Son Teyzeler

Fatma Dursun

Dönem sonu ödevi olarak ailenin en yaşlı üyesinden soyak tanıtan bir metin hazırlamamı istediler. Benim ailenin iki tarafıda aynı kişiye çıkıyordu. Bizim köyde de en yaşlı abam kalmıştı. Kökten bir o kaldı. Geriye kalan ya toprağa düştü ya da elden düştü. Bir akşam yakaladım abamı. Yahut bir akşam abam yakaladı beni.

Buban ölsün anan ölsün döşek sana kalsın

diye başladı yahut bitirdi anlattığını. Kim bilir nece zamandır anlatıyordu. Neresinden başlıyordu, neresinde duruyordu, nereleri unutuyordu. Yaşadıklarını anlattıkça yitirirdi. Eksiltir çoğaltırdı.

Aba. Abam. Son kalanlardandı. Büyüklerden kalan son kişiydi. 1914 kimlik doğumu. 110 yaşında olması gerek. Asla kabul etmez. Yıllardır 95 yaşındadır. Doğrusunu kimseler bilmez. Hikaye anlatıcılarının anlattıklarının doğrusunu kimselerin bilmediği gibi.

Annemin annesinin annesi abam. Aynı zamanda babamın babasının babasının kız kardeşi. Aba deriz. Aba denir. Bacısına ame deriz. Bacısı da annemin babasının annesi olur. Anlayacağınız abam anne tarafından da baba tarafından da son kalan baş.

Bir akşam denk geldim abama. Ben pek denk gelmem. Kaçınırım. Herkeslerden. Küskünlük mü desem? Laflara karşı olan yılgınlığımdan mı bilmem. Uzaktan iyidir. Ne benim zararım olur kimselere ne kimselerin zararı olur bana. Çok insan çok laf çok günah. Sessizce oturmayı severim. Uzakta kenarda. Varsın bu hayatta herkes merkez olmasın. Herkes çevre de olmasın. Zaten öyledir de bunu kimseler pek kabul etmez. Hayatın kıyısında köşesinde yamaçlarında var olanlar birer göz yanılsaması gibidir. Görünür kaybolurlar.

Bir akşam denk geldim abama. Aba dedim köyün kurucuları kimdi? Bilemedi. Abamın dedesi en eski bildiğimiz. Aba dedim Hoca Veli bubamın ağası anası var mıydı? Onu da bilemedi. Hoca Veli bubam zamanı soyağa ad almışlar. Hoca Veli bubam ne zaman öldü onu bilmiyorum. Öldüğünde koca bir ışık hüzmesi çıkmış nurlar inmiş onu biliyorum. Abamın babası var. Kuyuya gavur yuvarlamış yahut da katil Bekir olarak bilinir. Hocanın oğlundan katil çıkmış. O fazla yaşamamış. Onun öyküsünü çok bilmiyorum. Çünkü abamda bilmiyor. Anlatıcının anlattığı kadar bilebilirim. Neyse Abamın babası olan kuyuya gavur yuvarlamışın dört çocuğu oluyor. Bir oğlan üç kız. Abamın anası diğerlerinden farklı. Abam iki yaşında var yok bubası ölüyor. Abamın anasını da istemiyorlar. Abamın babasının gardaşlarının karıları. Kuma olarak gelmesinden korktukları için yollamışlar. Abamı en büyükleri olan abisi büyütmüş. Hamdi bubam olur. O da babamın babasının babası oluyor. Abam anasını bilmemiş. Kendini hem yetim hem öksüz bellemiş. Everecekleri vakit abamın anasına da hediye gitmesi gerektiğinden aha bu senin anandır demişler. Abam anasıyla o vakit tanışmış. Anasından kardeşlerini de o vakit tanımış. Analadın kardaşlandın demişler babadan olanlar. Günün sonunda hepsi öldü. Bir abam kaldı. Anlarda babalarda kardeşler de hepsi öldü. Abam cenaze cenaze gezdi. 14 umre bir kaç defa da hac yapmış. Kırk sene Hollanda’da yaşamış. Abam çok yaşamış. Görmüş, geçirmiş.

Bir akşam denk geldim abama. Çok yokluk çekmiş abam. Çok varlık edinmiş abam. Çok sevmiş abam. Çok sevilmiş abam. Çok çocukları olmuş. Çoğu ölmüş. Abam her ölenle kendinden bir parçayı da gömmüş. Bebeliğine, yitmeliğine, kızlığına, gelinliğine şahit olanlar öldükçe onlarla gömmüş. Ömür gün doldurmadan ibaret. Ne doldurduğunu heybeye yalnız anlatan bilir. Yahut yaradan.

Bir akşam denk geldim abama. Sahi o akşam ne anlatıyordu abam? Ortasından duyulan konuşmalar gibi. Dolduruyor kulaklarımı, aklımı, kalbimi. Bir ağırlık gibi çöküyor dört nesil öncesinin ömrü. Pek anlamıyorum anlatılanları. Anlayan var mıdır anlatılanları? Abam biliyor mu ne anlattığını? Niye anlattığını? Hele ki kime anlattığını?

Buban ölsün anan ölsün döşek sana kalsın diyor abam. Döşek kalır mı bilmem ama abamın anlattıklarından öyküler, yaşamlar, duygular, insanlar kalır. Abam ölür ben kalırım. Ben ölürüm metinler kalır. Bunlar kaldıkça soyak kalır.