yemeği ocakta unuttuk deyip kaçtılar. Erkekler ne uyduracaklarını bilemedikleri için orada kaldılar. Efe de orada kaldı. Herkes birer adım uzaklaşırken Efe bir adım daha yaklaştı. Sonra bir adım daha derken kendini UFO’nun yanında buldu. Yüzeyine dokunmaktan hiç çekinmedi. Değişik bir yapısı vardı. Dokunduğu an çok küçük miktarlarda elektrik çarpıyormuş gibi hissediyordu. Bu his hoşuna gitti.
Beklediler. Aradan beş saat geçmişti ama UFO’nun içinden çıkan kimse yoktu. Kadınlar da bir yerden sonra merak edip gelmişlerdi. Herkes uykusuz bir şekilde UFO’nun karşısına oturmuş ne olacağını merakla bekliyordu. Ama hiçbir şey olmadı. Yedinci saate yaklaşırken artık sıkıldılar, evlerine döndüler. Tam uyuyacakları sırada felaket senaryoları geliyordu akıllarına. UFO’yu bir başına bırakamazlardı. Bir nöbetçi belirlediler. Sekiz saatte bir nöbet değişimi olacaktı. Böylelikle içleri rahat etti ve günlük yaşamlarına döndüler. UFO sanki yıllardır oradaymış gibi bir düzen tuttular.
O sırada onların UFO dedikleri aslında bir Sontaran Gemisiydi. Ellibirinci Bölgeye gitmeye çalışırken yanlışlıkla konumunu tam olarak anlayamadıkları bir yere inmek zorunda kalmışlardı. Yeniden güç toparlayabilmek için birkaç gün burada kalmaları gerekiyordu. Onlar da kendi aralarında krizi çözmeye çalışırken bir taraftan dışarıdaki insanları izliyorlardı. İzledikçe içlerindeki savaşma duygusu kabarıyordu ama kuralları gereği bir ülkenin başkanı ile görüşmeden oradan herhangi bir toplulukla savaşmaları yasaktı. Onlar da oturdular ve sadece izlediler. Gün içinde farklı farklı insanlar gelip geminin yüzeyine dokunuyordu. Gemiye dokunan herkes bir anda içindeki tüm birikmişleri anlatmaya başlıyordu. Sontaranlar da gemiye ışınladıkları çekirdekleri çitleyerek onları dinliyordu. Kendi aralarında kimin haksız kimin haklı olduğuna dair yorumlar yapıyorlardı. Evrenin savaşmaya korktuğu ırk birdenbire mahalle dedikodu grubuna dönüşmüştü. Hüsne Ahmet’i seviyordu, Ahmet Yasemin’i. Yasemin de Ahmet’i seviyordu ama Ahmet’in Hüsne’yi sevdiğini sandığı için ondan uzak duruyordu. En çok dedikodu gençlerdeydi. Köyün büyükleri tarla ev işleri derken kendi hallerinde yaşayıp gidiyorlardı. Onlar da gemiye dokunduklarında genelde gençliklerinde içlerinde taşıdıkları şeylerden bahsediyorlardı.
Aradan birkaç gün geçmişti ki yine çok güçlü bir sesle uykularından uyandılar. Bu kez hiçbir tahmin yürütmeden UFO’ya koştular. Sesten biraz sonra ışık huzmesi belirdi. Sonra UFO yavaşça gökyüzüne yükseldi ve gözden kayboldu. Herkes birbirine baktı. Kimse kimsenin ne düşündüğünü, ne hissettiğini anlayamıyordu. Efe ağlamaklı olmuştu. Bu birkaç günde hiç olmadığı kadar mutlu hissetmişti kendini. Diğerleri ilk başta umursamadılar, hatta kendilerini rahatlamış hissettiler. Artık nöbet tutmalarına gerek yoktu. Eski hayatlarına yeniden dönebilirlerdi. Döndüler de. Ama artık eskisi gibi hissetmiyorlardı. UFO’nun gitmesiyle birlikte içlerinde derin bir boşluk hissettiler. Yıllardır süren sessizliklerini bozmuşlardı. Bir kere dile dökülmüştü kelimeler. Artık hep anlatmak isteyeceklerdi. Kendilerini anlamak, soru sormak ve cevap almak isteyeceklerdi. Hüsne Ahmet’e hislerini anlatacaktı çeşme başında. Ahmet’in hoşuna gidecekti sevilen olmak. Bu ihtimal yer edecekti aklında. Aklı bu ihtimalle meşgulken Yasemin de itiraf edecekti. Şaşıracaktı, sevinecekti, dünyalar onun olacaktı o an. Ama evlenelim diyemeyecekti. Hüsne vardı, Hüsne’nin toprak ağası babası vardı. Eskiden UFO’nun olduğu araziye bakacak, orada düşünecekti uzun uzun. Hüsne’yi seçecekti, UFO orada olsa Yasemin’i seçeceğinden emin.
Köyün büyükleri de sık sık o araziye gidecek kederleneceklerdi. Gençliklerini bir kez anlatmaya başlayınca her olayı yeniden yaşıyormuş gibi hissetmişlerdi. Yeniden yaşadıkları her gün, her ay için hüzünlüydüler. Kötü günleri hatırlayıp neler yaşamışız böyle diyorlar, iyi günleri hatırlayıp şimdi ne haldeyiz diyorlardı. Kalpleri bir türlü mutmain olmuyordu. Oysa UFO olsa, onları dinleyen biri olacak ve belki de geçmişte yaşadıkları her güne şükredeceklerdi.
Efe vardı bir de. İlk anda en doğru tahmini yapan. Akıllı bir çocuk olmasının yanında UFO’dan yanlışlıkla aldığı niyet okuma becerisini de geliştirecek ve yıllar sonra Ellibirinci bölgede Sontaranlarla ve başka başka uzaylılarla kahve içecekti. O zaman itiraf edeceklerdi.
“Geminin dışındaki yüzey Sontaran dışındaki ırklarda anlatma isteğine sebep oluyor. Düşmanlar çok konuşup bize açık versinler diye tasarlandı. Bir tek sende var olan bir yeteneğin gelişmesini sağladı. Bu ancak genlerinde bize ait bir şey varsa mümkündür.”
Efe gülüp geçecekti. Mümkün değildi. Bu şüphenin cevabının nesiller öncesinde kalmış olduğunu hiçbir zaman bilmeyecekti.