Patates Kafanın Keder
Eve girdi. Ev halkını selamladı. Kızartma yağının kokusu da onu karşıladı. Yine patates kızartılıyordu. Dört senedir çeşitli bahanelerle gelmediği evinde onun gelişine özel yapılan bu patates kızartması kendi burukluğuna gülmesine sebep oldu. İçine oturanlarla birlikte girdi içeri oturdu.
Magazinlerden fırlamışçasına podyumlardan düşmüşçesine olan ailesine karşı yabancılık duyuyordu. Çirkin ördek yavrusu misalince eğriti duruyordu. Huzursuzca oturdu koltuğun kenarına, kapıya en yakın olan koltuğa. Evi incelemeye başladı. Her zamanki gibi ışıl ışıl şaşalı bir evdi. Kendi üstüne başına baktı. Çorapları incelmiş, üstü başı kedi tüyleri içinde. Siyah dışı renk bilmez giydiği siyaha siyah denmez haldeydi. Daha da bir çekildi kabuğuna. Daha doğrusu kamburuna gömüldü iyiden iyiye. Üstündeki kıyafet değildi tek buraya yakışmayan. Elleri, kolları, kürek ayakları, çırpı bacakları, sayılan kemiklerine anlamsız duran göbeği, Güdük boyu basık bedeni. En kötüsü kafası. Şekli yamukça üstüne üstlük büyükte. Saçlar iyiden iyiye seyrek sıçan kuyruğu gibi. Gözü, ağzı, burnu serpiştirilmiş gibi yüzüne hepsi yersizce. Bildiği bu gerçeğin yüzüne bıraktığı o öfke ve hınç ifadesi ile iyiden iyiye kendini yaratık olarak düşünüyordu.
Babası köşesinde bacak bacak üstüne atmıştı. Sabahın erken saatleri olmasına rağmen jilet gibi ütülü pantolon ve gömleğinin kumaşının kalitesi üstünlük bağırıyordu. Göz ucuyla baktı ona. En büyük başarısızlığına bakar gibi baktı. Birkaç saniyeden fazlasına tahammülü olmadığından ha bir de gözlerini yormaya değer görmediğinden bakışını hızla gazetesine çevirdi. O bunu fark etti. Dört yıl geçmişti bu muameleyi görmeyeli. Hızlıca kalbine battı o bakışlar. Omuzlarını oynattı kıpırdandı yerinde. Birkaç saat dayansa yeterdi.
Annesi girdi içeri. Sarıya boyalı saçları ne kadar da volumlüydü. Sık ve gür saçları vardı. Yanakları al aldı. Figürü dimdik kendinden emindi. Sanki hayat ona hizmet için ona taltıf etmek için vardı. Öyle huşu içinde oturdu. Çok keyfi yerinde bir kadındı. İnsan dört senedir görmediği evladına bir saniye dahi olsa özlemle bakmaz mıydı? Yok. Hayır işi yaptığı çocuklara bakar gibi bakıyordu. Kendi yüceliğinden emin bir bakıştı bu. Babasından farklı olarak onu bir başarısızlık olarak görmüyordu. Böyle bir sorumluluk alacak yahut kendine bir leke olacak dahi var olmasına izin vermiyordu. Onu hiç mi hiç benimsememişti. Doktorlar defalarca uyarmasına rağmen ısrarla vajinal doğum yapmasının sebebi kendini diğer kadınlardan üstün görmesiydi. Onun doğurma şekli normal diğerleri anormaldi çünkü. Onun bebeğe zarar verme ihtimali olan normal doğumu bebekte anormalliğe sebep verdi. Kafası eğrilmişti. Çocuğu gördüğünde içinde büyük bir tiksinti uyanmıştı. Tiksinerek kucağına aldı. Süt vermedi. Kesildi dedi. Akan sütlerini tuvalet patates kafalı bir yaratıktan daha çok hakediyordu. Annesi bir keresinde ona böyle söyledi. Uzunca bakamadı annesine. Yasaktı çünkü. Annesi iğreniyordu. Çünkü ne kadar tiksinirse de kendi çocuğunun ondan sevgi ve merhamet için yalvaran bakışlarını anlıyordu. Çocukken bakışlarının insanları kusturacak kadar iğrenç olduğunu öğrendi.
Ablası girdi içeri. En büyük zorbası. İyilik adı altında onu aşağılayarak yıldızlar gibi parlayan ablası. Gerçek sarı ablasının saçları gür, parlak ve uzundu. Masmavi gözleri bakanı hapsediyordu. Pembe yanakları ve dudakları, dolu kaşlar ve kirpikler. Mankenleri utandıracak bir vücut. İşte evin meleği oydu. Tanrıçalık ancak annesine mahsustu. Ablası oturdu yanına. Kusur arayan gözleri ile ayağından incelemeye başladı. Yüzünde bir gülümseme kusur taramasını bitirerek ona baktı. Uzun süren dakikaların ardından ablası konuşmaya başladı.
-Meltem hayatım sen de iyice salmışsın kendini. Güzelce giyinsen fena olmaz mı? Biliyorsun annem ve ben doğal güzelliğin tanrının lütfü olduğunu düşünürüz. Estetikse insanın icadı. Bilirsin ben modern bir kadınım. Estetiğe karşı değilim. Bir iki rogtüş yaptırsan belki üç beş hani hemen hemen bir baştan düzenletsek seni fena mı olur? Ama önce kafandan başlasak. Ne bileyim yontulmaz mı ki? blablablablabla blablablablablablablablablablablablablablablablablablablablablablablablablablablablablablablablablablablablablablablablablablablablablablablablablabla
Bir süre sonra beyni tasarruf moduna aldı dinlemedi. Yıllardır aynı cümleleri zaten beyni yeterince işlemişti. Dört senedir aldığı terapiden çokça faydalanmıştı.
Bekleyiş devam ederken avukat geldi. Herkesi selamladı. Avukat onu gördüğünde bir şey düşünmedi. Orta boylu, sağlıklı bir kiloda, sade giyinmiş, eli yüzü temiz bir kadın gördü. Bu kadardı aslında. Ailesinin yarattığı canavar aslında sadece zihninde gezinen topal bir musallattı. O değildi. En güzeli uzak durmaktı. Ailesinden ve patateslerden. Mirastan vazgeçtiği kağıtları imzaladı. Bir dahada dönememek üzere çıktığı evden onu arayanda olmadı soran da.