Ağa yatsıyı kılmış elini tesbihi almış köşesine kurulmuş. Ağa dediğime bakmayın adının yanına eski günlerinden kalmış. Eski günlerde kalmış ağalığı. Hırsı dünyaları yönetecek kadarken sonunun bir mezar olacağını ancak yaşlanınca anlamış.
Televizyonda TRT Müzik, elinde tesbih makamlar arasında geçmişine daldı. Köyün en zengin adamıydı. Anasını bilmem, babası kuyuya gavur yuvarlamış. Kuyuya gavur yuvarlayanın babası ona beddua edince topal kalmış. O da geçmiş gitmiş. Dedesi evliyaymış. En azından köyde öyle sayılmış sevilmiş. Ondan hocalar demişler soyaklarına. O da göçmüş dünya ona kalmamış ahiretini Allah bilir. Babasının zalimliği arsızlığı hudut tanımaz dünyaya irmeni diye sığdırmaz iken Allah onun da canını almış. O da kalamamış bu dünyada. Kendinin de malı mülkü kalmadı. Kaldı da kalamadı aslında. Bilmem kaç baş horantaya dünyalar yetmedi. Ağa’nın koyun sürüleri vardı. Toprakları köyün yarısından fazlaydı. Kızıl ırmağa yakın olanlar baraj gelince suların altında kaldı. Çoluk çocuk elinin sermayesi çoktu. Oğulları bir bir şehre göçtü. Mala mülke bakacak kalmadıkça mal mülk bu dünyada kalmadı. Zaman geçti mal mülk yönetme hırsına gençliği geçti gitti. Mecbur Ağa da şehre göçtü.
Şehirde zaman daha bir anlamsız hızlı geçti. Zaman geçip giderken Ağa’nın yanında çok kişiyi aldı gitti. Hanımı göçtü. Bacıları göçtü. O kadar çok yaşadı ki Ağa evlatları bir bir göçtü. O kadar baş horantadan sonra bir baş kalmak ağırdı. O bir başda ara ara göçüyordu.
Zil çaldı. Bu saatte gelen olmazdı. Heleki haftaiçi kimsecikler gelmezdi. Bismillah dedi kalktı köşesinden. Somyanın sağ köşesine dayadığı bastonunu kaptı. Heyecanlandı. Kapıya çalan gitmesin diye birazcık acele etmeye çalıştı. Kapıya doğru ilerledi. Kapının önündeki soğuk savar battaniyeyi bastonu ile kenara iteledi. Soğuk odaya hücum etmesin diye kapıyı hafif araladı. Dış kapıya doğru ilerledi. Düğmeye bastı çırası yandı. Dış kapının önündeki sehpada duran tütün kolonyasını bastonu tuttuğu eline aldı. Diğer eli ile kapının kilitlerini açmaya başladı. Sonunda kapıyı açtı. Koridorun kendiliğinden olan çırası yandı. Kimse kalmamıştı. Canı sıkıldı. Tütün kolonyasını sehpanın üstüne koydu. O sırada kocaman bir karpuz gördü. Akıl erdiremedi. Hafifçe kafasını uzattı. Sağa sola bakındı. Kimsecikler yoktu. Karpuzu bastonu ile hafif iteledi. Altına iliştirilmiş bir kağıt gördü. Güç bela eğildi. Kağıdı aldı. Boynuna asılı gözlüğü gözüne taktı. İyi kötü okuma yazması vardı.
OKUNMUŞ KARPUZ
KAYSERİ’NİN EN TATLI, SULU, ŞİFA DEPOSU, HER MEVSİMİN KARPUZU
ŞEKER’DEN ŞEKER GİBİ KARPUZ DENEYİNİZ
Anlamlandıramadı. Ara ara kapısına promosyon ürünleri konurdu. Fakat ilk kez karpuzun konulduğunu gördü. Hem de bu büyüklükte. Üstelik bu mevsimde. Yine de bastonu ile iteleyerek içeri aldı. Dış kapıyı kilitledi. Çırayı söndürdü. Yavaş yavaş içeri odaya yol aldı. Köşesine oturdu. Bastonunu baş köşesine dayadı. Karpuzla ne yapacağını düşündü. En iyisi yarın cumaya giderken camiye götürmekti. Giderayak haram mal yemekten çekindi. Canı bir hayli sıkıldı. Yese olmaz, yemese araya gider olmaz. En iyisi hocaya sormaktı. Televizyonu kapadı. Somyası aynı zamanda yatağıydı. Battaniye ile yorganı kapatıp üstüne otururdu. Yorganın içine girdi. Gözünü kapadı. İnşallah bu son gözümü kapayışım Allah’ım diye ölüm duasını ihmal etmedi. Bir yaşlı en fazla ne kadar uyuyabilirse o kadar uyudu.
Ayağında siyah mestleri, başında beyaz takkesi, bir elinde bastonu ile dışarı çıkmaya hazırdı. Koca karpuzu taşıyıp taşıyamacağını düşündü. Eski toprak gücüne güvendi. Karpuzu aldı. Yavaş yavaş caminin yolunu tuttu. Yolu tuttu ama yol alamadı. Sağa sola bakındı. Gençten bir delikanlı aradı gözleri. Yok kıran girmiş bulamadı. Cemaatten arkadaşı onu görmüş yanına koştu geldi. Selamlaşma ufak bir muhabbetten sonra karpuzu arkadaşının eline tutturdu. Arkadaşınında elinde bir karpuz vardı. Canı sorup da lafı uzatmak istemedi. Nasılsa imamdan soracaktı. Camiye vardılar. Cuma için saflara geçti. Karpuzu önüne yerleştirdi. İmamla göz göze geldiler. Selamlaştılar. Saflar yavaş yavaş dolmaya başlamışken her gelenle bir karpuz geldi. Herkes bir hayli şaşkındı. Ama en çok da imam şaşkındı. Biraz da kızgın. Tüm cemaat ne diye karpuz getirmişti ki camiye? Namazdan sonra imam karpuzları sordu. Cemaatin hikayesi aynıydı. Yatsıdan sonra zil çaldı. Kapıda kimsecikler yoktu. Koca bir karpuz ve altında bir kağıt bırakılıp gidilmişti. Kağıdı imama okudular. İmam durdu soruşturdu. Cemaatin camiye gelmeyen komşularına karpuz gitmemişti. Bir hayırsever dağıttı diye düşündü. Ama imam kendisine gelmeyişine bozulmuştu.
Ağa her zamanki ilk saf kıdemliliğine güvenerek konuştu. Ne yapalım imam efendi şimdi biz bu karpuzları yesek caiz midir? diye. İmam durdu düşündü düşündüklerinin bir kısmını konuştu. Caizdir Ağa fakat tekin midir onu bilemem. Ağa durdu düşündü şimdi değilse ne zaman diye. Haydi bahçeye çıkalım karpuzları kesip yiyelim dedi. Bahçeye çıktılar kamelyaya yerleştiler. İmam güvenli değil ya bir şey olursa diye endişelendi. Olursa ne güzel olur duam kabul olur dedi Ağa. Cebinden çakısını çıkardı bir dilim kesip yedi.