Vakit namazını bekleyen dedelerin etrafında koşturan çocuklar avluda belirli yörüngede dönüyorlardı. Kuş cıvıldamasını andıran sesler göğe doluşurken kuşlar kıskanıyordu bu sesleri ve daha da hızlanıyordu kanat çırpışlar. Kubbetüssahranın kubbesine gölgeleri düşerken Allahuekber nidaları çocukların şakımalarına karışıyordu. Fırçasını eline alıp saadetin sarısına dokunduruyor ve sonra havanın rengini kırıyor. Bakıp şöyle bir derin iç çekiyor. Göğsü genişliyor.
Kâh hızlı adımlar kâh yavaş adımlar kıble kapısından içeri giriyor. Avluda kalan tek tük çocuklar koşturmaya devam ediyor. Tenleri toprak kadar kahve. Gözleri kiminin kömürden kiminin altından.
En ince uçlu fırçasını aldı. eline. Kıble kapısının üstündeki ayeti kerimenin harflerini ince fırçasıyla çizmeye başladı. Avlunun sağ tarafında seyyar satıcı arabası dikkatini çekti. Elma şekeri satıyordu fakat adam yoktu başında. Büyük bir kâğıda ‘Namazdayım, geleceğim’ yazmış bırakmıştı. Bir başka kâğıtta da ‘5 şakel’ yazıyordu. İnce uçlu fırçası tablonun sağına, avluna dokundurdu. Küçük bir seyyar satıcı arabası çizdi hemen. Nar kırmızısından elma şekerleri. Arabanın başına geçen sarı saçlı kız çocuğunu da ekledi tabloya. Pembeden elbisesi. Kırmızı terlikleri. Kocaman gülüşü.
Ayeti kerimeyi yazmaya devam etti. Cemaat dağılmaya başladı. Dedesine babasına kavuşmuş çocukların elma şekeri almak üzere onlara umutla bakışlarını kayda aldı ve ayeti kerimeyi nakşederken tabloya huzurunun da tabloya geçtiğini hissetti. Dün pazardan aldığı haki yeşili fistanı annesine gösterdiğinde annesinin yüzündekinin onda hissettirdiğiyle benzer şeydi şimdi hissettiği. Şimdi de bu çocuk şakımaları…
Bir turist kafilesinin avluya girdiğini görüyor. Avrupadan geldiklerini düşündüğü bu kafileyi izliyor. Rehberin anlatımını dinliyor. İngilizce biliyor. Rehberin anlattıklarını bir bir onaylıyor. Böylesi doğru anlatım onu şaşırtıyor ama geri kalmıyor çiziminden. Namaz molasından sonra kıble kapısı tarafındaki ayeti bitiriyor gün batana değin.
Ta ki akşam ezanı okunurken avlu kalabalıklaşıyor. Gelen herkesi sığdıramıyor tabloya. Fırçasını bir kenara bırakıp insanları izlemeye koyuluyor. Herkesin yüzüne bakıyor. Kimsenin yüzüne bakmaktan korkmuyor. Herkesten öylesine emin. Tek bir yüz bile yok tebessümü eksik. Yüzüne geniş bir gülümseme yerleşiyor. Derin bir iç çekiyor. Tablosunu öylece bırakıp namaza gidiyor. Camiden alıp tabloya ekleyecek birçok şeyi olduğunu düşünerek. Bakanın göreceği birçok şey.