Deli Ve Diğerleri

İrem İlayda Karkı

Hayatta ne kadar çabalarsam çabalayım başlangıç noktamdan bir adım ileriye gidemediğimi hissediyordum. Doğrusal olmayan bir düzlemde koşmak pek de mantıklı değilmiş diyordum kendime. Tam da bunu söylediğim sıralar bir iş teklifi geldi. Hem de Türkiye Klonlama Merkezinden. Tamam dedim, yaptığım doktora sonunda bir işe yarayacak. İlginç olan ve aklıma takılansa, benim TKM’ye başvuru yapmamış olmamdı. Senelerce iş aramıştım. Kimi başvurularım yeterince vasıflı olmadığım için reddedilirken kimisi de fazla vasıflı bulduğu için kabul etmemişti. Şimdi başvurmamış olduğum bir kurumdan, iş tanımı sözleşmeyi imzalayana kadar açıklanamayacak olan bir teklif gelmişti. Normal şartlarda ne kadar saygın, güvenilir bir kurum olsa da bilmediğim bir işe girişmezdim. Ama son zamanlarda hissettiğim bunaltı teklifi kabul etmem için üzerime büyük bir baskı kuruyordu. Bu baskıya dayanamayarak kabul ettim. İşte ben ve vasfım bilmediğim bir iş için hazır bekliyorduk. Biz sizi ararız dediler ve gittiler.

Yaklaşık bir hafta sonra beklediğim telefon geldi. Bir saat içinde kuruma gelmemi istediler. Böyle emrivaki mi olur diye söylendim. Sosyal ve yoğun bir insanımdır belki, planlarım vardır. Belki şehir dışındayımdır. Söylenmem kısa sürdü. Neyseki asosyal bir insandım. Yarım saat içinde kurumun kapısına varmıştım. Çok hevesli görünmeyeyim diye yakınlarda takıldım biraz. Sonra da hevessiz görünürsem endişesiyle koşa koşa kuruma gittim. Girişte bir kadın vardı.

“Merhaba. Hoş geldiniz. Nasıl yardımcı olabilirim?”

Cevap vermeden önce nefesimi topladım.

“Merhaba. Ben burada işe başlayacağım. Bana bir saat önce kuruma gelmemi söylediler.”

“İsminiz nedir?”

“Ebrar.”

“Evet Ebrar hanım, burada bilgilerinizi görüntülüyorum. Buyrun bu kartınız. Dokuzuncu kata çıkın, Kemal Bey size yardımcı olacak.”

“Tamam teşekkür ederim.”

“Bu arada telefonunuzu buraya teslim ediyorsunuz. Çıkarken alabilirsiniz.”

Telefonu verirken kendimi lisede hissettim. Ama bu gizlilik bende önemli bir iş yapacağım havası da uyandırıyordu. Gülümsedim.

Dokuzuncu katta asansörün hemen yanında bir adam bekliyordu.

“Ebrar Hanım?” dedi soru sorar bir ses tonu ile.

“Evet benim.”

“Buyrun lütfen.”

Beraberce kurum müdürünün odasına gittik. Kurum müdürü Yılmaz bey orta yaşlarda, kahverengi takım giymiş, dışardan bakanın konuyla pek alakası yok diyebileceği bir adamdı. Ama biraz muhabbet ettikten sonra konuyla alakası olmayanın ben olduğumu fark ettim. Karşımda bilgi düzeyi çok yüksek bir adam vardı. Anlattığı bazı şeyleri pek de anlayamadım. Her şeye evet, hı hı gibi kısa cevaplar veriyordum. Yılmaz Bey bir şey anlamadığımı anlamış olacak ki sıcak kanlı bir gülümseme ile beni rahatlatmaya çalıştı.

“Ebrar Hanım, bu terimler size yabancı gelmiş olabilir, bu çok normal. Zamanla siz de neyin ne olduğunu öğreneceksiniz. Şu an için sizden tek beklentimiz gözlem yapmanız. Gözlem yapıp bize nerelerde yanlış yaptığımızı belirtin istiyoruz. Hayvan bilimleri ile ilgili yüksek lisans, hayvan davranışları üzerine de doktora yapmışsınız. Doğru mudur?”

“Evet.”

“İşte bizim de istediğimiz tam olarak hayvan davranışlarını analiz etmeniz.”

“Anladım. Ama tam olarak hangi hayvanların analizini yapacağım? Ne amaçla yapacağım da önemli.”

“Sözleşmeyi imzaladığınıza göre sizinle açık konuşabilirim. Bilindiği üzere burası klonlama merkezi ancak henüz teorik aşamadayız. Yani en azından öyle biliniyor. Ama biz uygulamaya geçtik. Henüz nasıl sonuçlar alacağımızdan emin olamadığımız için bu bilgiyi halk ile paylaşmıyoruz.”

Şaşkınlığımı fark eden Yılmaz Bey duyduklarımı sindirmem için biraz zaman verdi. Sonra kaldığı yerden devam etti.

“Önce koyunlarla bazı çalışmalar yaptık ama istediğimiz sonuçları pek alamadık. Sonrasında eşeklerle çalışmaya başladık.”

“Eşekler mi?”

“Evet. DNA’larında bulunan bir madde bizim güzel sonuçlar almamızı sağladı. Ancak görüntüsel olarak çok iyi klonlar olmalarına rağmen hep bir arızaları oluyor.”

Bir canlı için arıza kelimesini kullanmasını tuhaf bulmuştum ama o an için bir şey söylemedim. İçimden geçen bir diğer düşünce ise yaratılışmızla ilgiliydi. Rabbim bizleri öyle eşsiz yaratmıştı ki bir eş yapmaya çalıştıklarında başarılı olamıyorlardı.

“Nasıl sorunlar?”

“Bence görmeniz daha iyi olacak. Buyrun beraber bakalım.”

Birlikte yirmi birinci kata çıktık. Bu kat yapay bir çiftliği andırıyordu. Klonlanan eşekler için bir çiftlik ortamı kurmuşlardı. Tavanda gökyüzü resmi vardı. Aydınlatmalar gün ışığıydı. Her bir eşek kendi bölümünde duruyordu. Neyseki otlar yapay değildi. Anlaşılan klonlama süreci yapay diye bu zavallı canlıları da yapaymış gibi algılıyorlardı. Bense onlara baktığımda sadece eşek görüyordum.

Bir tanesi durmaksızın gülme sesleri çıkarıyordu. İlk başta komik gelse de bir süre sonra sinir bozucu olmaya başlıyordu. İsmini Gülengeç koymuşlardı. Bir tanesi gelenler olduğunu fark edince yattığı yerde tek gözünü açıp baktı ve uyumaya devam etti. İsmi Üşengeçmiş. Bir başkası depresyondaymış, nadiren gülüp çoğunlukla ağlıyormuş. Adını sorduğumda Üzgüngeç cevabını aldım. Bir tanesinin de nasıl bir sorunu olduğunu bulamamışlar. Sürekli bir şey arar gibiymiş. Bazen içlerindeki en normal klon oluyormuş, bazense en durdurulamaz. Biz girdiğimizde onu koşuşturur bir vaziyette bulduk. Bir sağa bir sola gidiyor otları karıştırıp duruyordu. Gerçekten de bir şey arıyor gibiydi. Koşarak yanıma geldi, çantamı kokladı. Ben anlık bir refleksle geriye çekildim. O sırada orada olan bakıcıları gelip eşeği sakinleştirdi. Korktuğum için kendime kızdım. Adını sordum. Arızasını anlayamadıkları için adını Deli koymuşlar. Onlar arıza dedikçe sizin arızanız ne diye sormak geliyordu içimden. Sustum.

Birkaç gün boyunca en çok Deli’yi gözlemledim. Sonraki gün artık varlığıma alıştığı için daha rahat davrandı. Aynı davranışları göstermeye devam etti. Bazen etrafta koşuşturur bir şeyler arar, birkaç dakikalığına gözden kaybolur, sonra sakinleşmiş bir şekilde geri dönerdi. Ona baktığımda düşündüğüm, bir şeye karşı bağımlılık geliştirmiş olduğuydu. O her ne ise bulduğunda rahatlıyor, ihtiyaç duyduğunda ise etrafta koşturmaya başlıyordu. Diğerlerini de incelemem gerektiği için sürekli Deli’yi gözlemleyemiyordum. Aklım onda olduğu için de diğerlerine odaklanamıyordum.

Ertesi gün kararlı bir şekilde güne başladım. Bugün sadece Deli’yi gözlemleyecek, bağımlı olduğu her ne ise bulacaktım. Deli benim bu kararlılığımı fark etmiş gibi çok dikkatli davranıyordu. Yürürken yandan bana bakıyor adımlarını yavaşça atıyordu. Bir ara dayanamayıp güldüm, neredeyse onun da güldüğüne emindim. İzlemiyormuş gibi yapmaya çalıştım. Başka şeylerle ilgilendim. Bana inanmış olacak ki adımları değişti. Gizliden takibe aldım. Bizim dinlenme odası olarak kullandığımız odaya yöneldi. Orta sehpada bir kasenin içerisinde bayramlık çikolatalar vardı. İçlerinden bir tanesini çenesi ile sehpaya çıkardı ve yedi. İstese daha fazlasını da yiyebilirdi ama sanırım dikkat çekmek istemiyordu. Çikolatayı yedikten sonra mutlu bir ifade ile kendi alanına döndü. Bağımlı olduğu şeyin çikolata olduğunu hiç düşünmemiştim. Bir çikolata bağımlısı olarak neden gözünün çantamda olduğunu şimdi daha iyi anlıyordum. Neden ona karşı bir anlayış geliştirdiğimi de. Fark ettiğim bu detayı günlük raporuma yazıp yazmamak arasında kararsız kaldım. İçimden bir ses arızaları olan bu canlıları nasıl koruyabileceğimi bulana kadar bazı ayrıntıları kendime saklamam gerektiğini söylüyordu. İçimdeki bu sese güvendim. Niyetimi hisseden Deli yanıma geldi ayaklarımın ucuna çöküp yattı. Başını okşadım biraz. İlgiye ihtiyaç duyan hangi canlı yapay olabilirdi?