Hürriyetin Manzarası

Pınar Civelek

Aynı dünyada, aynı coğrafyada farklı gökyüzüne baktık. Kimileri yıldızlı gece tablosunu huzurla izlerken biz roketlerin raksını korkuyla izledik. Turuncudan, sarıdan en çok da kırmızıdan nefret ettik. Ama sonra yüzlerce mücahit geldi. İçlerinden biri çıktı Ömer dedik. Biri daha çıktı Selahaddin dedik. Sonra bir diğeri çıktı Allah'ın kılıcı dedik. Niceleri çıktı Fatih dedik, Yavuz dedik. Her biri kalkan oldu mazluma. Ateş oldu zalime. Yıkılan evleri, yıkılan hayatları umutlarla beraber inşa ettiler.

Ve o ilk aylar… Güneşin batmaktan korkmadığı ilk aylar. Soğuğun sıcağa döndüğü ilk aylar. Turuncunun, sarının ve kırmızının tekrar sevildiği ilk aylar. Yeniden doğuşun ilk ayları, esaretten kurtuluşun ilk ayları…

***

Artık evimizin penceresi açık. Feryat sesleri, bomba sesleri gelmesin diye eskiden kapatırdık. Şimdi onlar yok. Sokaklarda oyun oynayan çocukların sesi var. Bülbül gibi şakıyan kargaların sesi var. Yeni işlerine yetişmeye çalışan insanların sesleri var. Ben de onlardan biriyim. Adım Ahmet. İnşaat ustasıyım ve işim çok. Bir şehri, bir ülkeyi yeniden inşa ediyoruz. Önce Kudüs'ü inşa ettik. Şimdi Gazze'yi. Hızlıyız çünkü alacaklıyız. Ve artık umutluyuz. Acımız taze lakin yüz yıl geçse yine taze kalacak. Unutulan hatırlanır ya da hatırlatılır. Hatırlatan acı verir. Bu yüzden unutmamak en iyisi.

***

O vakit… Ezan sesi. Dünyada huzuru yaşatan bir ses. Esaretten sonra şehirde ilk duyulduğunda insanları olduğu yere çöktürüp ağlatan bir ses. Kıyamet kopmuş da cennete gitmişiz gibi bir ân. Hangi ses bu sesten daha özgür olabilir? İnşaat devam ederken ezan okunması sebebiyle işe ara verip yeni yapılan camide namazımızı kıldık. Tüm saflar doluydu. Dükkânını kapatıp gelenler, yoldan geçenler… Herkes buradaydı.

Korku yok, endişe yok. Huzur var, güven var. Kısıtlama yok. Özgürlük var. İstediğimiz gibi dinimizi yaşayabiliyoruz. Bayrağımızı göndere çekip altında gölgelenebiliyoruz. Çokça tekbir getirip salavat çekebiliyoruz.

Ektiğimiz tohumlar büyüyüp fidan olabiliyor.

Çok çalıştığımız için karanlık çökmeden eve dönemiyoruz. Artık karanlıktan da korkmadığımızdan eve sükûnetle varabiliyoruz. Eve varınca yorgunluktan oturduğum yerde uyuyakalabiliyorum. Yine öyle bir gün geç vardım eve. Önce biraz pencereden bakıp şehrin gece manzarasını izledim. Kudüs penceremde manzaram olmuştu. Hem gecesiyle hem gündüzüyle. Lâkin esaretten kurtulmuş olsak da sokaklar gece vakitleri işinden dönenler hariç çok dolu sayılmazdı.

Ocağı kontrol edip yatağıma yattım.

***

Kâbustan uyandım. Beş ay önce gözümün önünde ölen kardeşimi gördüm. O günleri tekrardan yaşadım. İçime bir korku çöreklendi. Ama tez kurtuldum. Elimi yüzümü yıkayıp işime doğru yol aldım. İşim ikindiden sonra bitince Kudüs'e geri döndüm. Aksa'nın avlusuna girdim. Çöktüm bir ağacın dibine. Avluda çift kale maç yapan çocukları izledim. Benim gibi bir köşede oturanlar, kitap okuyanlar, Kur’ân okuyanlar, sohbet edenler, namaz vaktini bekleyenler; Aksâ'nın en güzel misafiriydi. Ben de namazlarımı Aksâ'da edâ edip evime döndüm.

***

Sıcak bir yatak, kuş tüyünden hafif bir yastık. Huzurlu bir uyku. Fakat ne yazık ki o gün de bir kâbusla uyandım. O günü, eşimi kaybettiğim günü gördüm rüyamda. Uyandığımda nabzımın hızlandığını, endişenin damarlarımda gezindiğini hissetmiştim. Lâkin daha önce yaşadıklarımızın bir yansımasıdır diyerek kendimi telkin ettim. Nabzımı normale döndürmek zor olmadı. Yeni inşaat için yola koyuldum. Bu ve bundan sonraki günler aynı seyirde devam etti. O günden sonra kâbus görmedim ta ki kurtuluşumuzun on ikinci ayına kadar. Son ay her gün kâbus gördüm. Ve bu kâbuslar daha öncekilerden farklıydı. Önceden ölmüş kardeşimi, eşimi görmüştüm. Fakat şimdi yeni tanıştığım arkadaşımın canice öldürüldüğünü, şehirde tekrar bombaların patladığını, her yerin ve her şeyin alevler altında kaldığını gördüm. Bu sefer kendimi telkin de edemedim teskin de. İşe yüzüm asık gittim. İçimdeki tedirginlik bir ân olsun yakamı bırakmadı. İnsanlara baktım gülüşüp şakalaşıp mutlu mesut işlerine devam ettiler. Eve döndüğümde artık karanlık da korku vermeye başladı. Koşarak eve girdim. Oturdum koltuğa. İstemsizce ileri geri sallandım. Ve bir ses. O korktuğum ses. Beni istila eden korku titrememe sebep oldu. Bir sağa bir sola. Patlama sesleri. Pencereden yüzüme vuran ışıklar. Ve sonra bir insan sesi:

“ Sizi korkuttuğumuz için özür dileriz. Bugün özgürlüğümüzün birinci yılı. Geçmişin izlerini ancak gelecek ile silebiliriz. Ve bundan sonra artık yüksek desibel bir ses duyduğunuzda onun bomba değil bir havai fişek olacağını düşüneceksiniz.”

Bedenimden bir akım geçti gitti. Şüphe tohumları kurudu. Derin bir nefes aldım. Koltuktan kalkıp pencereden Kudüs’ü izledim. Havai fişeklerin patladığı Kudüs manzarasını.