Heybe

Fatma Dursun

Ağır geldi yaşananlar. Aklıyla tartamadı bir türlü olanları. Kalbine sığdıramadı ağrısını. Ne içine atabildi ne de içinden atabildi. Bir tek o değildi ya şu kainatta acısı ile ezilen. Bildi de anlamadı pek. Bilmek anlamak değildi. Bildiğini bilirdin sadece herhangi bir taş gibi. Anlamak sanki o taşı taşımak gibiydi. Tüm taşları taşıyabileceğini sandı. Evrende ne kadar taş varsa topladı. Yıldızları dahi heybesine yerleştirdi. Heybesi o denli doldu ki ilerleyemedi. İnat etti bırakmadı heybeyi azaltmadı taşlarını. Heybenin altında olduğu yerde durdu. Ne kadar durdu kim bilir zaman da onunla heybenin altında kaldı. Oturdu bekledi. Tüm evrende onunla bekledi. En azından onun evreni, yıldızları, zamanı onunla bekledi. Heybesini açması lazımdı. Taşları tek tek atması…

Fahri amca başında ponponlu örgü takkesi, sırtında koca heybesi ile yaşlıca bir adam. Yaşını o da bilmez kafa kağıdı almamışlar zamanında. Bilmem kaç baş horanta bir kafa kağıdı yeter diye düşünmüşler. Yaşını bilmese de kendini bildi bileli çalışmış. Sırtında bir heybe yıllarca taş çekmiş. Ee kolay mı birilerinin beli bükülmedikçe, ezilmedikçe birilerinin nasıl cebi dolsun? Ömrü kömür çekerek geçmiş. Ömrü geçmişte bir kafa kağıdı olmadığından anca karnını doyurmakla geçmiş. Kafa kağıdı olmayınca evlenip barklanamamış. Ömür karın tokluğuna geçince, eş, ev olmayınca ee kafa kağıdı da yok hak getire emeklilik o da olmamış.

Kömür ocaklarında kömür tırnaklara dolar. Yıkasanda çıkmaz. Üst baş kapkara olursun. Ama en fenası ciğerlerine dolar. Verem kaçınılmazdır. Maden ocağının altında kalan madencinin ocağına nolur? Onlara da sermayedar çöker. Susmaları için. Canı isterse tekmeler, canı isterse tokatlar. Sırtına yükü bindirir cebine üç kuruş koyar ya canı istediğinde tekmeler canı istediğinde tokatlar. Ama kimse de sermayedarın suratına tükürmez. Fahri amcanın yıllar açtı gözünü. Çok mücadele etti. Emek dedi hak dedi. İşçi dedi sendika dedi grev dedi. Dedi demesine de işçinin emekçinin yanında durmayan bir devlet varken fayda etmedi. Sabret şükretle geçti yıllar.

Yaşlılık hastalık derken artık iş vermez oldular. Çalışmadan yapamazdı. Hiçbir şeyi yoktu. En iyi bildiği işi yaptı. Heybesini doldurdu. Heybesini taşıdı. Heybesinden sattı. Her şey vardı heybesinde. Kimi zaman meyve kimi zaman kitap çıkardı.

Fahri amca şehri dolanır dururdu. Bir akşam eskiden kalma alışkanlık olsa gerek ayaklarının raylarda seke seke gittiğini fark etti. Ocağın yolunu tutmuştu. Rayların arasındaki taşlar ince kundurasından nasırlaşmış ayaklarına batıyordu. Ayakları nasırlaşsa da acı tanıdık olduğundan hissederdi. İyi kötü yol aldı. Saat iyice geç olmasına rağmen ay ışığı etrafı görünür kılıyordu. Bastığı çakılların sesleri ile böceklerin sesleri ona eşlik ediyordu. İçine hoş bir his doldu. Ocağın önüne geldiğinde mühürlenmiş girişine baktı. Bir iç çekti. Bir pişmanlık bıraktı. Gözlerinde merhamet, yüzünde burukça yarım bir ifade izledi. Bu madende uzun yıllar çalışmıştı her köşesine hakimdi. Yıllar önce bir kısmı çökmüştü. Çok kişi öldü. Ölen suçlandı olayın üstü kapatıldı. Ölenlerin üstü kapatılamadı.

Şeritleri kenara çekerek içeri girdi. İçeri girer girmez o ağır koku ciğerlerine doldu. Öksürmekten iki büklüm yere çöktü. Nefesi düzelene kadar bir müddet oturdu. Heybesinden bir fener çıkardı. Ayağa kalktı ilerlemeye başladı. Yavaş yavaş yerin dibine indi. Her adımında içine hüzün çöktü. Hak yerini bulmayınca yas tutmaya utanmıştı. Yıkılan bölümün önüne geldi. Daha fazla ilerleyemedi. Öksürmeye başladı. Bitkin düştü. Yere çöktü. Sırtını duvara dayadı. Nefesi dengesizdi gözleri gidip geldi. Fenerin ışığı iyice cılızlaşmıştı. Yerden sesler gelmeye başladı. Sarsıntı oluyordu. Etrafındaki taşlar yerden yükselmeye başladı. Taşlar yükselmiş onu bir halka içine almıştı. Aklı karıştı. Ne olduğunu anlayamadı. Sanrı görüyordu sanki. Dizlerini kendine çekti. Kafasını dizlerinin üzerine koydu. Sarsıntı durunca kafasını kaldırdı. Renkli renkli halkaların içindeydi. Yer yoktu gök yoktu. Sonsuz karanlıkta ışıldayan yıldızların arasındaydı. Nefesi rahatladı. Omzu rahatladı. Anlamlandıramadı. İçine doldu sanki tüm evren. İçinden taştı tüm evren. Topladı heybesine koydu.