Oduncu, uyandığında daha vakit geçmemişti. Kalktı, abdestini aldı. Hanımını uyandırdı. Namaza durdular. Kadın; adam evden çıkmadan boğazından sıcak bir şeyler geçsin diye hemen çay demlemeye, kahvaltı hazırlamaya koyuldu. Adam çok yoruluyordu. Onu bu kadar yorgunluğun içine aç fırlatmak olur muydu hiç? Hem rahmetli anası kızardı ona yattığı yerden. Kocalar insanın çocuğu gibidir, derdi rahmetli. Çocuğundan nasıl ilgini çekmiyorsan kocandan da çekmeyeceksin. Mutfakta dolaşırken anasının sesi yankılanıyordu kulaklarında. Kocalar. İnsanın. Evet çocuğu gibidir. Ya ben kimin çocuğu gibiyim, diye düşündü. Cevabı bildiğinden üstelemedi. Yumurta çırptı bir kapta. Sonra içine biraz çökelek ufaladı. Ekmeği tavada şöyle bir ısıttı. Kocasını çağırdı.
Adamın yüzü sofrayı görünce aydı. Ellerine sağlık, dedi. Memnuniyetle yaptı kahvaltısını. Hanımı yemedi. Çünkü kocasını uğurlayınca gerisin geri yatağına dönecekti. Kahvaltı yaparsa ayılırdı. Kocası da bunu bildiğinden üstelemedi. Karnını doyurup usulca kalktı sofradan. Pek konuşmadılar. Güneş doğmadan pek konuşulmaz, öyle ya. Kadın, oduncunun azığını da hazırladı çabukça. Arabaya yerleştirdiler. Baltayı da. Bir gün önceden güzelce bileylemişti. Ağzını bir çaputla da sarıp hazır etmişti. Babasından bellemişti bunu. İnsan olmanın getirdiği bir gizli anlaşma. Adam, güzelce kuruldu arabasına. Hadi akşama görüşürüz, deyip çalıştırdı arabayı. Bir de peşinden korna. Kadın, oduncuyu uğurlarken yatağının sıcaklığını düşünüp sevindi. Adımlarını hızlandırıp eve girdi.
Oduncu kesimin yapılacağı mevkiye yarım saatte vardı. Vardığında üç beş kişinin bekleştiğini gördü. On beş dakikaya ekip tamamlandı. Yatsıya kadar bu çevrede kesim yapacaklardı. Kesilen odunlar siterlenecek, köylüye satışa hazır hâle getirilecekti. Bismillahla başladılar. Ellerine bir tükürdüler, o tükürükten aldıkları güçle vurdular ha vurdular baltalarını. Öğleye doğru takatten düşünce içlerinden biri ekibin öncülerinden birine: “Az soluklanalım ağa, iflahımız kesildi.” dediyse de dinletemedi. Zaten yemek vakti geliyor, sabredin diye cevapladı öncü. Çaresiz devam ettiler kesime. Molayı kapamayınca biri türkü söylemeye başladı. Baltanın vuruşuyla uyumlu havalandırdı türküsünü. Zeynep bu güzellik küttt var mı sooyunda kütt Zeynep bu güzellik küttt var mı sooyunda. Türküyle dinlendiler.
Yemek vakti gelince öncüler ayrı bir yerde, işçiler ayrı bir yerde kümelendiler. Azıklarını ortaya döktüler. Allah ne verdiyse birlikte yumuldular. Semavere vakit yoktu ama koca termosla çay getirmişti teki. Bir bardak çayı üç bardak çay içimlik sürede yudum yudum içtiler. Biri: Bu da fukaranın mazotu beeh, deyiverince mazot gibi etki gösterdi çay. Damarlarına yürüdü, kanlarına karıştı. Midelerine ulaştı. Hepi topu al renkli, sıcak bir sıvı nasıl da bu kadar etkilerdi insanın bedenini hele psikolojisini? İnsan, dilinin ve kalbinin esiriydi. Yazık. Yemeklerini bitirince kimisi hızla abdeste girişti. Namazda gözü olmayanlar, çamların dibinde gözlerini dinlendirdi. Oduncu da ardına sıralanan dört arkadaşıyla kıldı namazı. Evi düşündü. Daha dönmesine epey vardı. Son sünnette düşünceleri kesildi. Selamı verdi. Haydi, dedi. Erken bitirirsek belki erken bırakırlar bizi.
Kaldıkları yerden bismillahla yeniden başladılar. Ellerine tabii ki tükürdüler. Tükürüğün güce katkısı yadsınamazdı. İçlerinden biri, görece daha acemi olanı kesim sırasını bozmuş, başka çamı baltalamaya başlamıştı. Arkalarda da olduğundan fark edilmedi diğerlerince. Ta ki ağaç devrilmeye başlayana kadar. Yıkılırken baktı ki oduncunun olduğu yana doğru yıkılıyor, var gücüyle bağırdı çekil ağa, diye. Oduncu arkasını döndü ki ona doğru geliyor çam. Kendini attı geriye. Bereket ki kurtuldu. Lakin öncülerden biri oduncunun çamın altında kaldığını sandı. Diğer öncülerin yanına bin telaşla ulaştı. Esmer siması korkudan bembeyaz olmuş öncüyü gören diğerleri telaşlandı: Ne oldu ağa, dediler. Ne bu hâl? Belesin köyünden gelen oduncu, koca bir çamın altında kaldı, diye sesi titreyerek anlattı öncü. Vallahi adam ikiye bölündü.
Diğerleri birbirleriyle bakıştılar. İşçilerin herhangi bir sigortası yoktu. Devlet yaptırmayı tembihliyordu ama bu tembih kesim dağına ulaşmamış olacaktı. En iyisi ses çıkarmayalım, dediler. Usulca götürür köyüne, gömeriz. Karısı uşağı varsa da üç beş lira sıkıştırırız ellerine. Kapanır gider. Fakat arkalarında onları dinleyen oduncunun köylüsünü fark etmediler. Usulca ayrıldı oradan adam. Arabasına atladı. Korkuyla köyüne sürdü. Köyün meydanına varınca pinekleyen üç beş ihtiyarı, köyün aylak gençlerini etrafına topladı. Vücudu zangır zangır titriyordu. İhtiyarlardan biri diğerine dönüp: Buna ne olmuş? Zaten delimsekti. İki gün odun kesti, yorgunluktan hepten gitmiş kafası deyince onları duyan adam: Benim gördüklerimi görseniz, duyduklarımı duysanız zaten gelmiş ecelinize daha erken teslim olurdunuz be hey iki ayağı da çukurdalar, diye tersledi onları. İhtiyarlar sustular. Ecellerini hatırlamak hoşlarına gitmedi. Gençler merakla sordular: Ne oldu ağa, desene artık. Ne olacak daha, girizgâhıyla başlayan adam kesimde oduncuya dair duyduklarını, görmediği hâlde gördüklerini anlatmaya başladı. O böyle anlatırken fonda sanki en kan revan en testereli bıçaklı korku filmlerinin gerilim müzikleri çalıyor gibi oluyordu. Ne olacak daha, oduncu yok mu oduncu, hani iki yıl önce evlenen, hah onun üstüne çam çevrildi. Adam ikiye bölündü. Gözlerimle gördüm. Öncülerden birinin dediğine göre vücudunun derisini sıyırmış almış çam. Hem bölünmüş hem derisi soyulmuş gitmiş. Ben köye haber edeyim önden diye atladım arabaya geldim. Daha olay sıcak. Şaşırmayın, şok olmayın istedim. Vah zavallı karısı vah. Ne hâle gelecek şimdi? Hanıma deyim de gitsin yavaş yavaş desin.
Yaşlılar ve dahi delikanlılar, oldukları yerde kalakaldılar. Gözlerinin önüne getirdikleri manzara, bulundukları meydana da zamana da kan kokusu salmıştı. Gençlerden biri tükürdü sol yanına içi bulanınca. Haberi getiren, evine vardı. Karısına, meydandakilere anlattığının bin katı daha fazlasını anlattı. Kadın dizlerine vura vura oduncunun evine ulaştı. Kadın, mutfağında usul usul akşam yemeğini pişiriyordu ki bin velveleyle gelen köylüsünün sesiyle irkildi. Hemen dışarı seyirtti. Vay komşu, vah genç gelin diye başlayan habercinin karısı öyle bir anlattı ki oduncunun başına gelenleri, kadın olduğu yere yığılıverdi. Haberci, baktı ki kadın yerde yatıyor; kendisinden bin beter hanımına kızdı. İnsan böyle mi verir kara haberi a akılsız, diye dürtükledi. Köylü toplandı evin önüne. Kara haber yarım saate kalmadan köyün itine bile ulaştı. Evin önünde toplaştılar. Bu böyle olmaz dediler. Cenaze gelmedi. Gidip almak lazım. Oduncunun hanımı ayılıp ayılıp bayılıyordu. Kendini toparlayıp: Gidip alalım zavallımı, dedi inleyerek. Kalmasın tozun toprağın arasında. Konvoy oluşturup dağın yolunu tuttular.
Oduncu ve arkadaşları her şeyden habersiz kesime devam ediyordu. Bir aralık arkalarına baktılar ki öncüler de arabaları da ortalıkta yok. Ellerini ovuşturdu bir tanesi: Ağa, dedi oduncuya. Sen bizden hem tezsin hem gençsin. Şunlar hazır ortalıkta yokken semaver mi alıp gelsen? İflahımız kesildi vallahi. Oduncu başta gönülsüz dursa da ikna oldu. Tamam be, dedi. Madem onlar kaçtı. Ben de az kaçayım. Hem baltanın ağzı yamuldu iyice, bileğiye tutayım. Yarım saate kalmaz dönerim. Aldı eline baltasını, düştü yola. Hay yaşalarla uğurladılar. İşlerine döndüler neşeyle.
Oduncu, arabasının yanına varınca cebine davrandı. Lakin anahtarı bulamadı. Diğer ceplerini de yokladı. Anahtar yoktu yerinde. Kesim yerinde düşürmüş olacaktı. Kızdı kendine. Bari kenara koyaydın akılsız, dedi. Geri dönmeye de erindi. Ana yola iki dakikalık mesafedeydi zaten. Şuradan köye giden bir arabayı çeviririm, diye düşündü. Gençlerden biri de bir bardak çaya bırakır elbet. Yol kenarına vardı. Bekledi biraz. Gelen giden olmadı. On dakikaya kalmadı, araba gürültülerini duydu. Baktı ki gelin konvoyu gibi peş peşe arabalar geliyor. Dikkatli bakınca köylülerinin olduğunu anladı. Sevinçle el etti. Hay Allah, dedi. Hayırsız iş ettik ama yine de Allah misliyle araç yolladı. Merhametine kurban olduğum, dedi başını göğe çevirirken. En öndeki araç, habercininkiydi. İçinde oduncunun karısı da vardı. Haberci baktı ki ikiye bölündü dediği köylüsü, elinde baltayla yol kenarında arzıendam ediyor. Korkudan ne edeceğini bilemedi. Direksiyonu bir sağa bir sola kırdı. Daha adama varamadan zınk diye durdurdu. Karısı niye durduk, hadi be adam kadın fenalaşıyor diye çeneye başlayınca adam başıyla işaret etti önünü. Kadın baktı ki ölü dedikleri oduncu elinde baltası sevinçli sevinçli bunlara bakıyor, çığlık atıp bayıldı gitti. Oduncunun karısı da kocasını karşısında görünce ne edeceğini bilemedi. Zaten yarı baygındı, o da hepten bayılıverdi. Haberci de iki baygın kadınla ne edeceğini bilemedi. Dörtlüleri yaktı. U dönüşü yapıp köy yoluna geri döndü. Onu takip eden diğerleri, ne olduğunu başta anlamadıysalar da sonradan fark ettiler ki oduncu hortlamış elinde baltasıyla gülerek bunlara bakıyor. Nasıl gazladıklarını bilemediler. Hortlamış oduncunun yanından U dönüşü yaparken kornalarına uzun uzun bastılar korksun da uzaklaşsın diye. Tozuta tozuta köy yoluna düştüler.
Oduncu elinde baltasıyla kalakaldı. Ne olduğunu anlamadı. Baktı ki bu iş böyle olmayacak, tembellik etmeyip kendi arabamla gideydim şimdiye elli kere varmıştım, diye dövünerek kesim yerine geri döndü. Oduncunun eli boş döndüğünü gören işçiler: Nerede ağa semaver, diye diklenince: Semaveriniz batsın, diye tersledi oduncu. On kadar arabanın bir teki bile durmadı. Köylüm olacaklar bir de. Gidin evinizde için, deyip bir çama küt diye indirdi baltasını. Tam on kez art arda vurdu. Kafasının içinde kocaman bir boşlukla. Bunlar niye geldiler niye durmayıp geri döndüler, sorusunu sora sora. Hem de karısını da görür gibi olmuştu arabanın tekinde. Hayretle savurdu baltasını. Hortlak olduğunu bilmeden. Diğerleri de söylenerek işlerine döndüler. Buruklukla savurdular baltalarını. Yanlarında bir hortlak olduğunu bilmeden.