Aylin, uzun zamandır beklediği aynayı nihayet teslim almıştı. Yeni taşındığı evin odalarını düzenlemeyi bitirmiş, sırada son dokunuşu yapmaya karar vermişti. Sadece odayı değil, kendini de yenilemek, her şeyin kusursuz olmasını sağlamak istiyordu. İnternetten sipariş ettiği ayna, tam istediği büyüklükte, klasik bir tarzda ve oldukça zarifti. Tüm odanın atmosferini değiştireceğini hissediyordu.
Paketin içinde gelen ayna, siyah kadifemsi bir kutuya yerleştirilmişti. Aylin, sabırsızlıkla kutuyu açarken, elindeki küçük tornavidayla dikkatlice paketini söküp, aynayı masanın üzerine yerleştirdi. Işığın vuruş açısına göre, odanın havası anında değişti. Aynadaki yansımasında, bambaşka bir görüntü vardı. Bir anda, gözlerinde kaybolduğu, ama derinlerde hep var olduğunu bildiği, bir duygu ortaya çıktı: Şaşkınlık.
Aylin, önce aynaya daha dikkatli bakmaya başladı. Yavaşça kendini izledi. Gözleriyle bedenini süzerken, fark etti: Yansımasındaki yüz, boynu, elleri… Tüm vücut yapısı, adeta bir ceylanınkine benziyordu. Gözleri büyük, bakışları naifti. Cilt tonu, adeta ışıl ışıl parlıyordu. Sadece yansımasındaki halini izlerken, kalbi hızlı hızlı çarpmaya başlamıştı.
“Bu… bu nasıl olabilir?” diye fısıldadı.
Gözleri, ceylanın zarif bakışlarıyla şaşkın bir şekilde kendine takılı kalmıştı. Bir an gerçeklikten kopmuş gibiydi. Bu imkansızdı, bu yansıma… Gerçek değildi. Hızla başını çevirdi, ama aynadan hala ayrılmıyordu.
Bunu bir yanlışlık olarak görmeye çalıştı, ama kalbi hızla atmaya devam ediyordu. Bir anda karar verdi ve telefonunu eline aldı.
“Hazal, hemen gel. Sana bir şey göstereceğim, inanamayacaksın.”
Arkadaşının ne olduğunu merakla sorması uzun sürmedi. Kısa bir süre sonra kapı çaldı ve Hazal içeri girdi. Aylin, onu telaşla aynanın karşısına çekti.
“Bak, bak Hazal, buradaki yansıma... Ben bir ceylan gibi görünüyorum, nasıl mümkün olabilir?” diye anlatmaya başladı, elleri titrerken.
Hazal, önce bir şaşkınlıkla aynaya baktı. “Aylin, sen... sen ceylan gibi görünmüyorsun ama?”
Aylin başını sallayarak, “Hayır, bak! O kadar net ki, gerçekten de… bana bak!” diye tekrar etti.
Hazal, şaşkın bir şekilde aynaya bakarken, kendi yansımasına takıldı. Yansımasında vücudu, büyüyen, kasvetli bir yılan şekline bürünmüştü. Yılanın gözleri, hiç görmediği kadar soğuktu. Hazal'ın karışık, gergin bakışları aynada öyle netti ki, Aylin bir adım geri atmak zorunda kaldı.
“Ne… ne oluyor burada?” Aylin’in sesi titreyerek yükseldi. İçindeki korku her geçen saniye artıyordu.
Hazal, bir adım geri atarken, elleri korkuyla titriyordu. “Aylin, ben… ben ne olduğumu bilmiyorum. Ama bu kesinlikle doğru değil. Gerçekten ben bir yılan mı oldum?”
Aylin, korku içinde gergin bir şekilde Hazal’a baktı. Yılanın, onun içindeki karanlık tarafı yansıttığını hissediyordu. Bu görüntüler, sadece fiziksel değil, ruhsal bir değişimi de simgeliyordu.
Zaman geçtikçe, Hazal’ın tavırları daha da garipleşmeye başladı. Aylin’in içinde bir şeyler kopuyordu. Hazal, Aylin’in gözlerinin içine bakamıyordu. Bir süre sessiz kaldılar, ama o sessizlik içinde Aylin, Hazal’ın davranışlarında bir değişim fark etti. Hazal, her geçen dakika daha tedirgin, daha huzursuz hale geliyordu. Artık gözleri, kısılmaya başlamış, dudakları ise gerilmişti.
“Hazal… Ben, senin de değiştiğini hissediyorum,” dedi Aylin, sesindeki korku ve kırgınlık birleştirerek.
Hazal, gözlerini kaçırarak, "Ne diyorsun, Aylin?" diye mırıldandı. Ama içindeki gerilim gitgide daha belirgin hale geliyordu.
Bir süre sonra, Aylin’in gözleri donuk bir şekilde Hazal’ın gözlerine takıldı. Hazal, yavaşça başını çevirdi. Aylin, bir anda gerçeği fark etti: Yansımasındaki yılan, Hazal’ın içindeki ihaneti simgeliyordu. Ve bu ihanet, çok daha derin, çok daha yakın bir yerdeydi.
Aylin, yavaşça adım attı, ama bu sefer ne korku, ne de şaşkınlık vardı içinde. Yalnızca kırgınlık vardı. Hazal’ın arkasına bakmadan, onu terk etti. Aynanın karanlık tarafı, her şeyin kaybolduğunun habercisiydi. Odaya tek başına döndü ve aynaya baktı. Ceylanın zarif bakışları, artık ona ait değildi. O, kaybolan bir dünyada hapsolmuştu.