Gurbete Mahkum

İrem İlayda Karkı

Hayatımda olmasını istediğim bir şeyi uzun bir süre bekleyince asla gerçekleşmeyecek gibi hissediyordum. Tam olarak bu histeyken atandığım haberi geldi. Gerçekten mi atanmıştım? Bir okulum mu olacaktı, bir sınıfım mı vardı artık? Bıcır bıcır çocuklarım mı olacaktı? Bir türlü inanamadım. Sanki biri çıkıp da “Şaka yaptık HA HA HA.” diyecekti. Derler miydi? Demezlerdi canım neden desinler. Yine de içimde beni yiyip bitiren bir merak vardı. Puanım düşük olmasına rağmen nasıl atanmıştım? Atandığım yer de henüz belli değildi. Hem bunu sormak hem de az önceki merakımı gidermek için ilçe milli eğitim müdürlüğünü aradım. Telefonu suratsız olduğunu tahmin ettiğim birisi açtı.

“İlçe milli eğitim müdürlüğü. Buyrun.”

“Merhaba. Şey ben atandım da nereye atandığımı öğrenmek istiyorum.”

“Yanlış yeri aradınız hanımefendi, bu kafayla nasıl atandıysanız. Atama müdürlüğüne bağlıyorum.”

Söylemek istediğim çok şey vardı ama modumu düşürmemeliydim. Birkaç dakika sonra başka biri telefonun diğer ucundaydı.

“Buyrun.”

Aynı cümleyi ona da kurdum.

“Merhaba ben atandığım yeri öğrenmek istiyorum.”

“Bakalım. İsminiz.”

“Betül Yılmaz.”

“Bakıyorum hemen bekleyin. Bu nasıl olur? Sizi birkaç dakika bekleteceğim.”

“Sorun nedir?”

“Hemen döneceğim.”

Telefonda beklemeye alındım. O birkaç dakika bana saatler sürdü. Aklımda şaka yaptım diyen o ses defalarca bana güldü. Hayır böyle bir şey olamazdı.

“Alo orada mısınız?”

“Evet. Sorun nedir?”

“Sorun mu bilmiyorum ama siz Afrika’ya atanmışsınız.”

Afrika mı? Ülkemizde Afrika diye bir ilçe olduğunu bilmiyordum.

“Hangi ile bağlı acaba?”

“İl mi? Yanlış anladınız sanırım. Ülke olan Afrika.”

Afrika, ülke olan. Atandım. Nasıl?

“Nasıl olur?”

“Siz tercihlerim gelmezse atayacağınız yeri kabul ediyorum demişsiniz.”

“Onu Türkiye sınırları için demiştim ama. Ömrümde Afrika’ya atanan öğretmen duymadım!”

“Farklı ülkeye atanabilirim seçeneğini de işaretlemişsiniz.”

“Atanmak ne kadar zor biliyor musunuz? Puanım düşüktü, tüm tuşlara bastım. Ama Afrika ne alaka?”

“İstemiyorsanız kuruma gelin atamanızı iptal edelim.”

Yine mi atanamamış öğretmen olacaktım? Ama diğer tarafta Afrika. Kira da gelmek üzere. Ödeyecek paran var mı? Yok. Ama Afrika’da nerede kalacaksın? Ülkeme geri dönebilir miyim sonra?

“Orada kalacak yer, konuşulan dil nasıl olacak?”

“Ben az önce ayrıntıları sordum. Türkçe bilen küçük bir topluluk varmış. Oraya atamışlar sizi. Kalacak yeri milli eğitim ayarlayacakmış. Türkçe bildikleri için dil sorun olmayacak.”

“Geri dönebilecek miyim?”

“Tabii kadroya geçtikten sonra tercih yaparsınız.”

Tüm ihtimalleri kafamda hızlıca değerlendirdim. En iyisi gitmekti. Burada beni bağlayan bir şey kalmamıştı. Hem birkaç yıl sonra geri dönerdim. Bana da deneyim olurdu.

“Tamam gideceğim.”

“Çok güzel. Birkaç gün içinde evraklarınızı onaylar size haber veririz.”

Bir hafta sonra, atamamın onaylandığı iki hafta sonra da yola çıkabileceğim bilgisi bana geldi. Biletimi ve yol güzergahımı da onlar ayarlamışlardı. İki hafta içinde eşyalarımı toparladım. En az eşya ile yola çıkmaya çalıştım. Vedalaşacağım kimse yoktu. Bu sebeple aslında yurtdışına gitmek benim için hiç zor olmadı. Önce uçakla sonra türlü araçlarla yolculuk yaptım. Sonunda Afrika’nın atandığım köyüne yaklaşmıştım.

Oraya geldiğimde içimde bir kırıklık oluştu. Küçücük bir yerdi. Köyden bile daha küçüktü. Evler birbirinden çok uzak değildi. Bir köye atanma ihtimalimin hep çok yüksek olduğunu biliyordum ama ülkem dışında bir köyü hiç hayal etmemiştim. Bu hayal kırıklığını kafamdan kovmaya çalıştım. Yoksa en az üç yıl burada nasıl kalırdım? Burada muhtar gibi bir görevde olan biriyle iletişime geçmem istenmişti. Zaten küçücük olan bu yerde onu bulmam zor olmadı. Elime bir anahtar tutuşturup kırmızı kapılı evim benim evim olduğunu söyleyip aceleyle oradan ayrıldı.

Elimde valizim kırmızı kapılı evi arıyordum. Yoldan geçerken bazı evlerdeki meraklı bakışları üzerimde hissedebiliyordum. Hiçbir yere bakmadan sadece yürümeye gayret ettim. İşte oradaydı. Kırmızı kapılı, bundan sonra bana yuva olacak olan ev. Sadece mutfak ve yatak odasından oluşsa da yeterdi. En azından kira ödemeyecektim. Burada bulunduğum süreçte de artırımlı maaş alacaktım. Aslında düşününce buraya gelmek benim için güzel bir fırsat olmuştu. Harcama yapabileceğim bir yer olmadığı için üç yılda ciddi miktarda para biriktirebilirdim. Bu düşüncelerle ruh halimi iyileştirip yarınki ders için hazır olmaya çalıştım. Önce ne kadar Türkçe bildiklerini yoklayacak sonra diğer konular için bir planlama yapacaktım.

Ertesi gün sınıfa girdiğimde on yaşlarında dokuz öğrenci yerlerinde oturuyorlardı. Ben gelince beni şöyle bir süzüp sessizce beklediler.

“Günaydın çocuklar.”

“Günadı hoca.”

Çarpık bir Türkçe ile karşılık verdiler. Gülümsedim. Bu konuşma çok sevimli gelmişti. Öğrencilerim de. Yüzlerinden saflık akıyordu. O an iyi ki buradayım dedim. Bu masum yüzlerin hayatlarına dokunacaktım. Evet bundan sonraki hedefim bu olmalıydı. Bu güzel düşüncelerle masama oturup sessizce beklemelerini istedim. Yoklama alabilmek için fiş hazırlarken arka sıralardan bir gürültü koptu. Başımı defterden kaldırmadan konuştum.

“Arkadaşlar lütfen sessiz olalım. Hemen size döneceğim.”

Ancak uyarım karşılık bulmamıştı. Sınırlar konusunda net olmalısın dedim kendime. Hemen ayağa kalktım arka sıraya doğru yürüdüm. Bir de ne göreyim! İki öğrenci bir tane öğrenciyi yemeye çalışıyor. Zavallı çocuk kolu kanlar içinde kalmıştı. Benim geldiğimi fark edince düzeldiler. Ama az önce yenmek üzere olan çocuk bunu fırsat bilip öfkeyle arkadaşının koluna saldırdı. Anın şokuyla ilk önce bir şey söyleyesem de benim bile daha önce duymadığım yüksek bir ses ile onları durdurdum.

“Arkadaşlar lütfen arkadaşlarımızı yemeyelim.”

Bu kez uyarım işe yaramıştı. Herkes önüne döndü. Masama dönerken olayları anlamaya çalışıyordum. Bir taraftan da yüreğimi bir korku sarmıştı. Ya bu çocuklar beni de yemeye kalkışırsa? Bu düşünce benim o gün dersleri erken sonlandırmama sebep oldu. Hızlıca eve gidip kapıyı kilitledim. Buradan gitmek için ne yapabilirim diye düşündüm. Tek başıma gitmem imkansızdı. Bir araç olması gerekiyordu. Köy halkından isteyemezdim. Korkup kaçtığımı anlarlarsa beni yiyebilirlerdi. Galiba en iyi seçenek milli eğitime yazmaktı. Sonuçta can güvenliğim yoktu burada ve can güvenliği problem haline geldiğinde başka okula atama yapabiliyorlardı. Bu umuda tutundum sıkıca. Telefonumdan Word dosyasını açtım ve hemen bir dilekçe yazdım. Olayı anlattım ve gençliğimin baharında yenilmek istemediğimi de ekledim. Sonrasında maille milli eğitim müdürlüğüne attım. Hızlı cevap vereceklerini düşünmüyordum ama birkaç saat sonra telefonum çaldı. Arayan kişi ilk atandığımda konuştuğum kişiydi.

“Hocam merhaba. Çok özür dileriz bir talihsizlik olmuş.”

“Ne zaman alabilirsiniz beni buradan?”

“Hocam bir altı ay sabredin ben sizin atamanızı yapacağım.”

“Kusura bakmayın ama yamyamların arasında altı ay nasıl sabredebilirim?”

“Hocam onlar birbirini yer ama size dokunmaz. Endişelenmeyin. Hadi Allah’a emanet.”

Cevap bile vermemi beklemeden yüzüme kapattılar. Gerçekten böyle bir dokunulmazlığım var mıydı yoksa geçiştirmek için söylenen bir şey miydi? Anlamak için altı ayım vardı. O sırada kapı çaldı. Korkarak açtım.

“Hoca anne yemek gönderdi.”

“Teşekkür ederim.”

Sınıfımdaki çocuklardan biri elime bir kase tutuşturup koşarak gitti. Kasenin içerisinde et paçaya benzer bir yemek vardı. Et ile bakıştım. Sen kimin parçasıydın bir zamanlar? Şimdi benim kasemdesin. Ya ben ne olacaktım, bir gün birinin kasesinde mi son bulacaktı hayatım?