Kapıdaki Karpuz

Melek Öztürk

Eflin, yaz sabahlarının bunaltıcı sıcaklarından birine uyanmıştı. Pencereden içeri süzülen güneş ışığı, odasını altın bir örtü gibi sarıyordu. Genç kadın, kahvesini yudumlarken masasına oturdu. Yazmak onun için nefes almak gibiydi, ama son zamanlarda kelimeler bir türlü istediği gibi akmıyordu. Bugün belki de değişiklik yapmak için doğru bir gün olabilirdi.

Düşüncelere dalmışken kapının önünden gelen bir tıkırtı duydu. Kaşlarını hafifçe çatarak yerinden kalktı. Bir paket beklemediğini hatırlıyordu. Kapıyı açtığında ise gözleri şaşkınlıktan büyüdü.

Kapının önünde devasa bir karpuz duruyordu. Boyu neredeyse Eflin’in beliyle aynıydı. Şaşkınlıkla etrafına bakındı, ama sokakta kimse yoktu. Karpuzun üzerine iliştirilmiş bir not dikkatini çekti. Kağıdı dikkatle aldı ve okudu:

"Yazın sıcağında küçük bir serinlik, belki de büyük bir sır."

Notu çevirdi ve arkasında bir cümle daha buldu:

"Sadece kesersen öğrenebilirsin."

Eflin, derin bir nefes aldı ve devasa karpuzu içeri taşımaya çalıştı. Bu hiç kolay olmadı; ter içinde kalarak nihayet salonun ortasına yerleştirdi. Karşısına oturup karpuza uzun uzun baktı. “Bir karpuz nasıl sır taşıyabilir ki?” diye mırıldandı. Ama merakı galip geldi. Mutfaktan bıçağını alıp dikkatle karpuzu kesmeye başladı.

Karpuzun içinden parlak, cam bir şişe çıktı. Şişe, ışıkla dolu gibi parlıyordu. Üzerinde zarif, eski bir yazıyla tek bir kelime yazılıydı: "Dilek."

Şaşkınlığı giderek büyüyen Eflin, şişeyi eline aldı. Korku ve heyecan karışımı bir duyguyla kapağını açtı. Şişeden yayılan meyvemsi bir koku odayı doldurdu. Ardından, ince ve melodik bir ses duyuldu:

"Bir dilek hakkın var. Ama dikkatli seç; her dilek, bir hikâyenin başlangıcıdır."

Eflin, donup kalmıştı. Bu bir oyun muydu? Ama şişenin içinden yayılan o ışık ve ses, tüm bunların gerçek olduğuna onu ikna etmiş gibiydi. Şimdi ne dileyecekti? Uzun zamandır içten içe aradığı şey neydi?

Derin bir nefes alarak gözlerini kapattı. Kalbini yokladı ve dileğini sessizce fısıldadı:

"Huzur dolu bir hayat istiyorum."

Şişeden çıkan ışık salonu bir an için aydınlattı ve sonra her şey eski haline döndü. Eflin, o an hiçbir şeyin değişmediğini düşündü. Bir yanılgıya mı kapılmıştı?

Ertesi sabah, telefonuna gelen bir mesajla uyandı. Mesaj bir yayınevindendi. Daha önce gönderdiği roman dosyasını beğendiklerini ve onunla çalışmak istediklerini söylüyorlardı. Eflin gözlerine inanamadı. Bu, yıllardır hayalini kurduğu bir şeydi.

Günler geçtikçe hayatında başka değişiklikler de olmaya başladı. Eski arkadaşlarından haberler alıyor, uzun zamandır kopuk olduğu ailesiyle daha sıcak bir ilişki kuruyordu. Hatta uzun zamandır tıkandığı yazılarında bile kelimeler adeta coşuyordu. Her şey yolunda gibiydi.

Ama bir süre sonra, dileğin gölgeleri kendini göstermeye başladı.

Eflin, geceleri eski anılarını rüyalarında görmeye başladı. Unutmaya çalıştığı pişmanlıklar, görmezden geldiği korkular birer birer karşısına çıkıyordu. Şişeden duyduğu sesin sözleri kulaklarında yankılandı:

“Her dileğin bir bedeli vardır. Hikâyeni sen yazıyorsan, gölgelerini de sen aydınlatacaksın.”

Eflin, bu durumla başa çıkmak için kendine bir karar verdi. Geçmişteki anılarıyla yüzleşmeye ve onları kabullenmeye başladı. Zamanla, bu yüzleşmelerin onun ruhunu özgürleştirdiğini fark etti. Huzur, dilek şişesinden gelen bir hediye gibi değil, üzerinde çalışması gereken bir yolculukmuş meğer.

Bir gün, karpuzu salonun köşesinde duran hâliyle fark etti. Ona bakarken içini bir gülümseme kapladı. O karpuz, artık onun için hayatın sunduğu sırlarla dolu bir metafordu. Hayat, bize verilen şeylerden çok, onlara nasıl anlam verdiğimizle şekilleniyordu.

Şimdi, Eflin huzurlu bir hayatın, yalnızca bir dileğin değil; cesaret, kabullenme ve çabanın sonucu olduğunu biliyordu. Kapısındaki karpuz, onun için sıradan bir meyve olmaktan çıkmış, hayatının dönüm noktası olmuştu.

Ve böylece Eflin, hem kendi hikâyesini hem de huzura giden yolunu buldu. Artık o sadece bir yazar değil, aynı zamanda kendi hayatının kahramanıydı.