Ayşe'nin Masalı

Fatma Dursun

AYŞE’NİN MASALI

Bir dua, bir dilek, bir masal

Özgür Dünya, Özgür Kudüs, Özgür Doğu Türkistan

Küçük Ayşe dedesinin kervanıyla 40 gün 40 gece yol almış kum savurmuş Kudüs’e gelmişti. Merakı hiç dinmemiş yolculuk boyu huysuzlandığı olsa da sonunda binbir gece masalları gibi her gece dedesinin anlattığı Kudüs’e dedesinin ifadesi ile Kutsal Topraklara gelmişti. Ayşe rüyalar görürdü. Kudüs’ü görürdü. Her gece masallar anlatan dedesi kimi zaman heyecanlanır, kimi zaman hiddetlenir, kimi zaman hüzünlenirdi. Anlattığı masallarla duyguları coşardı. Ayşe koca dedesinin heyecanına kapılırdı.

Küçük bir otağda yaşıyorlardı. Küçük bir boydular. Sulak ve otlakları bol olmasada yeterdi. Otağları ipek yolunun sonunda yer alan Urumçi civarındaydı. Otağları kışın sıcak yazın bir hayli serin olurdu. Dedesi sürüleri otlatırken küçük Ayşe onun peşine takılırdı. Şafak sökmeden dedesi namaz hazırlığına başlardı. Küçük Ayşe de uykusunu almış olup hızla uyanırdı. Dedesinin abdest suyunu dökerdi. Dedesi namazını kılarken Ayşe de onu izlerdi. Bazen seccadesinin ibiğini düzeltir bazen tesbihini boynuna dolardı. Dedesi namazını bitirip elini uzattığında Ayşe kolye yaptığı tesbihi hemen çıkarır uzatırdı. Dedesinin söylediklerini dili döndüğünce tekrar ederdi. Ardından dedesi ellerini kocaman göğe doğru açar yukarıdan bir şeyler isterdi. Yani Allahtan isterdi. Ayşe de küçük ellerini yukarıya doğru açar lezzetli yiyecekler, pazarda gördüğü süslü tokalardan, çarıklardan isterdi. Bunları sesli dediği zaman dilekleri olurdu. Allah’ım akşama bir koyun yemek istiyorum derse akşama dedesi bir koyun keser, ayağından ters asar, kanını süzer, dersini yüzer akşama yapardı. O yüzden Ayşe Allahtan sesli sesli isterdi. Dualar bittikten sonra dedesi abasını giyer değneğini eline Ayşeyi yanına alır koyunları önüne katardı. Dağ bayır otladıktan sonra su kenarına otururlardı. Dedesi abdest tazeler Ayşe suyunu dökerdi. Dedesi namazını kıldıktan sonra tesbihini çeker duasını ederdi. Ayşe’nin sesli sesli ettiği dualara kulak verirdi. Öğle namazından sonra biraz atıştırır sonra gölgeliğe çekilir kestirirdi. Her şeyiyle aynı davranmaya çalıştığı dedesine burada uymazdı. Dedesi kestirirken o da kuzularla oynardı. İkindi vaktinden sonra yavaş yavaş otağın yolunu tutarlardı. Akşama otağa vardıktan sonra vakit geçirmeden kılıp ardına yemek yerlerdi. Yemekleri bitmeye yatsı gelirdi. Son kez dedesinin abdest suyunu dökerdi. Yatsı bir hayli uzun sürer Ayşe beklerken dedesini biraz sıkılır sonra hayallere dalardı. Bu hayallerden dedesinin elini tesbih için uzatmasıyla uyanırdı. Tesbihi uzatır tekrarlamaya çalışırdı. Kendisi içinde bir tesbih isterdi. Pembe cam boncuklusundan. Pazarda hiç görmemişti ama illaki vardı. Çünkü insanın kalbine düşmezdi olmasaydı. Şimdi ateşin başında dedesinin masallarını dinleme vaktiydi. Ayşe’nin en heyecanlı olduğu zamandı. Dedesi ona kutsal toprakları anlatırdı. Kudüs’ü anlatırdı. Ne kadar güzel, ne kadar huzurlu olduğunu. İnsanlar orada çok çok mutluymuş. Asla hasta olmazlarmış. Her mevsim göklerden rahmet yağarmış. Ayşe’nin en sevdiği ise ilkbaharda çiçekler yağarmış. Her gün şenlikmiş. İsteyen istediği kadar gülermiş. Kahakahalar birbirine karşı kimse bundan şikayetçi olmazmış. Hem de kalabalıkmış. Çeşit çeşit insan varmış. Çeşit çeşit dil, din, ırk varmış. Hayvanlarda varmış orada. Karınları tok sırtları sıcakmış. Cinler, periler de varmış. Hepsi Rahmanın merhameti ile korunurmuş. Herkes hep birlikte mutlu mesut yaşarmış. Ayşe her gece bunları dinlerken uykuya dalmadan Kudüs’e gitmeyi dilermiş.

Dedesi pek büyük adamdır. Oğlu ölmüş, gelinini ailesi geri almış torunu ile yapayalnız kalmış. Ama onu bu yıldırmamış. Çünkü Ayşe atası uçmağa gitmiş anası yurduna göçmüş olsa da çocukluğuna tutunmuş. Dedesi rahmandan gelen merhameti hep yüreğinde taşımış. Ayşeyi de başının üstünde taşımış. Ayşeyi yanından ayırmamış. Ne biliyorsa öğretmeye çalışmış. En önemlisi her şeyi merhameti ile müslümanlığı ile insanlığı ile ona örnek olmaya çalışmış. Rahman, Rahim, Adl, Hak, Alim Allah’ın bu adlarını hep yüreğinde taşımış. Ayşeninde yüreğinde olması için dua etmiş, yol göstrmiş. Yetim, öksüz bir garip olan torunu ondan isteyemez diye çok korkmuş. Dualarını sesli sesli etmiş ki Ayşe de sesli sesli etsin. Ayşe’nin sesli sesli ettiği duaları gücü yettiğince yapmış. Ama o pembe boncuklu tesbihi bir türlü bulamamış. İpek yoluna hayli yakın olan otağlarından ara ara pazara gider gelen kervanlardan pembe boncuklu tesbihe bakarmış. Bir gün bir satıcı ona ipek yolu ile Kudüs yolunun kesiştiği bir yerde bir satıcının sattığını söylemesi üzerine dedesi orayı gitmeye kafayı koymuş. Bak Allah’ın işine demiş iki dileği de olacak garibin diye sevinmiş.

Son günlerde vakitlerin düzeni aynı kalsa da koyunları otlatmaya çıkmıyorlarmış. Ayşe bundan hoşlanmadığı için dedesi ne olduğunu sormuş. Yolculuğa çıkacaklarmış. Kııırk gün kıııırk gece sürecek bir yolculuğa. Kutsal topraklara Kudüs’e gideceklermiş. Yatsıdan sonra tüm çantaları atın üstüne yüklemişler. Geceden kafilenin yanına yolculuğa çıkmışlar. Ayşe uyuduğundan sadece ata bindiğini hatırlıyor. Uyandığında şafak sökmek üzereymiş. Her yerde insanlar koşuşturuyor hazırlanıyorlarmış. Bir sürü atın yanında develer de varmış. Tüccarlar, seyyahlar, dervişler, hacılarla birlikte kafile yola çıkmış. İpek yolunu takip ettikleri bu yolculukta neler neler olmuştu. Sonunda ipek yolu ile Kudüs yolunun kesiştiği yere gelmişlerdi. Buradan seyyah ve tüccarlar yollarına devam ederken dervişler, hacılar, dedesi ve Ayşe Kudüs’e doğru yol aldı. Kırk gün kırk gecenin sonunda Kudüs’ün önüne geldiler. Şehrin kapısı sonuna kadar açıktı. Sabah saatlerinde güne başlayan şehir çok kalabalık ve hareketliydi. Ayşe ilk defa bu kadar çok insan görüyordu. Özellikle de bu kadar çok taştan yapıyı ilk kez görmüştü. Büyülenmişti. Her yere bakmaya çalışıyordu. Dedesi elini bıraksa kaybolup giderdi. Kafile dağıldı. Dedesi ve Ayşe cami avlusuna oturdular. Vaktin geldiğini anlayan Ayşe dedesinin abdest suyunu dökmek için hazırlanırken dedesi şadırvanı işaret etti. Oradan sular akıyordu. Dedesi abdest aldı. Cuma günü olduğundan cuma namazı kılınacaktı. Köşeye oturdu. Yanına da Ayşeyi oturttu. Ayşe ilk defa bu kadar kalabalığın namaz kıldığını görüyordu. Namaz bittikten sonra dedesi ellerini açınca Ayşe de ellerini açtı.

-Teşekkür ederim Allah’ım, dualarımı kabul ettiğin için. Bir de pembe cam boncuklu tesbih istiyorum. Amin

Camiden çıktılar. Kudüs’ün sokaklarını gezerken uzun siyah cübbeli, boyunlarında uzun kolyeleri olan, ellerinde mum olan adamlar sesli güzel bir ilahi okuyorlardı. Ayşe onlara baktı. Onlarda çok mutlu ve huzurlu görünüyorlardı. Kudüs’ü dolaşmaya devam ettiler. Dedesi her tezgaha ısrarla bir şeyler soruyordu. Ayşe insanlara bakmaktan dedesinin neyi bu kadar inatla aradığını düşünmedi. Yine bir tezgaha yaklaşmışken kafasında tuhaf bir şapkası olan kulaklarının iki yanında birer tutam saçı olan bir adamın tezgahına yanaştı. Onunla da konuşmaya başladı. O bizi başka bir dükkana gönderdi. Ama yol uzakmış o yüzden bize çay ikram etti. Onun dükkanında biraz dinlendikten sonra devam ettik. Herkes çeşit çeşit giyinmişti. Kim kimdi bilemedi. Onun otağsında gördüğü insanlara, kıyafetlere alışmıştı. Şimdi çeşit çeşit kıyafet, insan, renkler vardı. İnsanların renkleri, yüzleri, saçları, kıyafetleri hepsi birbirinden farklıydı. Ama Kudüs sokaklarında, pazarlarında birbirlerini anlıyorlardı. Uzun uzun sokakları yürüdükten sonra bir dükkandan içeri girdiler. Her şey vardı. Çok karışıktı. Kilimler, şapkalar, kumaşlar, kıyafetler, takılar, kitaplar. Dedesi Ayşenin dükkanda dolanması için elini bıraktı. Ayşe her yerini her şeyi inceledi. Dokundu. Küçük ayakları bir oraya bir buraya gidiyordu. Gözleri her yere bakmak istiyordu. İşte o an Alaaddin’in lambasını gördü. Dedesi hep anlatıyordu. Bir dilek tuttu. Bu lambanın onun olması için. Sonra lambayı alıp hemen dedesine koştu.

-Dede bak Alaaddin’in lambası

Dedesi güldü. Ayşe’nin elindeki gaz lambasını alarak onu da paketletti. Yavaş yavaş kaldıkları hana döndüler. Kaldıkları odanın balkonundan Kudüs’ü izlediler. Her yerde renkli lambalar yanmış şehir karanlığın içinde mücevherler gibi parlıyorddu. Ayşe tekrardan büyülendi. Uyumadan önce Ayşe duasını etti. Ardından başucundaki lambasına baktı. Ovaladı ve dileğini tuttu. Uykuya daldı. şafak sökmeye uyandığında camiinin yolunu aldılar. Dedesi namazını kıldı. Ayşeye elini uzattığında Ayşe dedesinin tesbihini verdi. Dedesi gülümsedi. Cebinden çıkarttığı pembe cam boncuklu tesbihi Ayşe’nin eline verdi.