Balcan

Fatma Dursun

İki çocuk annesi bir koca eşi. Ölmüş babasının yetimi, yedisinde tanıdığı anasının eli.

Bir uyandı pir uyandı. Yedirdi yolladı kocasını işe. Sonra hemen girişti evin işine.

Aldı eline çamaşır suyunu başladı her yere dökmeye. Temizlik sürerken ocağa aş koydu. Temizlik bitti aş pişti. Dayadı camları uyandırdı bebeleri. Sokum sokum sokrandı bebeler soğuğa çamaşır suyuna uyanmaya. Hiç oralı olmadı başladı kat kat giydirmeye. Giydirdi doyurdu yolladı bebeleri de. Şimdi nörseydi koştu girdi soğumuş yorganına.

Saat bire geliyordu. Tabii ne bilsin uyuyordu. Mesaisi hiç bitmez kimse de zahmet edip bunu görmez ne bebe ne koca ne ana ata ne gerek adamdan saymayana? Uyandı. Pek tadı yoktu. Kimse görmezdi canının sıkılarını, sıkıla sıkıla bırakılırdı. Canını sıkanlardan sıkıldığından canının sıkılmasından dolayı canına sıkıldığından başkalarınki can kendisininki kuru balcan. Akşama kuru balcan doldurmaya karar verdi. Unuttu canının sıkıntısını canını. Kalktı vardı mutfağa ısladı pirinçleri. Sonra salçaladı. Et yoktu. O da pirinçle doldursa kim küsecekti?İki dakikada yenilip gidecekti. Koydu toprak güvece kuru balcanları bıraktı pişmeye. Pişedura balcanlar başladı evin işlerine. Bitmedi evin işi önce bebeler geldi sonra kocası. Yedirdi içirdi dinledi. Onu dinleyen olmadı evdeydi zaten. Ne yapmıştı sanki.

Herkes uyurken onun mutfak mesaisi devam etti. Tezgahı silip sarı bezi park etti. Mutfak masasına oturdu. Bir iç çekti bin dert bıraktı. Ciğerleri batıyordu. Ceryanda kalmıştı zaar. Bir parol attı. Sıkıntılarını mutfakta bıraktı. Yattı uyudu çoktan horlamaya başlamış kocasının yanına. Kafası yastığa değmeden düşünceleri girdi araya. Sabahı sabah etti.

Gözleri acıyarak uyandı. Tavana baktı bir müddet yavaşça doğruldu. Kemikleri sızlıyordu. Sanki gece üstüne kar yağmıştı öyle bir sızıydı. Üstüne bir yelek başına bir yapuk aldı. Mutfağın yolunu tuttu. Kahvaltı sofrasını kurdu. Kocası yedi içti gitti. O da günlük rutinine başladı. Kolu bir uyuşuktu. Üstüne mi yattı ters mi kalktı anlamadı. Çocukları da yedirdi giydirdi yolladı. Yatağına döndü. Yorganına iyice sokuldu. Uyudu uyuyamadı derken gün öğlen oldu. Terin suyun içinde kalmıştı. Dolaptan arka baş alıp banyonun yolunu tuttu. Üstünü çıkarırken aynaya gözü takıldı. Sırtındaki kemiklerin iyice sayılır hale geldiğini gördü. Oldu olası böyle olduğundan ona Tırık kız derlerdi. Çok içerlense de bu lafa kime ses edecekti? Önünü dönüp aynaya baktı. Gördüğünü anlayamadı. Uyku semesi sersemledi miydi iyice nolduydu anlayamadı. İyice yanaştı aynaya. Sol göğsünün oraya gözlerini dikti. Kafasını indirdi baktı. Elleri ile dokundu. Sol göğsünde kocaman bir yarık oluşmuştu. Dokunduğu anda bir patırtı koptu sonra genişlemeye başladı. İrkildi sıçradı elini çekti. Anlayamadı. Hemen üstünü giydi. Yokmuş gibi davranmaya çalıştı. Balcan evet bugün balcan yemeği pişirebilirdi. Koştu mutfağa yıkadı balcanları. Başladı doğramaya. Sesler geliyordu göğsündeki yarıktan. Birileri sanki tırmanıyordu. Tıkırtılar, fısıldamalar geliyordu. Hemen bir şarkı açtı.

Domates biber balcannn domates biber balcann. Keşke hislerimi sana açıkça anlatabilseydim.

Yemeği tencere koydu. Kapağını kapadı. Altını kısıp pişmeye bıraktı. Bugün bir pazarı dolanacaktı. Pazar arabasını çıkardı kapının önüne park etti. Biraz daha acıdı göğsü. Endişelendi bakmak istemiyordu kaçmak istiyordu yoktu bir şeyi. Onca işin gücün arasında bir de doktora mı gidecekti? Bir merhem sürer kapanırdı. Banyo dolabından merhemi aldı. Üstünü çıkardı. Yüzü karardı. Yarık daha da genişlemişti. Doktora gidemezdi. Doktora gitmek istemiyordu. Korkusunu bastırdı. Merhemini sürdü. Bir güzel tülbentle sardı kendini. Giyindi üstünü başını çıktı pazara.

Yamulada cumaları ayrı bir hareketli olurdu. Civardaki en gelişmiş beldeydi. Çevre köylerden Yamula pazarına gelirlerdi. O da pazar arabası ile koştura koştura giderdi. Pazar onun için kafa dağıtma yeriydi. Beldenin ortasındaki balcan heykelinin yanından geçerken

“Oysa bütün cesaretimi toplayıp sana gelmiştim Senin için çarpan şu kalbi gör istemiştim”

sözlerini duydu. İçinde bir tufan koptu. Acıdan sırtı kamburladı. Yavaşça doğruldu. Geçti gitti balcan heykeline bakmadan. Vardı pazara. Yığmışlar çuval balcan. Yemeklik, kurutmalık, doldurmalık, turşuluk… Evde üç çuval vardı hele onları bitirsin bakardı. Domates, biber derken yine de bir kilo balcan aldı. Taze de yesinlerdi. Tam pazardan çıkacakken kenarda bir teyze ilişti gözüne. Uzaktan taslayıverdi. Küçük bir kasa önünde yol kenarında oturuyor beyaz tülbentli teyze. Kasanın içinde ne olduğunu uzaktan seçemedi. Yanaştı teyzeye. Yüzünün rengi değişti. İçi acıdı. Küçük balcanlardı bunlar. Çok güzel reçeli olurdu. Evlendi evleneli hiç yapmadıydı. Kafasını çevirip gidecekken beyaz tülbentli teyze alması için ısrarcı oldu. O hiç hayır diyemediğinden almış bulundu. Göğsü daha da acımaya başladı. Unutmuştu. Görmezden gelirse birazdan geçerdi bu duyguları dalardı o da normal yaşantısına. Kafasını eğdi. Tam balcan heykelinin yanından geçerken durdu. Oturdu dibine. Biraz soluklandı. Biraz mola verdi kaçışlarına koşuşturmalarına hayata.

“Nereye gitsem, ne yana baksam hep seni görüyorum

Biliyorum, artık çok geç ama yine de bekliyorum

Her şey boş geliyor bana, sarılacağım sımsıkı sana

Yeter ki yıkılmasın bir daha dünyam”

Bir nefes verdi. Hafif bir yel esti. Göğsündeki yarık genişledi.

Mola bitti. Kalktı toparlandı. Koştu yetişti evine. Terin suyun içinde kalmıştı. Üstünü değiştirirken tülbenti açtı. Yarık kocaman olmuştu. Korku tüm bedenini dolaşırken yarığın içinden bir ses duydu. Dehşete kapıldı.

“Bir anda bütün dünyam karardı (ooh)

Bu sesle sokaklar yankılandı (ooh)

"Domates, biber, patlıcan!" (Ooh)”

Bir kahkaha patlayıverdi yüzüne karşı. Yarık konuşmaya başladı. Susturamadın beni. Sıkım sıkım sıkarken çatladın yarıldın. Ohhhh Ooooh olsun sana. Eninde sonunda konuşacaksın. Anlatacaksın olanları. Dinlemeseler de dinleteceksin onlara. Yoksa her yerinden yarılacaksın. Her yerinden bir yarık konuşacak.

Çenesi titriyor gözlerinden yaşlar akıyordu. Nefes almadan sessizce ağlarken eline merhemi aldı sürmeye başladı. Sonra tülbentle sardı. Yeleğini giydi. Mutfağa geçti. Aldıklarını yerleştirdi. Reçellik balcanlara baktı. Küçük olan bu balcanları yuvarlak yuvarlak doğradı. Tencereye aldı. Şeker döktü üzerine. İyice şirelendiğinden emin olunca su koydu pişirdi. Başında yavaş yavaş pişirdi. Kapadı ocağın altını aldı kenara bıraktı soğumaya. Keşke kendisini de kapatsa kenara alsa soğumaya bıraksa. Reçel soğuyadursun kocası çocukları geldi. Yemeği koydu. Onlarla yedi içti bugün. Anlayan olmadı ondaki hali. Onlar televizyonun başına kurulsun o reçeli kavanozlara doldurdu. Artanı tabağa koydu. Aldı eline yedi. Vermedi kocası ve bebelerine. Aldı eline kumandayı kapadı televizyonu anlattı bugün olanları. Tabii göğsündeki yarıktan bahsetmedi. Daha önce balcan reçeli yemeyen ailesi heyecanla denediler. Kocası pek beğendi. Pek övdü karısını. Çocuklarda eh peh bıktılar balcandan. Yine de yediler. Her gün yedikleri gibi.

Fatma DURSUN

Yamula patlıcan heykeli Kayseri