Allah Cezanı Versin Hızır

Emine Ecran Şenel

Ben bir garip keloğlan değildim ama ben bir gariptim. Dünyanın kahrını çekmeye gelmiş bir garip. Zaten dünyanın kahrını ancak garipler çeker. Yakarsa dünyayı garipler yakar diyen yanlış demiş. Yakarsa dünya, garipleri yakar. Beni de yaktı, yordu, bitirdi dünya. Ne istesem olmadı. Elimi nereye attıysam kurudu. Yönümü neye çevirsem bana ardını döndü. Okumaya aklım yetmedi, iş tutmaya fikrim yetmedi, eş bulmaya gönlüm yetmedi. Benim soyum olsa olsa tıkandı babaya dayanıyordur. Vermeyince Mabut neylesin Sultan Mahmut.

Kırkıma geldiğimde anamın babamın yanına sığmaz oldum. Ne evim vardı ne ocağım. Ne işim vardı ne eşim. Girdiğim her işten en geç üçüncü gün bir bahaneyle kovuldum. Evlensem mi diye aklımın ucunun köşesinden geçirdiğim her kadın ya evli çıktı ya nişanlı. Baktım böyle olmayacak düşündüm taşındım. Bu hâlime nasıl nereden çâre bulabilirdim? Aklıma süper bir fikir geldi: Hızır'ı bulmak. Evet, Hızır’ı bulacaktım ve beni bu durumdan kurtarmasını isteyecektim. Başladım aramaya. Tüm camileri gezmeye başladım. Olsa olsa camilerde olur diye. Her dilenciye para verip muhabbet kurmaya çalıştım belki Hızırdır diye. Önüme gelen herkesten dua istedim Hızır yoldaşım olsun, diye. Bir Cuma hutbesinde hocadan duydum ki Musa (as), Hızır’ı bir deniz kenarında bulmuş ben de hergün sahile gidip geleni gideni gözetlemeye başladım. Yoktu Hızır. Bulamadım. Hızır’ı aramaktan başka işe bakamaz oldum. Babam da kızdı, bana para vermez oldu. Konuya komşuya bakkala çakala borçlanıp durdum. Yine borç istemek için bakkala gittiğim bir gün bakkal sinirlendi ve beni dövmeye başladı. Tekme tokat Allah ne verdiyse girişti. Ağzımı gözümü bir güzel dağıttı. Bakkal beni dövmekten ben de dayak yemekten yorulunca çıktım, biraz yürüyüp bir kaldırıma oturdum. Ağlamak istedim. Elimi yüzüme kapattım, gözlerimi sıktım, ühü ühü dedim, ııı’ dedim, olmadı. Ağlamayı da beceremedim. Gözyaşlarım bile tıkalıydı demek.

Ulan Hızır, senin yüzünden düştüğüm şu hâllere bak derken birisi dokundu omzuma. Kafamı kaldırıp baktım, ak sakallı bir adam dikiliyordu tepemde. “Anlat,” dedi. “Ben Hızırım,” demedi de ben anladım Hızır olduğunu. Ak sakalından, nur yüzünden, pejmürde giyiminden anladım. Tam Hızır gibiydi. Bir de sanki şakaklarındaki çizgilerde Hızır yazıyordu. Ne bileyim, anladım işte. Bir bir anlattım dertlerimi. İşsizliğimi, tembelliğimi, çalışmayı sevmediğimi, emir altına girmek istemediğimi, başarısızlığımı, parasızlığımı, yediğim kazıkları, milletin gözündeki beş para etmezliğimi, her şeyi anlattım. Sonra dileklerimi sıraladım “Bol kazançlı, iyi bir işim olsun. Paraya para demeyim.” dedim. Bir tane kırmızı ferrari istedim. Dır dır etmeyen, bir dediğimi iki etmeyen, bana bebekler gibi bakan bir karım olsun istedim. “Öyle çok güzel olmasına gerek yok,” dedim. Güzel kadın havalı olur bir de onun havasıyla uğraşmayım diye düşündüm. “Kazık atmayacak dostlarım olsun. Çok havalı oluyum. Güneş gözlüklerim olsun. Herkese gözlüklerin üstünden bakayım ve herkes bana imrenerek, ağzı açık baksın.” dedim. Bir de Fenerbahçe şampiyon olsun istedim. Ulan, sanki canını istedim. Kaşlarını çattı. Elini havaya kaldırdı. Bakkal gibi o da beni dövecek sandım. Kendim isakındım. Tuttu kolumdan çekti.

Allah cezanı versin Hızır. Yanlış anlama, beddua etmedim. Beddua etseydim Allah belanı versin derdim. Cezanı versin demekle yaptıklarının karşılığını versin demek istedim. Versin de gör bana neler çektirdiğini. Ulan nereden çıktın karşıma bee? Allah cezanı versin Hızır. Bu pervaneyi ateşten kurtar dedim, getir yanardağın tepesine de koy demedim. Ne halt yiyeceğim ben şimdi burada? Her geceyi Kadir, her geleni Hızır bilmenin bedelini böyle mi ödeyeceğim? Bileydim her önüme gelenden “Hızır yoldaşın olsun” diye dua alır mıydım? Kul bunalmayınca Hızır yetişmezmiş. Yetiştin de ne oldu? Ben bunalmaz olaydım, sen de yetişmez olaydın Hızır.

Hızır kolumdan çekince ayağa kalktım. Hemen boynuna sarıldım. “Sonunda geldin Hızır’ım,” dedim. Hüngür hüngür ağlamaya başladım. Gözyaşlarımdan başlamıştı Hızır hayatımdaki tıkanıklıkları açmaya. Sonra Hızır da bana sarıldı. Yani ben sarıldı sandım. Kollarını belime dolayıp sıktı beni. Neredeyse kemiklerim bibirine geçecekti. Ulan öyle mi sıkılır vicdansız Hızır. Beni kucağına alıp bir arabaya bindirdi. Araba da arabaydı hani. O güne kadar böyle lüks bir arabanın yanından bile geçmemişimdir. Bastı gaza Hızır. Gaza basınca sanki uçtuk. Gelip bir dağın tepesine konduk. Dağ ki sanırsın yanardağ. İçinde fışkırmaya hazır lavlar vardı sanki. Arabadan iner inmez ayaklarım yandı. Geri binecektim Hızır hemen kapıyı kapattı. Elime bir tesbih tutuşturdu. Öyle bildiğiniz tesbih değil. Kocaman. Ben deyim on milyon boncuklu siz deyin beş milyon. “Otur ve tesbih bitene kadar Allah ism-i şerifini zikret,” dedi. Şaşırdım “Oğlum, senin o dediğin başka hikâyeler için geçerli. Mecnunlar için yani. O, ben değilim. Bir yanlış anlaşılma oldu herhalde. Ya da teknik bir hata.” dedim. La Havle, der gibi kafasını çevirdi. “Bu tesbih elimi yakıyor, yer de çok sıcak ayaklarım yanıyor. Hani diyorum ki sistemini yeniden bi’ tarasan. Beni geri göndersen memlekete.” dedim. Kabul etmedi. Ters ters baktı bana. Sandım ki dövecek. Kendime acındırıp ikna etmeye çalıştım “Günlerce burada açlıktan ölürüm ben Hızır. Tamam, para, pul, iş, güç istemiyorum. Bir ferrari yeter. Bir de Fenerbahçe şampiyon olsun. O da mı kabul değil?” dedim Kabul etmedi. Atladı arabasına çekti gitti. Allah cezanı versin Hızır.

O gidince sağa baktım, sola baktım, aşağı baktım, yukarı baktım. Oradan kurtulmam imkânsızdı. Belki sesimi duyan olur diye bağırdım “İmdat! İmdaaat!” Kimse duymadı. Başka çarem olmadığını anlayınca başladım zikre. Allah Allah Allah Allah ALLAH ALLAH ALLAH ALLAHALLAHALLAHALLAH… kaç gün kaç ay geçti bilmiyorum Ne acıktım ne susadım Kendimde bile değildim. Yalnızca Allah. Tesbihin bitiş noktasına geldiğimde bir el dokundu omzuma. Baktım Hızır. Beni almaya geldiğini anladım Ayağa kalktım. Tesbihi iade ettim. “Eee nerde benim ferrari,” dedim. Kafasıyla yürü işareti yaptı. Onun arabasına doğru yürümeye yeltenmiştim ki birden ayağıma çelme taktı. Dağdan aşağı yuvarlanmaya başladım. Taşlara kayalara çarpa çarpa yuvarlandım. En son kafamı bir taşa çarptığımı hatırlıyorum. Allah cezanı versin hızır.

Gözümü açtığımda hastanedeydm. Kafam sarılıydı. Başımda anam vardı. Ben gözümü açtım diye sevinçten ağlamaya başladı. “Ne oldu bana ana” diye sordum. Düşmüşüm. Beyin kanaması geçirmişim. Yoğun bakımlarda kalmışım.Aameliyat olmuşum. O ak sakallı adam zamanında yetiştirmeyeymiş ölürmüşüm. Öyle dedi anam. “Yaa yaa” dedim. “Nerde o” diye sordum. “Gitti,” dedi annem. Ortadan kayboldu bir anda. Hızır mıymış neymiş? “Ya yaa” dedim. Doktor geldi, kısa bir muayenenin ardından “Var mı bir isteğin,” diye sordu. “Bir ekmek arası döner olsa da yesek doktor,” dedim. Güldü doktor “Bir süre yediklerimize dikkat ediyoruz,” dedi. Doktor odadan çıkar çıkmaz yatağın yanındaki konsolun üzerinde ekmek arası döner peydah oldu. Anamla beraber şaşırdık. Biraz korksam biraz çekinsem de Allah’ın ikramıdır diye alıp afiyetle yedim. Karnım doyunca konsolun üzerinde ki araba kontağını fark ettim. Anneme sordum. “Seninmiş oğlum. Öyle dedi ak sakallı,” dedi. “Nasıl yani” dedim. Yoksa düşündüğüm şey miydi? Hızır bana ferrari mi vermişti. Hemen dışarı çıkmak istedim. Dışarı çıkıp arabamı bulmak. Annem durdurmaya çalıştı. Durmadım. Çıktım. Hastanenin bahçesinde kırmızı bir ferrari göz kırpıyordu bana. Sevinçten zıplamaya başladım. Zıplarken bayılmışım. Ayıldığımda doktor başımdaydı. Kızdı bana “Bir hafta dinleneceksin,” dedi. Bir hafta dayanamazdım. “İyiyim ben, yarın taburcu edin,” dedim Doktor kabul etmemişti ama nasıl olduysa ertesi gün taburcu ettiler.

Eve ferrarimle gittim. Biz eve vardıktan sonra eskiden çaycılık yaptığım bir şirketin sahibi ziyaretime geldi. Kaza geçirdiğimi duymuş geçmiş olsun demek istemiş. Şaşırdım. Biraz muhabbetten sonra “Çabuk toparlan sana ihtiyacımız var,” dedi. “Çaycıya ne gibi bir ihtiyacınız olabilir,” diye sorunca kahkaha attı ve “Ne çaycısı ya hu, seni cio olarak atadım. Geldiğinde ayrıntıları konuşuruz,” dedi. Bunları duyan babam neredeyse küçük dilini yutacaktı. İçten içe gururlandım. Bu da Hızır’ın kıyağıydı biliyordum ama sanki kendi başarımmış gibi koltuklarım kabardı. Allah razı olsun Hızır diye geçirdim içimden. Başıma bunların geleceğini bilsem öyle düşünür müydüm? Allah cezanı versin Hızır.

Artık her isteğim gerçek oluyordu. Yalnız isteklerim olsa yine iyi, ağzımdan çıkan her şey gerçek oluyordu. İnsanın her isteğinin olması hiçbir isteğinin olmamasından daha kötüymüş. Bir muhabbet esnasında babama “Yarın birgün ölürsen…” dediğim günün ertesi günü babam öldü. Dır dır etmeyen karım olsun istemiştim kafasını yerden kaldırmayan, yüzüme bile bakmayan, bir çift laf etmeyen soğuk, donuk bir eşim oldu. Belediyenin açıp da kapatmadığı çukuru görünce “Şuraya düşsek kolumuz bacağımız kırılır” dediğim gün çukura düştüm ve kolum bacağım kırıldı. Hanım düdüklüyle yemek yaparken “Aman Hanım dikkat et, düdüklü patlar” dediğim anda düdüklü patladı. Başıma gelmeyen kalmadı anlayacağınız. Ferrarim vardı, işim, aşım, eşim, güneş gözlüklerim vardı, fenerbahçe de şampiyon olmuştu ama benim başım yine beladan kurtulmuyordu. Yine Hızırı aramaya başladım. Eski günlerime dönmek isteyecektim. Yine bulamadım. Son çâre olarak doktoruma gittim. Olanları anlattım. “Acaba ameliyatla bir ilgisi olabilir mi bu durumun,” diye sordum. Ameliyattan kaynaklı bir şeyse yeniden açsınlar beynimi ve düzeltsinler diye düşündüm. Doktor şaşkın şaşkın dinledi. Biraz beklememi söyleyip psikiyatri doktoru olduğunu söyleyen bir doktorla geldi. Psikiyatr bana sorular sordu. Sorularını bir bir cevapladım. Gördüğüm her hangi birisi ya da bir canlı olup olmadığını sordu. Hızır’dan bahsettim. Bana inanmıyor gibi bakıyorlardı. Ya da ben öyle hissettim. İnanmaları için ağzımdan çıkanın gerçek olduğunu göstermek istedim ve “Odanın camları kırılsın,” dedim. kırıldı. Bunun üzerine “İlginç bir durum. Belki içinde bulunduğunuz durum çevrenize zarar verebilir o yüzden sizi bir süre klinikte misafir edelim,” dedi psikiyatr. Kabul etmedim. “Ben deli değilim” dedim. Çıkıp gidecektim güvenlikler tuttu. Ambulansla beni ruh sağlığı merkezine getirip kapattılar. Kapatılınca “İnşallah hastane başınıza yıkılır da ben de kurtulurum,” dedim ama yıkılmadı. Yarın çıkmak istiyorum dedim ertesi gün çıkamadım. Anladım ki artık sihir bozulmuştu.

Çaresizce elimi başımın arasına almış otururken birisi omzuma dokundu. Kafamı kaldırıp baktığımda karşımda onu gördüm. Hızır’ı. Pişkin pişkin gülüyordu. Allah cezanı versin Hızır.