Kadim bir mesleği icra ediyorum, yaşayan kültür mirasıyım ben. Kalu beladan beri ailece aynı işi yapıyoruz. Babadan oğula geçen bir iş bu, boru değil. Mesleğin tüm hünerleri genlerime nakşolmuş, en iyisi benim diyeni çöp torbasına tıkarım. Köleyim ben köle! Boru değil! Biz olmasak ayakkabısının bağcığını bağlamaktan aciz hantal sürüsünü dünyayı yönettiklerine inandırmak ilk görevimizdir. “Sahip! Sahip! Cikcik!” diye arkalarında koştururken önden gidip tüm pürüzleri halletmeyi kolay mı sandınız? Ama bunlara yaranılır mı, eh haklarıdır onları şımartan biziz, yedi yirmi dört hazırda olmamızı bekliyorlar. Oturan boğalar, sizin insan olduğunuzu görecek miyiz acaba?
- Hani nerede?
- Neyi aramıştınız efendim?
- Sence neyi arayabilirim?
- Ne isterseniz onu arayabilirsiniz efendim.
- İzin verdiğin için çok sağ ol ya. Ben nereden geliyorum farkında mısın?
- Yatak odanızdan.
- Ve bugün saçım kabarık?
- Ah haklısınız, tarağı ve bakım yağlarını alıp hemen geliyorum.
- Hayır sirkeli suyumu istiyorum tabii ki. Unutma değişim içten dışa başlar. Önce içimi temizlemeliyim değil mi? Ama yani böyle basit şeyleri de benim hatırlatmam gerekecekse... Senin aklın nerede?
- Sizden başka bir yerde olmasına izin var mı efendim, bu nasıl bir soru, şımartıyorsunuz beni.
- Suyum!
Bu basit mantığı kurmayı nasıl da beceremedim, yazık bana gerçekten! O cin çarpmış saçlarını iki damla sirke düzeltir mi sandın sen? Hem bize içlerinden geçenleri okuyabilecekmişiz gibi tanrılık atfediyorlar hem de kendilerini tanrı gibi görmemizi istiyorlar. O kadar aşağıda görüyorlar ki bizi fark etmeden yüceltiyorlar. Evrenin işleyişi dairedir sahip efendi, her bitişin bir adım ötesi başlangıçtır, öyle iç dış hesabı yapmaya benzemez bu sözler. İyi oldu bu laf, Havalı Sözler Defteri- Motivasyon başlığına yazayım da ezberlesin: “Evrenin favori şekli ışındır, biz sahipler daima ileri gideriz.” Sahiplere doğruyu öğretmeye ne gerek var, zaten beyinleri almaz hiçbir şeyi. Ezber yapacağı da yok zaten ben arkadan sufle vermesem nefes almayı beceremez bu. Bu! Bu! Bu! Adamı böyle nesneleştirirler işte Sahip Efendi. Bana mecbur olan sensin işte. Elimdeki bir hamursun yoğurup duruyorum seni. Her anını ezber ettim. Al bu tükürüklü suyu iç de belki iki gram zekâ bulaşır kanına. Gerçi bağışıklık sistemin kaldırır mı bunu bilmem. Sahip! Sahip! Cikcik!
Sahibin tüylerini kabarttık yine. Dünyayı etrafında döndürdük. Başka arzunuz efendim? Siz ne isterseniz yapabilecek kudrete sahibim ya ben! Yapamayan sıfatından münezzeh değil miyim ben? Her şeyi yapabilmeseydim olabilir miydim hiç; köle.
- Ya dün gece noldu biliyor musun? Anlatsam inanmazsın aşırı garip bir olaydı.
- Size inanmamak haddim değil efendim, lütfen anlatın.
- Sen bu işi biliyorsun ha, aferin. Ama işte her köle senin kadar iyi değil. Misal babamın eski kölesi vardı hatırla, onunla karşılaştım. Satıla satıla tekrar şehre gelmiş, Köl-Eş’ten eşleştirme göndermiş, uzun bir de yalvarma metni eklemiş. Neymiş bu evi avcunun içi gibi bilirmiş, babama o kadar hizmeti olmuş. Ömrünün son zamanlarını bizim ailemize hizmet ederek tamamlamak istermiş. Tüm hataları için özür dilermiş. Yahu ben senin sidikli ayakların için üç kuruş para verir miyim? Hemen sildim yalvarmasını. İnanabiliyor musun ya utanmadan bana eşleşme göndermiş.
Köleyiz diye babamızı ağlatmaya hakkın var mı sandın lan yemeğine tükürdüğüm! İçtiğin işkembe çorbasından farklı kokular al inşallah. O adamın babam olduğunu anlayacak beyin yerine doldurduğun samanları sana yedirmek de benim boynumun borcu olsun.
- Sahip! Sahip! (cikcik)
- Ne bağırıyorsun be!
- Diliniz…
- Nolmuş dilime?
- Pespembe olmuş.
- Nasıl, neden, niye olur ki, napcam şimdi?
- Yapmamız gereken şey çok açık efendim eğer izniniz olursa tabii.
- Yap yap veriyorum izin, çabuk düzelt, noldu dilime, pembe kalmasın.
- Efendim şu boru var ya onun içinde iki gün boyunca durmanız gerek. Değişim içten dışa ilerlersiniz bilirsiniz. Önce dışımızı düzeltmemiz gerek.