Gökçe o sabah da insan olarak uyandı. Bir böcek bir hayalet bir süper kahraman ya da bir vampir olarak da uyanabilirdi. Ama insan olarak uyandı. Yılan Hikâyesi jenerik müziğiyle çalan alarmını kapattı. Çocukken en sevdiğidiziydi Yılan Hikâyesi. Memoliyle evlenmeyi hayal ederdi. Büyüdü hâlâ diziler filmler izleyip hayaller kurmayı bırakmadı. Mesela bu sabah sekreterlik başvurusu yapacağı şirketteki patronun dün gece izlediği Kore filmindeki patrona benzemesi ve aralarında başlayacak aşkın hayalini kurarak yaptı kahvaltısını. Dişlerini fırçalarken çoktan nikah masasına oturmuşlardı. Bu kadar oyalanırsa geç kalacak. Hızlıca üzerini giyindi son kez aynaya baktı zaten düzgün olan saçlarını bir daha düzeltti ve çıktı.
Arabasına bindi ve şarkılar dinleyip eşlik ederek şirkete geldi. Şarkı kapanınca bir iş görüşmesine geldiğini hatırladı. heyecanlandı. Hayalleri unuttu. Şimdi tek düşündüğü: işe alınacak mıydı? Kendisini süslü, orta yaşlı bir kadın karşıladı. Cv’sini beğendiklerini, birkaç soru soracağını söyledi. Bir odaya geçtiler. Klasik sorular sordu. Nerede yaşıyorsun, neler yapmaktan hoşlanıyorsun, günlerini nasıl geçirirsin, hangi kitapları okudun… Gökçe bir ara izdivaç görüşmesinde olduğunu sanacaktı. Tabii ki sanmadı. Kadın biraz bekleteceğini söyleyip oadadan ayrıldı. Biraz sonra geldi ve çalışma şartlarını anlattı. Şartların en zoru hafta içi gerekirse mesai saatleri dışında da çalışacaktı. Biraz tereddüt etmişti ki alacağı maaşı duyunca nutku tutuldu. Duyduğu en yüksek maaş teklifiydi. Hemen kabul etti. Yarın gelip işe başlamak üzere ayrıldı.
Şirketten çıkınca kendisine yemek ısmarladı ve kendi kendisiyle yeni işini kutladı. Patronu nasıl biriydi acaba? Gıcık ve zor biri olmamasını umdu. Sabahki hayallerini hatırladı. Kaldığı yerden devam edecekti hayal kurmaya o sırada yemeği geldi. Yemeğini yavaş yavaş yerken hayaline kaldığı yerden devam etmekten vazgeçti. Zaten sabah nikah masasına oturmuşlardı. O yüzden hayalini tazelemeye karar verdi. Mesela yarın ilk karşılaşmaları çok romantik olmalıydı. Elinde dosyalarla yürürken çarpışabilirlerdi.
Yemeği bitince eve gitti. Hayalini yine patronla oturduğu nikah masasında sonlandırdı ve uyudu. Sabah jenerik müziğin sesiyle uyandı. Heyecanlıydı. Kahvaltı etmek yerine süslenmeyi tercih etti. Olabildiğince güzel olmaya çalıştı. Şirkete vardığında yine dünkü kadın karşıladı. Gökçe’yi patronun oda kapısının yanındaki masaya götürdü, yeniden işini tarif etti ve gitti. Bir iki saat sonra açılan asansörden her haliyle patron olduğu anlaşılan genç adam çıktı. Kore filmindeki patrona benzemiyordu. Memoliyi biraz andırıyordu sanki. Aslında andırmıyordu, Gökçekendini kandırmak istedi. Çirkindi patronu. Kirli sakalı var diye Memoli’ye benzetmek istedi. Patron Gökçeyi görünce gülümsedi. Yanına gelip çok hoş bir şekilde elini uzatarak hoşgeldiniz, hayırlı olsun dedi. Gökçe kekeleyerek ho ho hoş bulduk efendim teşekkür ederim dedi. Patron odasına geçti. Gökçe şaşkındı. Patronu gerçekten çok çirkin buldu. Gülümseyince daha da çirkin oluyordu. Diş etleri çekilmiş, yüzünde yara bere izleri vardı. Ama çok kibardı. Bundan etkilenmek istedi.
O gün başarıyla tamamlandı. Eve gittiğinde yorgundu. Basit bir şeyler atıştırıp yattı. Uyumadan önce hayal kuracaktı ama yeni bir hayal seçmeliydi çünkü patronu çirkindi. Ama kibardı. Çok kibardı. Patron yerine başka birine aşık olmayı düşündü. Başka bir çalışan ya da patronun bir arkadaşı olabilirdi belki. Bunları düşünürken uyuyakaldı. Rüyasında patronunu beyaz takım elbise içinde gördü. Uyanınca patronuna aşık olmaya karar verdi. Bu rüyanın başka anlamı olamazdı. Bu sabah süslenmeye fazla vakit ayırmadı. Patronun kendisini olduğu gibi de beğeneceğini düşündü.
İşe gider gitmez hemen masasına kuruldu. Çok geçmeden patron geldi. O gün işlerin yoğunluğundan dolayı sürekli beraberlerdi. Patron konuşurken gözlerinin içine bakıyordu. Hep tebessümle ve kibarca konuşuyordu. Bence o da bana aşık diye düşündü Gökçe. Her geçen gün işler yoğunlaşıyordu. Gökçe o kadar yoruluyordu ki artık hayal kurmayı bile unutuyordu. Ara sıra aklına gelirse patronuna aşık oluyordu. Sonra yine unutuyordu.
Bir ay çok yoğun çalıştıktan sonra bir akşam patronu birlikte yemek yemeyi teklif etti. Gökçe çok şaşırdı. Çok yoğun bir aydı bence bunu hak ettik dedi patronu. Gökçe sadece tabii diyebildi. Yemeğe gittiler. İki arkadaş gibi muhabbet ederek yediler yemeklerini. Patron yalnız mı yaşadığını sorunca Gökçe, ailesinin köyde hayvancılıkla meşgul olduğunu bu yüzden yalnız yaşadığını anlattı. O akşamdan sonra her akşam yemeğini birlikte yemeye başladılar. Bir akşam patron Gökçe’ye ailesiyle tanışmak istediğini söyledi ve hafta sonu birlikte köye gitmeyi teklif etti. Gökçe bunu yapamayacağını, köy yerinde böyle şeylerin garipseneceğini söyledi. Patronu o zaman ben de seni babandan isterim deyince Gökçe şok oldu. Önce durdu sonra kahkahalarla gülmeye başladı. Patronu gülmüyordu. Ben ciddiyim. Evlenelim, dedi. Gökçe çok şaşırdı ama kurduğu hayaller kendisini bu fikre fazlasıyla alıştırdığından evet evet evet diye bağırdı. Çok güzel bir akşam geçirdiler. Gökçe tüyada gibiydi.
Ertesi sabah annesini arayıp durumu haber verdi. Annesi şaşırmıştı babana nasıl söyleceğiz böyle birden, damdan düşer gibi dedi. Gökçe sen bir yolunu bulursun dedi. Patronu birkaç yıl önce anne ve babasını kaybettiğinden tek başına gelip Gökçe’yi ailesinden isteyecekti. Gökçe bu özel günün köy evinde olmasını istemedi. Ailesini kendi evine getirdi. Bir Cumartesi akşamı beyaz takım elbiseyle elinde koca bir buket gülle geldi patronu ve Gökçe.yi usulü e uygun şekilde ailesinden istedi. Babası kendisine söz düşmediğini bildiğinden sadece hayırlı olsun dedi. Patron Gökçe’nin ailesine çok güzel uyum sağlamıştı. Bir dahaki hafta sonunu birlikte köyde geçirme kararı aldılar.
O hafta çok hızlı geçti. Gökçe tedirgindi. Patronun yani sözlüsünün köyde tahat edemeyeceğini düşünüyordu. Bu düşüncesini ona açtı. Patron yersiz bir düşünce olduğunu, güzel bir hafta sonu olacağını söyledi. Yine de Gökçe’nin içinde bir sıkıntı vardı.
Cuma akşamı köye gittiler. Gökçe’nin annesi çeşit çeşit yemekler çörekler hazırlamıştı. Yediler içtiler muhabbet ettiler. Odalardan birine patron için güzel bir yer yatağı haxı,afılar. Herkes odadına çk’lip mışıl mışıl uyudu. Gökçe sabah uyaır uyanmaz sözlüsü kontrol etmek isedi. Rahat uyumuş muydu? Yavzşça odznun kapısını açtığında boş yatağı gördü. Hızlıca dışarı çıktı. Arabası da yoktu. Gökçe köy hayatına afapte olamayacağını bir köylü kızıyla velenemeyeceğini cüşğmdüğü için beni terek etti diye düşündü. Yere çöküp bağıra bağıra ağlayacaktı ki annesinin çığlıyyıla çöktüğü yerdene fırladı. Annesinin sesi ahırdan geliyordu. En güzel inekleri sarıkız yerde kanlar içinde yatıyordu. Bunun patronla bir ilgisi olabilir miydi? Dün hayvanları inceden inceye sormuş, Gökçe’nin babasında sarıkızı ballandıra ballandıra anlatmıştı. İyi de neden böyle bir şey yapsındı? Annesini sakinleştirmeye çalıştı. Babası Gökçe’ye suçlu gibi bakıyordu. Gökçe arabasına binip şehre gitti. Kafasında yüzlerce soru vardı. Patrona ulaşılamıyordu. Şirketin ikinci yetkilisi olan o kadını aradı. Konuşmak istediğini söyledi.
Bir kafede buluştular. Gökçe olanaları anlattığında kadın hiç şaşırmadı. Yüzündeki o soğuk ifade hiç değişmedi. Gökçe susana kadar tek kelime etmeden dinledi. Sustuktan sonra başladı anlatmaya. Patron birkaç yıl önce porfiria hastası olmuştu. Bu yüzden yüzünde yara izleri vardı. Bu yüzden derisi ve diş etleri çekiliyordu. Canı sürekli kan çekiyordu. Gökçe daha önce her akşam yemrğinde az pişmiş et yediğini biraz garipsemiş fakat üzerinde durmamıştı. Kadın anlatmaya devam etti. Anne ve babasında kimseye zarar vermesin diye kendi kanlarını içiriyorlardı çocuklarına. Kan içtikçe iyileşeceğini düşünüyordu. Bu hastalığın tedavisini çok aramışlardı. Son olarak yurt dışında bir doktor inek kanı içerse iyi olabileceğini söylemişti. Bu sabah da yurt dışına doktorunun yanına gitmişti.