Burada olmak bana iyi hissettirmiyor diye düşündü Sinem, asansör yukarıya doğru çıkmaya başlamışken. Eski günler aklına geldi. Eski sevinçler, öfkeler, nefretler. Hırsların insanları canavarlaştırdığı bu yerde nefes alamamıştı. Nefes almasına izin vermemişlerdi. Niye burdayım diye düşündü. Yeniden nefes alamadığını hissetti. Bu arada asansör 36.kata ulaşmıştı. Derin bir nefes aldı, içinden üçe kadar saydı ve ilk adımı attı. Sondan sonraki ilk adım. Uzunca bir koridor onu bekliyordu. Koridoru geçip de sağa dönünce Fikret ile göz göze geldi. Fikret’in gözlerindeki sevinçle karışık heyecanı görmüştü. Kendi içine baktı, nefreti gördü. Selam vermeden yanından geçti gitti. Eski odasını aradı gözleri, buldu da. Kızıl saçlı bir kıza aitti artık ona ait olamayan oda. Gözlerinin dolmasını engellemek için bakışlarını kaçırdı. Duygusal bir insandı, duygusallığına sebep buraya ait olamamıştı. Ama işte devran dönmüş, ona ihtiyaç duymuşlardı. Her ne kadar burada olmak iyi gelmese de içten içe gurur da duyuyordu kendisiyle.
Kemal odasının kapısında tebessümle onu bekliyordu. Sinem’in ellerinden tuttu, sonra sarıldılar. Kemal buradaki en mantıklı ve en merhametli insandı ama asla iyi bir lider olamamıştı. İnsanları organize etmede problem yaşıyordu. Bu sebeple görünen lider o olsa da asıl liderliği başları onun adına yapıyordu. Sinem’in buradan ayrılmasını hiç istememiş yapılan oylamada kalmasını isteyen tek kişi olmuştu. Bu teklik Sinem’in canını hâlâ çok acıtıyordu.
“Gel Sinem otur şöyle. Seni çok özledim, özledik. Fikret ile bazen konuşuyoruz. Fikret…”
Sinem huzursuzca oturduğu yerde kımıldandı.
“Abi, Fikret hakkında konuşmak istemiyorum. Görmek dâhi istemiyorum. Sen bana ihtiyacın olduğunu söylediğin için geldim. Eğer Fikret hakkında konuşacaksak gideyim.”
“Tamam dur. Onun hakkında da konuşmak istiyorum seninle ama asıl konumuz bu değil tahmin edersin ki. Asıl konumuzu sen söyleyeceksin bize.”
Sinem buraya adımını attıktan sonra ilk defa içinde bir heyecan hissetmişti. Oturuşunu düzeltti, tüm dikkatini konuşmaya verdi.
“Anlamadım?”
“Bir şeyler oluyor Sinem. Yıldızlar yer değiştiriyor. Ay da biraz tuhaf. Çözümleyemiyoruz. Bize yardımcı olman lazım.”
Sinem evdeki çalışmalarında bunu zaten fark etmişti ama belli etmedi. Şaşırmış gibi yapmaya çalıştı. Bir an önce gözlem kulesine gidip oradaki araçlarla gökyüzünü incelemek istiyordu. Buraya gelmek istemesinin en temel sebebi de buydu zaten.
“Öncelikle gözlem yapmam gerekiyor. Ondan sonra daha detaylı konuşuruz.”
“Ne zaman istersen kuleye geçebilirsin.”
Sinem vedalaşıp kapıya doğru yöneldi. Kapıyı açmak üzereyken son bir şey daha söylemek istedi ve Kemal beye döndü.
“Abi, yalnız olmak istiyorum. Lütfen.”
Kemal, Sinem’i anlamıştı. Başıyla onayladı. Sinem de gönül rahatlığıyla kuleye doğru ilerledi. Kuleye vardığında içeride hiç kimse yoktu. Anlaşılan Kemal gerekli talimatları vermişti. Sinem çantasını bir köşeye bıraktı ve senelerce arkadaş olduğu teleskoba doğru yöneldi. Önce yüzeyini sevdi biraz, selamlaştı onunla. Vakti olsa muhabbet de ederdi. Sonra gerekli ayarlamaları yaptı ve gökyüzünü incelemeye koyuldu. Gökyüzünü incelediği her dakika şaşkınlığı giderek artıyordu. İki yıldız birbirine doğru yaklaşıyordu. Çok yavaş adımlarla ilerliyorlardı. Bugün sabahtan beri böyleydi. Sinem bir saatlik incelemenin ardından kabaca bir hesap yaptı. Akşam saatlerinde tamamen birbirlerinin yanında olacaklardı. Ondan sonrasını ise tahmin edemiyordu. Ya birbirlerinin yanına gelince duracaklar ya da yollarına devam edeceklerdi. Bu değişikliğin insanların hayatına elbet bir yansıması da olacaktı. Ama nasıl? Bu sorular için biraz daha beklemesi gerekecekti. Kemal’ın odasına gitmek için yerinden kalktığı sırada Fikret’in ona doğru geldiğini gördü. Buna hazır değildi, onu görmek bile midesinin bulanmasına sebep oluyordu. Yanından öylece geçip gitmek istedi ama Fikret önünde durarak ona engel oldu. Gözlerini kapatıp kendini sakinleştirmeye çalışsa da pek başarılı olamadı. Ağzından çıkan ilk kelimede sinirden ağlama krizine gireceğinden adı kadar emindi. Konuşmadan el işaretleriyle Fikret’i savuşturmaya çalıştı.
“Sinem, lütfen beni bir dinle.”
Sinem göz göze gelmemeye çalışarak geriye doğru döndü. Derin bir nefes aldı. Gözlerinin doluluğu sesine de yansıyordu.
“Dinlemeyeceğim. Seni görmeyeceğim. Sesini duymayacağım. Git.”
“Sinem. Beni affet demeye gelmedim buraya. Sadece sana kendimi anlatmak istiyorum. Ben yanlış bir şey yapmadım.”
Oraya kadar kendini belli bir sakinlikte tutmaya çalışan Sinem, o cümleden sonra kendine hakim olamadı. Fikret’in gözlerinin içine bakarak konuştu.
“Suçun yok, öyle mi? Ben kovuldum buradan farkında mısın? Ve sen benim gitmem için oy verdin. Suçun yok mu gerçekten?”
“Gitmen gerekiyordu. Duygusal kararlar veriyorsun. Bu işimiz için iyi değil. Buraya uygun değilsin.”
“Buna sen mi karar veriyorsun? Ne hakla? İnsanız ya, duygularımız var bizim. Senin yokmuş ama anladım.”
“Seni seviyorum. Seni çok seviyorum. Ama bunu işimize karıştıramazdım. Anlarsın diye ummuştum. Sen ise beni her yerden engelleyip hayatından çıkardın bir anda. Mantıklı mı bu yaptığın?”
“Mantık. Tabi ya sen çok mantıklısın. Ben duygusalım. Ama neden seni anlamak zorunda olan benim? Sen mantıklı olunca empatiden feragat mı etmiş oluyorsun?”
“Ne alakası var? Yine konuyu yanlış yerlere çekiyorsun. Bayılıyorsun dramatize etmeye.”
Sinem artık gözyaşlarını tutamıyordu ve sonunda akıp gitmelerine müsade etti. Son bir vazgeçişle.
“Ben işimden oldum. Hayatımdan oldum. Sen bana dramatize ediyorsun diyorsun. Fikret defol artık hayatımdan. Ne halin varsa gör. Seni dinlemek de istemiyorum, seni anlamak da istemiyorum.”
Sinem eliyle Fikret’i iterek uzaklaştı. Kapıdan çıktıktan sonra yandaki odaya kendini kilitledi. Sakinleşene kadar ağladı. Gözyaşlarını bile Fikret’ten arındırmak istiyordu. Biraz kendine gelince çantasındaki su ile yüzünü yıkadı. Bakabileceği bir ayna yoktu ama gözlerinin kızarıp şiştiğini hissedebiliyordu. Eskiden olsa bu şekilde insanların içine çıkamam derdi. Şimdi o kadar vazgeçmişti ki canları cehenneme diyerek aşağıya indi. Kemal’ın odasına girdiğinde bakışlarından ne halde olduğunu az çok tahmin etti. Umursamadı, geçti oturdu koltuğa.
“Kemal abi. İki yıldız, birbirlerine doğru ilerliyor. Bunu zaten siz de fark etmişsinizdir.”
Elindeki hesaplamaları uzatarak aklındakileri özet geçti.
“Senin bugün burada kalmanı isteyebilir miyim?”
“Olur. Ben de kalıp incelemek istiyorum.”
“Sinem daha önceki hesaplamalardaki hata senin suçun değildi.”
“Evet, abi. Değildi.”
“Ben bu işi çözeceğim merak etme.”
Sinem Kemal’in iyi niyetinden şüphe etmiyordu ama çözemeyeceğini de biliyordu. O sırada Kemal birkaç telefon açarak bazı insanları odasına çağırdı. İş paylaşımı yaparken çok kararlı ve pratik davranıyordu. Herkesi hızlı bir şekilde organize etmişti. Kemal’deki bu farklılık hemen dikkatini çekmişti ama ses etmedi. Odaya en son girenlerden biri Fikret’ti. Sinem normalde gözlerini kaçırırdı ama kaçırmadı. Hatta direkt olarak onun gözlerinin içine baktı. İçten içe Fikret’e karşı beslediği sevgi uyanmıştı sanki. Az önce onu pataklamak isteyen Sinem’den eser yoktu. Bu da Fikret’in dikkatini çekmişti. Gülümsedi. Sinem de gülümseyerek cevap verdi. Sonra işlerine döndüler.
Akşam olduğunda Sinem teleskobun başında gökyüzünü gözlemliyordu. Yıldızlar birbirlerine çok yaklaşmışlardı ve işte şimdi yan yanaydılar. Bundan sonra olacaklar tamamen belirsizdi. Sinem duracaklarını düşünmüştü ama öyle olmadı. Hareket etmeye devam ettiler. Sabaha karşı Sinem Kemal’in yanına gitti.
“Durdular.”
Kemal çok sakince karşıladı. Biliyordum, derken kendini beğenmiş bir gülümseme yayıldı dudaklarına.
“Birbirlerinin yerine geçtiler değil mi?”
“Evet.”
Kemal’in gülümsemesi daha da arttı.
“Bunu tahmin etmiştim. Sadece bu durum bizlere nasıl yansıyacak onu bilmiyorum.”
Konuşmaları kapı sesiyle bölündü. Gelen Fikret’ti. Sinem’e gülümseyerek baktı. Sinem bu bakıştan iğrendi. Öfkeyle kafasını çevirdi. Fikret Sinem’in bu dengesizliğine anlam veremedi. Evet her zaman duygusal bir kadın olmuştu ama hiç tutarsız olmamıştı. Artık duygusal gibi de görünmüyordu. Bir şeyler değişmişti. Üçü de aynı anda anlamış olmanın farkındalığıyla birbirlerine baktılar. Bir şeyler değişmişti evet. Mesela Burçlar.
“Kemal abi senin burcun neydi?”
“Başak.”
“Şimdi Aslan.Ben Yengeçtim, şimdi İkizler oldum. İnanamıyorum ben ikizler oldum. Duygusallıktan kurtulmak isterken…”
Fikret ile Kemal aynı anda kahkaha attılar. Sinem’in ikizler olması onları oldukça eğlendirmişti. Sinem intikam alırcasına Fikret’e yöneldi.
“Bana gülene bak sen. Sen de balık oldun hahahahahah. Duygusallık nasıl oluyor biraz anlarsın belki.”
Fikret bir anda ciddileşti. Kendinde henüz keskin bir farklılık hissetmiyordu ama Sinem’e olan duygularının mantığının önüne geçtiğini hissediyordu. Demek bu yüzden.
“Ne yapacağız?”
Bu soruya cevap veren Kemal olmuştu.
“Yıldızlar neden böyle bir değişim yaşadı öncelikle bunu araştırmamız gerekiyor. Cevabı bulmamız belki de yıllar sürecek. Belki hiç bulamayacağız. Şimdiki hâlimize alışmamız gerekecek. Sinem sen artık buradasın.”
Sinem neredeyse bu olağandışı olaya sevinecekti. Yeniden burada olmak onu canlandırmıştı ve tabii ikizler burcu olmak da.
“Abi bence Fikret’i kovmalıyız. O artık duygusal birisi. Burada duygusal insanları barındıramayız değil mi?”
Sinem bıyık altından gülerek Fikret’e bakıyordu. Sözlerinin Fikret’i üzdüğünün farkındaydı ama onun yaşadıkları yanında bu hiçbir şeydi.
“Bunları uzun uzun konuşacağız ama unuttuğumuz bir şey var. Bu değişimden sadece biz etkilenmiş olamayız.”
Hemen telefondan X’e baktılar. Gündem çok yoğundu. Olduğundan farklı davranan siyasetçiler, gösterisinde ağlayan komedyenler, bize ne oldu diye yaşadıklarını anlamlandırmaya çalışan insanlar. O sırada kapı çaldı ve içeri kulede nöbetçi olan gözlemci girdi.
“Kemal bey, yıldızlar yeniden hareket etmeye başladı.”