Bir Oykonip Savunması

İrem İlayda Karkı

Söylenilen odur ki yıllar önce atmosferde delinen bir tabaka sonucu havaya karışan bir gaz insanların yalan söyleyince burnunun uzamasına sebep olmuş. Herkesin bildiği pinokyo masalı buradan gelmiş. Dünyanın büyük bir kısmı bu duruma karşı aşı geliştirmiş ve eski hallerine dönmüşler. Aşıdan bihaber olan küçük bir topluluk ise bu durumla yaşamaya devam etmiş.

Hakim kaşlarını çattı, elinde tuttuğu dosyayı hem şaşkınlık hem de öfke ile okuyordu. Karşısında duran adama döndü ve “Ben bir kadınım de.” dedi. Adamın kaçacak bir yeri yoktu. “Ben bir kadınım.” dedi. Hakim gözlerini kocaman açtı, olmayan ama olması gereken olayı bekliyordu.

“Bir oykonip olduğunu ne zaman fark ettin?”

Adam düşündü. Düşünmesi birkaç dakika sürdü. Bu birkaç dakikalık düşünme süresi demek oluyordu ki uzun zamandır bunun farkındaydı.

“Bir oykonipin kendini fark ettiği anda yapması gerekenler ilkokuldan itibaren anlatılır. Neden kendini gizledin?”

Adam yine düşündü. Ne diyeceğini kafasında tartıyordu. Onun her soruyu bu kadar uzun düşünmesi ise hakimin sinirlerini daha da yıpratıyordu. Normalde hakimler, karşısında kimsenin yalan söyleyemeyeceğini bilir. Bu sebeple de rahat olurlar. Ama şimdi hakimin karşısında bir oykonip vardı. Kırk tane yalan söyleyebilir, yalana alışık olmayan bu insanları kırk kere de kandırabilirdi.

“Hakim bey, dışlanmak istemedim. Eğer kendimi ifşa etseydim herkes her sözümü irdeleyecek, ne söylesem bana inanmayacaklardı. Bu sebeple sakladım.”

Doğru söylüyordu Arona. Burnunun uzamadığını ilk fark ettiğinde tam olarak bu düşünceler geçmişti aklından. İlk anda kendini rahatsız eden bu ayrıcalık zamanla hoşuna gitmeye başlamıştı. Özünde iyi bir insan olsa da defalarca yalan söylemiş ve bundan hiç pişman olmamıştı.

“Daha önce yalan söyledin mi?”

Hayır dese bile inanmayacaklardı. Kim inanırdı? Beşikteki çocuk bile gülerdi bu cevaba.

“Evet.”

“Kaç defa?”

“Saymadım.”

Yalanın sayısı mı olurdu? Bir defa söylenmişse hep söylenirdi. Hele ki yalan söylerken yakalanmıyorsa insan, daha çok söylerdi. İnsanlar yalan söylediğinde burnunun uzayacağını düşündükleri için Arona’nın söylediğinin doğruluğunu düşünmezlerdi. Bu sebeple de hiç yakalanmamıştı Arona. Ah o son olay olmasaydı.

“Az önce dosyada okuduğum olaya dönelim. Anlat bakalım ne oldu o gün?”

“Hakim bey, öncelikle çok üzgün olduğumu belirtmek istiyorum. Umarım en azından buna inanırsınız. O gün ben Zubi ile ailesinin de rızasını alarak çay içmeye çıktım.”

“Zubi kim?”

“Kız arkadaşım. Altı aydır görüşüyoruz. O gün Zubi ile çay içerken tesadüfe bakın ki oradan Ayoba geçiyormuş. Siz sormadan söyleyeyim. Ayoba da benim kız arkadaşım. Onunla da dört aydır görüşüyoruz.”

“İki kız arkadaşın mı var?”

Dosyayı okumasına rağmen şaşkınlıkla soruyordu hakim. Halkında alışıldık bir durum değildi.

“Evet.”

“Neden?”

“İkisini de seviyorum.”

Cevaba dinleyen kimse ikna olmamıştı. Karşılarında çok profesyonel bir yalancı duruyor olabilirdi.

“Tabii. Anlatmaya devam et.”

“Ayoba bizi görünce gülerek yanımıza geldi. Zubi’nin kız arkadaşım olabileceğine ihtimal vermemişti haliyle. Onun yanımıza geldiğini görünce hızla masadan kalktım ve onu bir köşeye çektim. Zubi’nin arkadaşım olduğunu, kocasıyla boşanma aşamasında olduğunu, o sebeple duygusal konularda hassas olduğunu ve bizim ilişkimiz hakkında konuşmamız gerektiğini söyledim. Yüzünde bir leke var diyerek lavaboya gönderdim. Sonra masaya döndüm ve Zubi’ye de Ayoba hakkında benzer şeyler anlattım. Böylelikle Ayoba geldiğinde masada duygusal anlamda hiçbir şey konuşulmadı ve olay çıkmadan o masadan kalktık. Ama ben onların birbirlerini çok seveceklerini ve benim görmediğim bir anda birbirlerine numaralarını vereceklerini nereden bilebilirdim.”

Arona burada biraz anlatmaya ara verdi ve hakimin yüzüne baktı. Emin olmamakla birlikte hakimin içinden “Ohh iyi olmuş.” dediğini düşünüyordu. Pek de yanılmamıştı. Hakim o sırada içinden “Sana az bile olmuş.” diyordu. Salondaki seyirciler de keyifle gülümsediler. Dizi izler gibi izliyorlardı. Arona yeniden konuşmaya başlamayınca hakim sordu.

“Eeee sonra?”

“Sonra hakim bey, onlar benden sonra tekrar buluşmuşlar. Zubi, Ayoba’nın durumuna çok üzülmüş. Ona karşı çok yakın hissettiği için de teselli etmek istemiş. Ayoba da benzer hisleri Zubi için hissetmiş. Buluşmuşlar. Önce havadan sudan konuşmuşlar sonra konu aşka gelmiş. Zubi “Sen de yeni ayrılmışsın çok üzüldüm.” deyince Ayoba “Hayır sen ayrılmıştım. Sevgilim öyle söyledi.” demiş. Sevgilin kim diye konuşurlarken ikisinin de sevgilisinin ben olduğum ortaya çıkmış.”

Hakim o kadar kocaman sırıtıyordu ki saklaması mümkün değildi. Saklamak gibi bir gayesi de yoktu zaten. Arona seyircilere arkasını döndüğü için göremiyordu ancak onlar da çok memnundu hikayenin bu bölümünden. Kahkaha atan bile vardı. Arona ise gerçekten üzgündü. Zubi de Ayoba da çok iyi kızlardı. Hiç hangisiyle bir gelecek düşündüğünü düşünmemişti. İkisiyle de muhabbet etmekten çok keyif alıyordu. Gerçekten ikisini de sevdiğini düşünüyordu.

“Peki sonra ne yaptılar bu kızlar?”

“Ayoba beni aradı. Kötü hissettiğini gelip gelemeyeceğimi sordu. Hemen gittim. Tavrı beni sorguya çeker gibiydi. Onu sevip sevmediğimi soruyordu. Sevdiğimi söyledim defalarca. Ondan başka birini daha önce sevip sevmediğimi sordu. Ondan başka kimseyi sevmediğimi söyledim. Gözleri yaşarmıştı ama ben mutluluktan diye düşündüm o an. Gerçeği nereden bilecektim. Tam da o anda Zubi çıktı ortaya. Kızlar ben oraya gelene kadar benim oykonip olduğumu anlamışlar ve ihbar etmişlerdi zaten. İkisinden de birer tokat yedikten sonra tutuklandım.”

“Evet, suçun zaten ortada. Bir oykonip olarak kendini yıllarca saklamışsın ve bu iki kızcağızı ve belki başkalarını da kandırmışsın. Normalde yaşın kadar sene tutuklu kalman gerekiyor ama tabii ceza vermeden önce son bir savunma yapma hakkın var. Buna göre cezanda artış veya azalış olabilir.”

Arona neler söyleyebileceğini çoktan düşünmüştü zaten. Ama bunun da ötesinde hakimde onu rahatsız eden bir şeyler vardı. Duruşma bitmeden bunu çözmeyi umut etti.

“Sayın hakim, evet ben bir oykonip olduğumu sakladım. Bunun için de çok haklı bulduğum gerekçelerim var. Eğer normal bir insan olsaydım zamanla yalan söylememeyi öğrenir ve tamamen dürüst bir insan olurdum. Doğruyu söylemek istemediğimde sessiz kalır konuyu değiştirirdim. Şimdiki insanların yaptığı gibi.

Yalan söyleyebiliyorken şaka yapmamak ne kadar zordu biliyor musunuz? Aklıma türlü türlü eğlenceli oyunlar gelirdi. Ama bu oyunların neticesinde burnum uzamayacağı için oykonip olduğum anlaşılırdı. Hepsini içimde tuttum. Bir şeyi yapamazken yapamamak farklı ama yapabiliyorken yapamamak çok daha zor hakim bey!”

Arona o anda çözdü. Hakimin bakışlarındaki tanıdık hissi anlayınca onu rahatsız eden şeyi buldu. Çok kısa bir andı. Sonrasında hakim ona öfkeyle baktı. O öfkeli bakıştan sonra Arona kararını vermişti.

“Hepiniz bana öfkeyle bakıyorsunuz. Size göre ben bir böceğim ve hepiniz beni ezmek için sırada bekliyorsunuz. Halbuki ben çok eminim, eğer sizin de burnunuz uzamadan yalan söyleme fırsatınız olsa bir dakika düşünmeden söylerdiniz.”

Arona yapması yasak oldu halde arkaya döndü ve kalabalığa doğru “Siz hiç yalan söylemek istemediniz mi? Hadi söyleyin, bakışlarınızı kaçırmayın. Şu an dürüst olmak kimsenin işine gelmiyor değil mi?”

Kalabalık gerçekten de bakışlarını kaçırıyor, soruyu duymamış gibi davranıyordu. İçten içe herkesin yalan söylemeyi istediği bir an vardı. Hakim kalabalığı bu sorudan kurtardı, kendi sonunu hazırladığını bilmeden.

“Arona! Sadece bana konuşman gerekiyor. Kuralları biliyorsun.”

“Tabii hakim bey. Siz söyleyin o zaman, siz hiç yalan söylemediniz mi?”

Hafif yüksek sesle sorulan bu soru hakimin bozuk sinirlerini daha da bozmuş, hatta sinirden yanaklarının kızarmasına sebep olmuştu. Atalarımızın bir sözü vardı, sinirliyken çok susuz olduğunuz bir anda karşıdan elli litrelik damacanalarla geçen köpek balıkları görseniz ve burnunuz çöplükte olsa dahi başınızı kaldırıp bakmayın. Hakim bu atasözünü unutmuş ve sorulan soruya sinirle cevap vermiş ve kendini ifşa etmişti.

“Hayır, tabii ki söylemedim!”

Normal insanlar hayatlarında en az bir defa yalan söylemişlerdir ve burunları uzamıştır. Çünkü çocuklar için dürüstlük doğuştan gelen değil sonradan öğrenilmesi gereken bir erdemdir. Her çocuk burnunun uzayacağını bilmeden bir yalan mutlaka söyler. Hatta bazı çocuklar burunlarının uzamasını bir oyuna çevirir ve bununla eğlenir. Bunu çok iyi bilen Arona hakimin cevabının da anlamını çok iyi biliyordu.

“Hakim bey söyler misiniz, bir oykonip olduğunuzu neden gizlediniz?”