Son Teyzeler

Hacer Uyğur

Her sene köy meydanında yapılan isim töreninin vakti gelmişti. İncekız ve Esmerelda’nın kardeşleri bu sene ismini alacaktı. Köyün çocukları 9 yaşına geldiklerinde “İsim Teyzeleri”nin karşısına çıkarılır ve ömürlerinin geri kalanında taşıyacakları o kelimeyi beklerlerdi. 9 yaşına kadar heyecanla bazen de korkuyla bekler, zihinlerinde kendilerine en güzel isimleri yakıştırırlardı. Hatta almak istedikleri isimlere göre hayatlarını düzenlemeye çalışırlardı. Ama sonuç olarak genellikle hiç düşünmedikleri, daha kötüsü hiç istemedikleri isimleri olurdu.

Mesela İncekız alacağı ismin ne kadar önemli olduğunu anlamaya zihni yettiği ilk andan itibaren her gün kulağının arkasında başka bir çiçekle gezmeye başlamıştı. Yaseminler, güller, nergisler, menekşeler… Hep çiçekleri seven bir çocuktu. O yüzden böyle bir ismi taşımak istemişti. Ona verilecek ismi seçme şansı yoksa da insanların onu nasıl göreceği üzerinde etkisi olacağına inanıyordu. Bir yandan da insanların diline dolanabilecek her türlü kötü özellikten uzak durmaya çalışmıştı. Her zaman tertemiz giyinmiş, hiç kötü sözler söylememiş (komşunun kızının adı “Kabâriye” idi), kilo almamak için çok dikkat etmişti. Özellikle sonuncusu teyzelerin gözünden kaçmamıştı.

Esmeralda’nın hikâyesi ise ayrı can sıkıcıydı. Kızcağız aslında böyle şeyleri hiç kafaya takmıyordu aslında. Ama yine de ortada bariz bir haksızlık vardı. Herkes de farkındaydı bunun. Ama değil gibi davranırlardı. Esmeralda neredeyse doğduğu günden beri cesaret dolu bir kız olmuştu. Daha 3 yaşındayken komşu çocuklarıyla bahçede oynadıkları bir gün arkadaşına doğru yaklaştığını gördüğü bir yılanın başını taşla ezmişti. Bu tehlikeli durumlarda öne atılıp kurtardığı birçok hikâyenin ilkiydi.

Büyüdükçe onu evde tutmak zorlaşmıştı. Hep dışarıda olmak, ata binmek, erkekler gibi vurdulu kırdılı oyunlara katılmak istiyordu. Annesi odasına kilitlese bile bir bakıyordu Esmeralda dışarıda bir maceralara koşuyordu. Nasıl kaçtığını kimse anlayamıyordu bile. Bu kadar dışarıda olduğu için teni de esmerleşmişti. Doğduğunda da bembeyaz değildi ama zaman geçtikçe teninin güneş görmüşlüğü oldukça belli hale gelmişti. Teyzeler de bunu fark etmişti.

İsminin koyulduğu gün Esmeralda hiç sinirlenmemişti. O kendini biliyordu zaten, isminin ne olduğu fark etmezdi. Ama sonra iki yan evde yaşayan, burnundaki sümüğü silmeyi bile bilmeyen bir erkek çocuğuna “Yiğit” isminin verildiğini duymuştu annesinden. “Geçen gün kaydıraktan düştüğünde hiç ağlamamış, o yüzden” demişti annesi. Birkaç gün kimseyle konuşmamıştı.

Şimdi İncekız 17, Esmeralda 15 yaşındaydı. Kız kardeşlerinin isim günü yaklaştıkça onu sakinleştirmeye çalışmış, “sadece bir kelime, pek anlamı yok” demişlerdi habire. Kardeşleri başını sallamış ama söylediklerine inanmamıştı. Onlar da inanmıyordu zaten. Yine de ne kardeşlerine ne de kendilerine söylemekten vazgeçmiyorlardı.

İsim gününe bir giderken annelerinin etrafa bakıp durduğunu fark etti İncekız. Ne olduğunu sorduğunda kuzeninin isim günü için geleceğini hatırlattı annesi. “Burada olması gerekirdi.” Dedi. Sonra gülerek “Tam ismini taşıyor” diye ekledi. İncekız içten içe sinirlendi buna. Kuzeninin de bundan hoşlanmayacağını biliyordu. Geçavrat ismini her duyduğunda ensesindeki tüylerin diken diken olduğunu hissederdi. İsmin verildiği gün o daha çok küçüktü. Ama kuzeninin hıçkırarak ağladığını unutamıyordu. Biraz düşününce kulağının arkasına çiçek iliştirmeye o gün başladığını hatırladı. Bir de gideceği yere gecikmekten ölümüne korkar olmuştu. Yıllar önceden bir sahneyi hatırladı. Okula geç kalmamak için son sürat koşarken ayağı takılmış taşlı yola uçarcasına düşmüştü. Yüzünü korumak için yere koyduğu dirsekleri ve elleri de yere sürtünen dizleri de kan içinde kalmıştı. Geri dönmek istemişti ama canının tüm acısına rağmen kanlar içinde okula gitmişti. Geç kalana bu ismi verenler hiç gitmeyene ne derlerdi kim bilir?

Uzaktan Geçavrat’ı gördü. Görür görmez bir farklılık hissetmişti onda. Uzun zamandır köye hiç gelmemişti kuzeni. Ondandır herhalde diye düşündü. Kuzeni onları görmemişti. Elini kaldırıp “Geçavraaat” diye bağırdı. Geçavrat’ın gözleri hızla onlara çevrildi. Suratında tiksintiye benzer bir ifade bulundukları yerden dahi görünüyordu. Ama ifadesi hızla değişti. Yerini kendinden emin bir gülümseme aldı. Hızlı adımlarla yanlarına geldi. Tek tek hepsini kucakladıktan sonra İncekız’a döndü.

“Bana artık öyle seslenme” dedi. İncekız’ın kafası karışmıştı. “Nasıl yani, isminle mi seslenmeyeyim? Ne diyeyim?” diye sordu. “İsmim o değil artık,” dedi kuzeni, Geçavrat demekten titizlikle kaçınarak “Adalet olarak değiştirdim.”

Tüm ailenin yüzünde aynı şok ifadesi oluşmuştu. Adalet tekrar konuşana kadar nefeslerini tuttuklarını fark etmediler bile. Adaletse çok sakin görünüyordu. Sanki tüm bu şaşkınlığı ve kafa karışıklığını bin kere görmüş gibi bir rahatlık vardı üzerinde. “Hadi gidelim, teyzeleri bekletmeyelim.” Kendi kendine gülüp ekledi “Geç kalınmasından pek hoşlanmazlar.”

Esmeralda annesinin çokça tedirgin ve kısmen yargılayıcı bakışlarını görmezden gelerek Adalet’in yanına yaklaştı. “Bence yaptığın şey harika” dedi “ben de yapmak isterdim.” Adalet ona gülümsedi. “Yapabilirsin.” dedi. “Hayat buradan ibaret değil, sen de isminden ibaret değilsin. Hepimiz bize söylenenlerden çok daha fazlasıyız aslında. Yine de sürekli yüzüne söylenenin bir ‘isim’den hiç etkilenmemek pek mümkün olmuyor. İnsan kendisini daha iyi anlatan, değerini gösteren bir şey söylensin istiyor.” Esmeralda delicesine başını sallayarak onaylıyordu Adalet’i. Neredeyse her kelimesi bir baş sallamasıyla karşılanıyordu. Konuşması bittiğinde Esmeralda ağzını açtı. Sonra tereddütle geri kapattı. “Söyle” dedi Adalet, yumuşak bir ses tonuyla.

“Hiçbir şey. Sadece…” durakladı “hiç adil gelmiyor. Özellikle de erkekler hiçbir şey yapmazken bile bu kadar güzel isimler alırken. Çocukken bir köpek beni ve Alperen’i köşeye sıkıştırmıştı. Ben köpeği kovarken o altına yapmıştı. Ama isimlerimize bak. Her aynaya baktığımda daha mı esmerim yoksa biraz açılmış mı rengim diye incelemekten yoruldum. Kendimden nefret eder oldum artık.” Adalet’e biraz yaklaştı. Fısıldar bir tonla “Bir süredir cilt açıcı krem kullanıyorum. Ama bu sefer de herkes ismimden hoşlanmadığımı anlayacak diye korkuyorum.” Dedi.

Adalet, gözleri dolu dolu dinlemişti Esmeralda’yı. Gözlerinde geçmişle bugün arasında giden bir ifade vardı. “Üzülme” dedi “Bugün çözeceğiz bu durumu. Artık hayatımızı böyle mahvedemeyecekler. Bu teyzeler son teyzeler olacak.” Esmeralda soru sormak için ağzını açacakken annesinin sesi araya girdi.

“Geçavrat!”

“Adalet.” Birkaç saniye sessizlik oldu. “Kızım bu isim değiştirme mevzusunu açma olur mu bugün? Bak kuzenin isim alacak. Teyzeleri kızdırmayalım.” Adalet, Esmeraldaya hızlı bir göz kırptı. “Olur tabii teyzecim” dedi.

Bir süre sessizlik içinde meydana yürüdüler. Yol giderek kalabalıklaşıyor, tanıdık yüzler yanlarına gelip kısa muhabbetlerden sonra uzaklaşıyorlardı. Sonunda meydana ulaştıklarında bir değişiklik olduğunu fark ettiler. İnsanlar telaşla etrafta koşturuyordu. Kenarda birkaç resmi araba vardı. Başta polis arabası olduğunu düşündüler. Ama değildi. Dikkatlice baktıklarında “Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi” ibaresini gördüler.

O akşam tüm köy teyzeleri konuşuyordu. Yıllar önce kendisini eski Türklerdeki şamanlardan biri sanan ilk teyzenin hem sonraki nesillerde teyzeleri nasıl etkilediği hem de köy halkını nasıl ikna ettiği üzerine teoriler havada uçuşuyordu. Herkes bir rüyadan uyanmış gibiydi. Anneler çocuklarına Dede Korkut masalları okuyarak durumu anlatıyorlar, genç kızlar yıllardır taşıdıkları isimleri değiştirmek için dokuz yaşlarından önce zihinlerini kaplayan seçenekleri gözden geçiriyordu. Esmeralda’nın zihni ise başka yerlerdeydi. O, eski Türklerde kız çocuklarının isimlerini nasıl aldıklarını merak ediyordu.

Hâcer* UYĞUR

(*hicret eden)