Kaç Kaçabildiğin Yere

İrem İlayda Karkı

Sonbaharın kahvesi her yere rengini saçmıştı. Ben de üzerimdeki kahve kabanla çok iyi kamufle oluyordum. Bilerek tercih etmemiştim ama saklanmak noktasında çok işime yaramıştı. Gözlerimi kapattım. Yaprakların hışırtısı, ayak sesleri bana ne yöne doğru kaçmam gerektiğini söylüyordu. O sesi dinledim. Kimsenin duymadığı, kulaklarımı kapatamadığım sesi. Birkaç dakika sonra başka bir ses karıştı araya.

“Daha pek küçük.”

“Ne işi var ki burada?”

“Anası babası nerde?”

“Kayıp mı olmuş?”

Bakıyordum ama göremiyordum. Sesler nereden geliyorsa kendini çok iyi gizliyordu. Ama bu kadar sesin bu kadar iyi gizlenmesi mümkün müydü? Gözlerimi kıstım. Böylelikle daha iyi görecektim. Sağa baktım ,sola baktım yoktu. Ağaçların tepesine de bakmayı ihmal etmedim.

“Ne arıyor?”

“Yanlışlıkla üzerimize basmasın.”

İstemeden bakışlarım aşağıya yöneldi. Bir karınca yuvasını fark ettim. Kenarında birkaç karınca oturmuş beni izliyordu.

“Bizi gördü?”

“Neden bakıyor?”

“Kaçsak mı?”

Yok canım, daha neler? Konuşanlar onlar olamazdı. Başka yerlere de bakmaya devam ediyordum ancak çok geçmeden bakışlarım istemeden karıncalara yöneliyordu. Onlara doğru bir adım attım. Bu adımı atmamla yuvalarına kaçmaları bir oldu. Burada çok zaman kaybetmiştim, yoluma devam etmeliydim.

Gözlerimi kapatıp yeniden ayak seslerini dinlemeye başladım. yürümeye başlayalı çok olmamıştı, bir aslan karşımda belirdi. Normal bir insan kesinlikle kaçardı. Ben kaçmadım. Annemin dediği gibi kanım kaynıyordu. Konuyla bir alakası yok evet ama bilin diye söyledim. Kanım kaynıyormuş benim, o yüzden yerimde duramazmışım. İstesem çok hızlı koşup aslandan kaçabilirdim ama istemedim. Kaçmak yerine ona bir adım daha attım. Bana gülümsedi.

“Aferin, cesursun. Cesur insanları severim.”

“Teşekkür ederim.”

“Sana eşlik edeyim.”

“Ama peşimde çok korkunç bir şey var. Bence kaçmalısın.”

“Benden kaçmayan bir çocuk nasıl bir şeyden kaçıyor olabilir?”

“Şeyyy. Sen onu tanımıyorsun. Ama sen bilirsin. Gelmek istiyorsan gel.”

“Geliyorum.”

Böylelikle aslan ile birlikte yürümeye başladık. Zaman zaman gözlerimi kapatıp sesleri dinlemeyi ihmal etmiyordum. Bana olan tuhaf bakışlarından anladığım kadarıyla aslan bu sesleri duyamıyordu. Ben de ona tuhaf baktım. Ormanın kralı diye her şeyi alttan alacak değildim. Canım anam. Beni görse duygulanırdı. Bir tek ona karşı isyankar değilim diye sevinirdi de. Eve dönünce ona bunu anlatmalıyım. Ama önce peşimdekini atlatmam lazım.

Aslan ile olan yolculuğumuzda bana ormanı ve ormanda yaşayan diğer hayvanları tanıttı. En çok kaplanı severmiş ve en çok onunla kavga edermiş. Kardeş kavgası gibi dedi. O böyle deyince tüylerim diken diken oldu. Bilmez miyim aslan kardeş, çok zor. Kimseye itiraf etmedim ama en çok karımdan korkuyorum, dedi. Kıkırdadım. Babam da annemden korkardı. Belli etmemeye çalışırdı ama biz anlardık ve hatta gülerdik. Çünkü bu sevgiye dayalı bir korkuydu. Kardeşim şimşekten korkunca gülmezdik ama. Biz aslanla böyle muhabbet ederken karşımıza bir korsan çıktı. Kafasında şapkası sakalında örgü vardı. Biraz düşününce onu tanıdığımı fark ettim.

“Ben seni biliyorum. Sen o filmdeki korsansın.”

“Evet benim. Gemime gelmek ister misin?”

Geçenlerde annemle ir film izlerken göz ucuyla görmüştüm. Filmdeki korsan ormanda ne arıyordu?

“Gelemem. Annem kızar.”

“Annen burada olmana kızmaz mı?”

“Kızmaz. Şu an burada aslan kardeş ile yürüyorum. Aslanı ben uzun zamandır tanıyorum. Ama seninle gelirsem yabancı biriyle gitmiş olacağım.”

“O zaman size eşlik edeyim.”

“Olur.”

Gözlerimi kapattım. Sesler biraz yaklaşmıştı. Endişeyle adımlarımı hızlandırdım. Korsan da bana tuhaf baktı. Anladım, o da sesleri duymuyordu. Aslan alışmıştı. Tabii ki ben de korsana tuhaf baktım. Denizlerin kaptanı diye kendini bir şey sanmasın. Bakışlarını düzeltti. Sonra hikayelerini anlatmaya başladı. Anlatması uzun sürmedi, annem ben izlediğimi fark edince filmi kapatmıştı. Yani anlayacağınız çok da tanımıyordum bu korsanı. Sadece bizimle yürüdü. Biraz ileride şekil değiştiren arabalar vardı. Heyecanla onlara koştum. Onlar da gülerek karşıladılar beni.

“Nasıl şekil değiştiriyorsunuz? Bana da gösterir misiniz?”

“Tabii.”

Televizyonda izlediğim hareketleri karşımda canlı olarak yapıyorlardı. Sevinçten ne yapacağımı bilemedim. Sonra ne kadar hızlı oldukları aklıma geldi.

“Beni buradan götürebilir misiniz?”

Korsan önüme geçti. Onunla gitmedim diye alınmış olmalıydı.

“Annen kızar.”

“Ben onları tanıyorum.”

“Nereye gideceksin?”

“Bilmiyorum ama bir an önce ödevimi yapabileceğim bir yere gitmem gerek.”

Biz konuşurken kimsenin duyamadığı o sesler yaklaşmıştı. Artık kaçamayacağımı biliyordum. Gözlerimi açtım.

Kardeşim saklandığım dolabın kapağını açmıştı. Dünyada kimsenin gülemeyeceği bir saçmalıkta gülüyor, buldum buldum diye kendi etrafında dönüyordu. İstemsizce gülümsedim. Bense ödev yapmak için el feneri ve kitabımla girdiğim dolapta yine derin hayallere dalmıştım. Dolaptan çıkarken keşke dedim, konuşmaya dalmayıp daha uzaklara gitseydim.