Unutulan

İrem İlayda Karkı

Avukat aradığında tam kapıdan çıkmak üzereydi. “Battınız.” dedi. Benim gemilerim yok ki diye geçirdi içinden. Bir anlığına mizaha sığınmak istedi ama gülmedi. Zaten komik değilim artık zengin de değilim, dedi. Pencereden bahçeye bakınca dün kırmaya niyetlendiği ancak Sevda’nın canı tatlı çektiği için koşa koşa en sevdiği tatlıyı almaya gittiğinden kuramadığı odunları gördü. Şimdi değilse ne zaman dedi ve kolları sıvadı. Kocaman bir kütük aldı. Tüm gücüyle ilk darbeyi indirdi.

Battık.

Yeterince güçlü vuramamış olacaktı, incecik bir çizik oluşmuştu sadece. Yeniden denedi.

Yeniden deneyebilir miyiz?

Yine olmadı. Dikkati çok dağınıktı. Bu sefer de çok başka bir yerde incecik bir çizgi oluştu. Durdu, içinde ocakta yemek unutmuş hissi vardı. Pencereye doğru yaklaşıp ocağa baktı. Kapalı olduğunu görünce rahatladı. Her şeyi unutuyordu son zamanlarda. Her şey demeyelim de çoğu şeyi unutuyordu ama sevgilisinin yıllar önce söylediği şeyleri unutamıyordu. Sevda paran olmasa seninle takılmam demişti açık açık. “Sen de beni güzel olduğum için seviyorsun, yalan mı?” diye de eklemişti. Lisede suratı sivilce kaplıyken, o kendini güzel hissetmezken de onu seviyordu. Sevda ona göre hep çok güzeldi. Yalan diyemedi bu sebeple. Söyledikleri gururuna dokunsa da ondan vazgeçemedi.

Sevdaya nasıl söylerim?

Kütüğün başına geldi ve yine denedi. Olmuyordu. Kütük kırılmıyordu. Kendisi bin parçaya ayrılmışken karşısındaki kütüğü iki parçaya ayıramıyordu. Sevda onu ezip geçerken o, hep onu başının üstünde taşıyordu. Şimdi bile iflas etmişken ne yapacağım diye değil, Sevdaya nasıl söyleyeceğim diye düşünüyordu. Tam da evlilik teklif edecekken.

EVLİLİK! TEKLİF! Nasıl unuttum?

İçinden yüksek sesle bağırdı. Aynı anda beyni zonklamaya başladı. Burnunda ince bir sızı hissetti. Milyonlarca düşünce milyonlarca duygu ile el ele vermiş göz pınarlarından kaçmaya çalışıyordu. Kalbi ben de buradayım beni de götürün dercesine hızlı hızlı çarpmaya başlamıştı. Küçük minnoş bir duygu el salladı kalbine, “Babay.” dedi. Ama kalp bu durur mu, daha da hızlı atmaya başladı. Önce boğazında hissetti atışları sonra şaşaklarında. Kalbin görev alanını terk ettiğinde öleceğini bilmese hareket ettiğine yemin edebilirdi.

Savaş ya da kaç!

Şu an kaçmak için fazla fakirim. Binlerce dolar ödediğim evlilik teklifi birazdan gerçekleşecek ve ben hâlâ evdeyim.

Arabaya doğru koştu. Sağ eliyle ceplerinde anahtar aradı ama bulamadı. Tam eve dönüp anahtar aramak üzereyken arabanın camından anahtarı gördü. Zaman kaybetmeyeceği için sevindi ama erken bir galibiyet sevinci oldu. Kendini tribünde hayal kırıklığına uğrayan bir taraftar gibi hissetmekten alıkoyamadı. Bu duygu kaçmayı başaramamış diye düşündü. Anahtar içeride kalmış, araba kendi kendini kilitlemişti. Yapacak bir şey yoktu. Organizasyonu iptal etmesi gerekecekti. Bahçeye koşup telefonu aramaya başladı. Sevda ile yaptıkları bir diğer konuşma aklına gelmişti. “Bana yapacağın evlilik teklifi sakın klişe veya çok sade olmasın.” demişti. Eğer sosyal medyada paylaşabileceği bir teklif yapmazsam kabul etmezmiş. Belki de ilk defa kendine acıdı. İflas ettiği için değil, bu kadar sevgisizliğe rağmen sevgisini bitiremediği için.

Telefonu bulamıyordu. Son kalan beyin hücreleri ile telefonu nereye koyduğunu hatırlamaya çalıştı. Avukatla konuşmuştu, bahçeye gelirken elindeydi sonra kütüğü almak için… HAYIR! Sağ eliyle kütüğü yere düşürdü. Telefonu kütüğün altında unutmuştu. Paramparça olmuş telefonuyla bakıştılar bir süre. İyi dedi, bin parçaya ayrılan tek ben değilmişim. Tek bir şansı kalmıştı. Teklife yetişmek. Paraşütçü yanlarından paraşütle geçerken yüzüğü attığında, tam o sırada nehirden geçen teknede keman çalmaya başladığında ve biraz gerilerinde güvercinleri yemleyen kişi güvercinleri uçurduğunda tam olarak olması gereken yerde olmalıydı. Tüm bunları düşünürken ne kadar saçma bir evlilik teklifi olduğunu fark etti. Böyle bir saçmalığa yüklüce bir miktar ödemişti. Tüm bunlar videoya alınsın ve Sevda sosyal medyada paylaşabilsin diye. Neyse ne. Artık bunları düşünmek için çok geç. Bir daha böyle bir teklif yapabilecek kadar parası olmadığının farkındaydı. Teklifi yapar sonra Sevda’ya bir şekilde durumu anlatırdı. Saatine baktı, yaklaşık bir saat zamanı kalmıştı. Derin bir nefes aldı. Yetişmek için küçük de olsa bir umudu vardı. Beş dakika koşsa ana yola çıkardı. Oradan otostop çekse, hiç tanımadığı insanlar onu arabasına alıp istediği yere bırakırdı pek tabii. Ama filmlerde, dizilerde. Kocaman bir tımarhaneye dönen şu dünyada tanımadığın birini arabana almak rus ruleti oynamaktan farksızdı. Artık anlamıştı. Yetişmesi mümkün değildi. Ama Sevda karşısına geldiğinde yetişemezdim demeyecekti. Elimden geleni yaptım sevgilim diyecekti. O yüzden bir dakika bile beklemeden koşmaya başladı. Daha yolu bile yarılamamışken nefesi kesildi. Köşede durdu, soluklandı. Ceketimi çıkarsam diye düşündü ama onu da orada unutacağı aklına geldi ve vazgeçti. Artık pahalı ceketlerini herhangi bir yerde unutacak kadar zengin değildi. Gerçeklerden kaçmaya çalışırcasına daha hızlı koşmaya başladı. Ana yola çıkması uzun sürmedi. Hemen elini kaldırdı, birinin onu arabasına alacak kadar güvenmesini umarak. Yüzüne saf, temiz bir ifade yerleştirmeye çalıştı. Pek etkili olamamış olacak ki hiçbir araba durmadı. Durmamakla da kalmayıp her geçen korna çalıyordu. İlk başta üzerine alınmamıştı ama çok yakınından geçen arabadaki bir adam ona doğru okkalı bir küfür savurunca kornaların hedefinin kendisi olduğunu fark etti. Ama hâlâ sebebini anlayamıyordu. Elini indirip otostop çekmekten vazgeçti. Bakışları yere doğru düşünce solunda duran, daha doğrusu sol elinde duran baltayı gördü. Onu da elinde unutmuştu.