Uzayda Saf Tutmak

Melek Öztürk

Mehmet Amca’nın hayatı boyunca en büyük tutkusu gökyüzüydü. Çocukken yıldızlara bakıp, “Allah’ım, şu yıldızların arasında bir kaybolabilsem,” diye dua ederdi. Ama kader işte, evrenin sırlarını çözecek bir astronot değil, mahalledeki emekli kahvehanesinin müdavimi olmayı nasip etmişti.

Bir gün, beklenmedik bir şekilde, rahmeti rahmana kavuştu. Her şey o kadar hızlı olmuştu ki kendini bir anda cennetin kapısında buldu. Kapıda iki melek vardı, biri hafif gülümseyerek:

“Hoş geldin Mehmet Amca. Ne hayalin varsa söyle, burada hepsi gerçek olur,” dedi.

Mehmet Amca’nın yüzü bir anda parladı. “Galaksiler,” dedi. “Ben şu galaksileri çok merak ederdim. Ne yerler, ne içerler, dönerken başları dönmüyor mu? Hep sorup dururdum.”

Melekler kahkaha atmamak için dudaklarını ısırdı. “Tamam amca,” dediler. “O zaman sıkı dur, seni tam da hayal ettiğin yere götürüyoruz.”

Bir anda Mehmet Amca’nın çevresi yıldızlarla doldu, bir hız hissetti ve gözlerini açtığında kendini galaksilerin tam ortasında buldu. Ama o da ne? Galaksiler… namaz kılıyordu!

Samanyolu galaksisi, en önde, imam olmuş. Arkasında Andromeda ve diğer galaksiler saf tutmuştu. Hepsi kendi ekseninde dönüyor, arada bir secdeye gidiyor gibiydi. Mehmet Amca gözlerini ovuşturdu:

“Rüya mı görüyorum, bu ne iştir?”

Tam o sırada Samanyolu döne döne yaklaştı ve yankılanan bir sesle konuştu:

“Kardeşim, hoş geldin. Şimdi öğlen namazını kılıyoruz, sen de safa katıl.”

Mehmet Amca şaşkınlıktan küçük dilini yutacak gibi oldu. “Yahu,” dedi. “Ben dünyadayken bu kadar cemaat görmedim.Siz koskoca galaksiler, namaz mı kılıyorsunuz?”

Andromeda araya girdi: “Evet kardeşim, ne sandın? Sana mı bırakacağız bu işleri? Allah bizi yaratmış, döneriz, tavaf ederiz, bir de saf tutarız.”

Mehmet Amca kafasını kaşıdı. “İyi de ben insan gibi namaz kılmaya alışığım. Sizin gibi dönersem başım döner, olmaz o iş!”

Samanyolu, sabırlı bir öğretmen gibi açıkladı: “Burada şekil değil, niyet önemli. İster dön, ister yıldızların üzerinde dur. Yeter ki kalbin doğru yerde olsun.”

Mehmet Amca yavaşça bir yıldız bulutunun üzerine oturdu. “Tamam,” dedi. “Ama saf tutarken biri beni ittirmesin. Geçen dünyada camide tam rükûya eğilmişken omuz omuza çarpıştık, bir haftadır belim ağrıyor.”

Galaksiler bu laf üzerine gülmeye başladılar. Evrenin derinliklerinde yankılanan kahkahalar, Mehmet Amca’nın kalbine bir huzur verdi. Namaz vakti sona erdiğinde, galaksiler yavaşça dağılmaya başladılar. Mehmet Amca, Samanyolu’na yaklaşıp sordu:

“Peki, burada başka ne yapıyorsunuz? Yani sadece namaz kılmak mı? Hani dünyada yıldızlar patlar, kara delikler oluşur derlerdi. O işler ne âlemde?”

Samanyolu gülümseyerek yanıtladı: “O işler mesai dışı. Kara delikler bizim oyun parkımız. Ara sıra yıldızları yeriz, bir yaramazlık çıkarırız. Ama vakit geldi mi, safımızı düzgün tutarız.”

Mehmet Amca gülerek başını salladı. “Vay be, dünyadayken böyle bir cemaatin hayalini bile kuramazdım!”

Samanyolu, galaksinin eteklerindeki yıldızları düzeltirken Mehmet Amca’ya döndü:

“Cennet burası Mehmet Amca! Hayal ettiğin her şey, hatta daha fazlası burada. Seni bir kara deliğe de götürelim mi? Orada secdeye giderken biraz fazla çekim kuvveti hissedebilirsin ama heyecanlı olur.”

Mehmet Amca kahkahalarla gülerek, “Yok yok, ben galaksilerle saf tutmaya devam edeyim. Evrenin bu haline bayıldım,” dedi.

Ve böylece Mehmet Amca, cennetinde, her namaz vaktinde galaksilerle saf tuttu. Arada bir yıldızlara basıyor, yanlışlıkla kuyruklu yıldızları yere düşürüyor ama hepsi cennetin komik anıları olarak birikiyordu. Galaksiler, Mehmet Amca’nın en iyi dostları oldu. Cennetin huzuru ve kahkahaları içinde kaybolup gitmek… İşte bu, onun hayal edebileceğinden çok daha fazlasıydı.