Biraz Daha Vakit

Hacer Uyğur

Her şey önceden ayarlanmıştı. Yıllardır süren savaşı bitirmenin tek yolunun bu olduğuna inanıyorlardı. Tek bir kıta tüm dünyayla savaşıyorsa yapılacak tek şey o kıtayı yok etmekti onlara göre. Yeryüzünde çatışmalar, patlamalar, bürokratik prosedürler devam ederken yeraltında bambaşka bir çalışma gerçekleşmişti. Başlarda savaşın bitmesi için başka yollar olabileceği umulmuştu. İnsanoğlu bu kadar vahşet dolu olmak zorunda değildi. Binlerce yıldır nasıl yaşanmışsa bundan sonra da yaşamanın bir yolu bulunabilirdi. Ama bulunmayan yollarla beraber kaybedilen insanlar, insanlığa dair sabit fikirlerin de kaybına yol açmıştı.

Zarar gören sadece insanlar da değildi. Tüm dünyayı içine alan bu savaş her türlü kaynağın yok oluşuna neden oluyordu. Uzmanlar, böyle giderse bir süre sonra geri dönülemez bir yere gelineceğini ve dünyadaki tüm yaşamın yok olabileceğini öngören verileri kamuoyuna sunduklarında bir kıtanın yok olmasıyla dünyanın yok olması arasında basit bir seçim yapmak kalmıştı geriye. İnsanların seçimleri belliydi. Bir kişi hariç.

Onun için savaş her zaman anlamsızdı. En başından beri başka yollar keşfetmek için çalışmış ama bunu nasıl başaracağını bulamamıştı. Açığa çıkan verilerle birlikte yanında yer alan tedirgin sesleri de kaybetmişti. Herkesin giderek kutuplaştığı bir dünyada hayatı savunmanın yükünü tek başına kaldırması gerekiyordu. Bunu yapabilecek yeteneğe sahip miydi bilmiyordu ama ne olursa olsun mücadele vermesi gerektiğine inanıyordu. Bunun için en iyi yöntem de karşısına aldığı kişilerin ne yaptığını bilmekti.

Bir kıtayı yok etmek demek ekosistemi değiştirmek demekti. Ama bunu yaparlarsa gerçekleşmemesi için mücadele ettikleri şeyi kendi elleriyle yapmış olacaklardı. Bu yüzden onun gibi bu alanda uzman kişilere ihtiyaç vardı. Onların tarafında olduğu duyulduğunda bir şekilde onu da projelerine dahil edeceklerini biliyordu. O da öyle yaptı. Herkese fikrini değiştirdiğini, son açıklamaların onun da aklını yerine getirdiğini anlattı bir süre. Bilinen bir bilim adamıydı. Haber hızlı yayıldı. Kısa sürede her şeyin döndüğü laboratuvarın içine sızabilmişti. Laboratuvarın amacı savaşılan kıtanın üzerindeki herkesi yok ederken dünyada geri dönülemez bir hasar bırakmamayı sağlamaktı. Bunun için şimdiye kadar kimsenin düşünmediği incelikte bir alet geliştirilmesi gerekiyordu.

Bir yandan bu alet için hesaplamaları yürütürken ve yapımındaki her aşamayı kontrol ederken diğer yandan bir strateji geliştirmeye çalışıyordu. Yaptığı şey sadece kıtanın yok oluşunu engellemekle kalmamalıydı, bu savaşı da sona erdirmeliydi. Ama bunu yapacak gücünün -ve becerisinin- olduğuna dair inancı giderek kayboluyordu. Vakit geçtikçe umutları azalıyor, kaygılanıyor, eski alışkanlıkları ortaya çıkıyordu. Kendisini babasından kalma saat tamirhanesine kapatıp uzun süre çıkmadan saatlerle çalışıyordu. Zihnini rahatlatan tek şey buydu.

Yine tamirhanede olduğu bir gün telefonu çaldı. Laboratuvardan biri arıyordu. Dünya liderlerinin yaptığı toplantının sonucunu duyurmak için yapılan basın açıklamasını haber vermek için aramıştı. Telefonu kapatıp hızla haberleri açtı. Duyduğu ilk şey “3 ay sonra, 10 Ekim saat 10’da aleti çalıştırmış olacağız. Bugün itibariyle, kıtanın yok oluşu değiştirilemez bir şekilde bu tarih ve saate sabitlendi.” oldu. O anda zihninde bir şimşek çaktı.

Kıtanın yok edileceği açıklaması çok kısa sürede kıtada yaşayanlara da ulaştı. Liderleri önce blöf yapıldığını düşündü. Ancak kısa sürede neyle karşı karşıya olduğunu net bir şekilde görmeye başladılar. Hal böyle olunca anlaşma yoluna gitmeye çalıştılar. Ancak artık yapacak bir şey yoktu. Belirlenen tarih ve saat değiştirilebilir değildi. Mekanizmanın bir parçasıydı. Ve onu bozmak her şeyi sıfırlamak demekti. Bunu da kimse göze almak istemiyordu. Savaşarak geçen yıllar ne olursa olsun düşmana güvenmemek gerektiğini akıllara kazımıştı.

Kıtada yaşayanlar sonlarının geldiğini anladıklarında çaresizce kurtulma denemeleri yaptılar. Anlaşmanın son bulma ihtimali yoktu, bu yüzden yapabilecekleri tek şey kıtayı terk etmekti. Ancak tüm dünyaya karşı bir savaş vermişlerdi ve şimdi onların yanına gidemiyorlardı. Kaçak yollarla kurtulmayı deneyenler yollarda binbir belaya uğruyor, birçoğu güvenli bir yere geçemeden ya ölüyor ya da geri döndürülüyordu. Ancak onların çaresizliği dünyanın geri kalanında da bazı seslerin yükselmesine neden olmuştu. Hâlâ umutları tamamen tükenmemiş olan bir kısım insanlar silahın sıfırlanmasını, bu şartlarda yeniden bir anlaşmaya varılmasını savunmaya başlamıştı. Kıtada yaşayanların çaresiz yakarışları internet üzerinden tüm dünyaya yayılıyordu. İnsanlar neyi yok edeceklerini daha net görmeye başlıyordu. İmha günü yaklaştıkça, bu yıkımın durdurulmasını söyleyen sesler artıyordu. Ayaklanmaları, eylem ve gösterileri, laboratuvarlara sızma operasyonlarını bastırmak için ayrı ekipler kurulmaya başlanmıştı.

Sonunda, her şeye rağmen, o gün gelmişti. Tüm dünya, nefesini tutmuş, bir kıta insanın yok olacağı vaktin gelmesini bekliyordu. O da bekliyordu. Geri sayım başladığında derin bir nefes aldı. Gözleri önündeki dijital saatte, kulağı televizyondaki haberde, eli önündeki kırmızı düğmenin üzerindeydi. Tam zamanında basmalıydı düğmeye. Her şeyin senkronize bir şekilde çalışması için bu şarttı. Televizyondan geri sayım yapıldığını duyduğunda kalbinin gümbürtüsü kulaklarına ulaşmıştı. Gözlerini kırpmadan dijital saatin saniye kısmına odakladı.

9.59.55

9.59.56

9.59.57

9.59.58

Derin bir nefes aldı.

9.59.59

Sert bir hamleyle düğmeye bastı.

9.60.00

9.60.01

9.60.02

Gözünü saatin ekranından televizyona çevirdi. Spiker şaşkın bir şekilde önce silahın çalışmadığını söyledi. Sonra bunun nedeninin tüm dünyada saatlerde yaşanan şaşırtıcı değişim olduğuna dair açıklama yapan bir uzman çıktı ekrana. Saat 10’u hiç vurmadığı için imha programı da başlamamıştı.

9.77.59

Ekranda tüm dünyanın şehirlerinden görüntüler dönüyordu. İnsanlar sokaklardaydı. Barış istiyor, farklı bir yol bulunabileceğini söylüyorlardı. Kıtadakiler anlaşmaya açık olduklarını söylüyorlardı. Tanrı onlara daha değil demişti. Bu bir kere gerçekleşebilecek bir mucizeydi. Fırsatı kaçırmayacaklardı. Gülümsedi. Tek başına tüm düzeni değiştiremeyeceğini fark ettiği için elde ettiği bir başarıydı bu onun için. Her şeyi değiştiremezdi ama insanlığa biraz daha vakit kazandırabilmişti.