Neva, dünyaya diğer tüm bebekler gibi deli doğmuştu. Çünkü her yenidoğan, gözlerinde sonsuz bir hayal gücü, kalbinde sınırsız bir cesaret ve zihninde hiçliği bile var edebilecek bir delilik taşır. Ancak büyüdükçe bu delilik silinip gider; çocuklar kuralları öğrenir, sınırlarla tanışır, dünyanın gri yanlarını kabullenir. Fakat Neva, hayal gücünün o delice kıvılcımını hiçbir zaman kaybetmedi.
Daha bebekken bile diğerlerinden farklıydı. Ellerini havada sallayıp, “Renkler geliyor, annem!” dediği ilk gün annesi sadece gülümsemişti. Ama bu sözler, yıllar içinde masum bir çocuk oyunu olmaktan çıkıp bir hayat felsefesine dönüştü.
Neva’nın farklılığı, okul hayatının başlarında daha da belirgin hale geldi. Bir gün, resim dersinde öğretmeni, “Bir ev çizin,” dediğinde, herkes sıradan çatılar ve pencereler çizerken Neva, kâğıda mor, yeşil ve altın rengiyle parlayan bir kale çizdi.
“Bu bir ev değil, Neva,” dedi öğretmeni kaşlarını çatarak.
“Evet, bu bir rüyanın evi,” dedi Neva. “Gerçek evleri sıkıcı buluyorum.”
Bu sözler diğer çocukları güldürdü, ama Neva’nın arkadaşlık kurmasını zorlaştırdı. Çocuklar, onun garip ve anlaşılmaz olduğunu düşündü. Oyun oynarken kurallara uymayı reddeden bu kız, kendi hayal dünyasında yaşamayı seçmişti.
On iki yaşına geldiğinde Neva’nın dünyası iyice ayrışmıştı. O artık kendi hayalini gerçeklikten daha değerli görüyordu. Ailesi, onun bu haliyle başa çıkmakta zorlanıyordu. Bir gece annesi yatak odasına geldi ve Neva’yı açık pencerenin kenarında buldu.
“Neva, ne yapıyorsun?” dedi korkuyla.
“Gökyüzüne bakıyorum. Bana mesaj gönderiyorlar,” dedi Neva. Gözleri yıldızların parıltısını yansıtıyordu.
“Kim mesaj gönderiyor?”
“Rüyanın sahibi,” dedi. “Beni çağırıyorlar.”
Bu olaydan sonra ailesi endişelenmeye başladı. Neva’nın bu tavırları, artık masum bir hayal gücünden öte, tehlikeli bir saplantıya dönüşüyordu. Onu bir psikiyatriste götürdüler. Ancak Neva, doktorun sorduğu hiçbir soruyu ciddiye almadı.
“Normal olmak istemiyorum,” dedi. “Çünkü normal dediğiniz şey rüyanın sonu demek.”
Neva, 16 yaşına geldiğinde ailesi, artık onun durumunu kontrol edemez hale gelmişti. Onu Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne yatırmaya karar verdiler. Neva bu habere şaşırmadı. Ailesine dönüp şöyle dedi:
“Ben deli değilim. Sadece sizin göremediklerinizi görüyorum.”
Hastaneye ilk girdiği gün, koridorlarda yankılanan ağlama ve bağırış sesleri Neva’yı rahatsız etmedi. Tam tersine, her şey onun için merak uyandırıcıydı. Diğer hastalarla kısa sürede iletişim kurmaya başladı. Onlara masallar anlattı, kendi hayal dünyasındaki yaratıklardan bahsetti. Diğer hastalar, onun bu hikâyeleri sayesinde bir nebze olsun rahatladıklarını hissettiler.
Bir gece, hastanedeki karanlık odasında Neva’yı bir görevli, duvara bakarken buldu. Duvara yansıyan gölgelerle konuşuyordu.
“Ne yapıyorsun, Neva?” diye sordu görevli.
“Onlarla dans ediyorum,” dedi Neva. “Gölgeler bizim geçmişten gelen mesajlarımızdır.”
Bu tuhaf cevap, görevliyi hem korkuttu hem de büyüledi. Neva, hastanede kaldığı süre boyunca herkese bir şekilde dokunuyordu.
Neva’nın sıra dışı hâlleri, genç bir psikiyatristin dikkatini çekti. Dr. Cem, Neva’yı anlamaya çalışıyordu. Bir gün ona, “Neva, neden sürekli başka bir dünyadan bahsediyorsun? Burası gerçek değil mi?” diye sordu.
“Gerçek nedir, doktor?” dedi Neva. “Bunu bana sen söyle.”
Dr. Cem, Neva’nın bu cevabına şaşırdı. Onun deli olmadığını, sadece dünyaya çok farklı bir pencereden baktığını anlamıştı. Ancak bu pencere, çoğu insan için dayanılmaz bir özgürlük içeriyordu.
Zamanla, Neva hastanedeki diğer hastalar için bir umut kaynağı oldu. Onun hayal gücü, diğerlerini de içine çekiyor, onların karanlık zihinlerine bir nebze olsun ışık getiriyordu. Neva’nın anlattığı masallar, doktorların bile ilgisini çekmeye başlamıştı. Ancak bu masalların gerçek mi, yoksa yalnızca birer hayal ürünü mü olduğu sorusu hep bir muamma olarak kaldı.
Bir gün, Dr. Cem ona son bir soru sordu:
“Peki Neva, burada mutlu musun?”
Neva gülümsedi.
“Burası da bir rüya, doktor,” dedi. “Ama benim rüyam, sizin gerçekliğinizden daha güzel.”
Yıllar geçti. Neva, hastanede kalmaya devam etti. Ama onu tanıyan herkes, onun hayatlarını nasıl değiştirdiğini asla unutmadı. Çünkü Neva, rüyayı terk etmeyen son kişiydi. Ve belki de dünya, o rüyayı gören birine gerçekten ihtiyaç duyuyordu.