İki Kişilik Bir Hayat

Saliha Çolak

Yatak odasının camına çarpan küçük serçenin kanat sesiyle uyandı. Zaten dün gece arkadaşlarıyla takılmış, eve geç gelmişti. Hiç alamadığı uykusunu da yatağında bırakıp balkon kapısını araladı. Saat henüz sabahın yedisiydi. Bu saatte bir dal sigara iyi gider diyip odaya sigarayı almak için döndü. Sigara ve çakmağı ceketin cebinden alırken camın kenarında hâlâ gitmeyen serçeyi fark etti. Serçeyi eline aldığında hızlı çarptığı için biraz yaralandığını düşündü. Bir elinde sigarası bir elinde serçeyle balkondaki sandalyeye oturdu. Serçeyi biraz inceledi. Kendisinin veteriner olmadığını düşününce yere bıraktı. Ya iyileşip uçacaktı ya da ölecekti. Cengiz’in elinden bir şey gelmezdi, gelemezdi.

Serçe hareketlenecek oldu sonra durdu. Cengiz de bir süre serçeyi izledi, neler yapabileceğini görmek istedi. Sonra sanki geçmişin izlerini daha yeni ağarmış gökyüzünde bulacakmış gibi başını göğe kaldırdı. “Ah!” Dedi içinden. Bu iç çekişin oldukça diplerden geldiği belliydi. Bulutlar bugün fazlaydı, göğü kapatmıştı. Dertlenmek tasalanmak için güzel bir gündü. Zaten bu bulutlu, birazdan yağmur başlar havaları Cengiz’in içini hep karartırdı.

Cemile’yi hatırladı Cengiz. Çok uzaklarda, ücrada kalmış bir pişmanlığı anımsadı. “Eğer dönebilseydim” diye düşündü bir an. Sonra vazgeçti. Düşündükçe göğsünün ortasında bir acının onu sürekli rahatsız ettiğini hatırladı.

Yere indirdi başını. Bugün hava ondan yana değildi. Bir süre boş bakışları balkona serili halıda kaldı. Ama yapamadı. Onu düşünmekten kendini alamadı.

Cemile’yi köyde tanıdı. Yirmilerinin başındayken babasının zoruyla daha önce hiç gitmediği memleketine gittiğinde, derme çatma bir bakkaldan çıkarken gördü onu. Başındaki mavi çiçekli beyaz yazmasını boynunun arkasından atmış, uzun saçlarını iki yandan özensizce örmüş, omuzlarına salmıştı. Üstüne de soluk pembe bir elbise giymişti.

Köye ısınamadığı için o güne kadar dışarıya adımını atmayan Cengiz’in o gün dışarı çıkası tuttu. Köyü gezeyim derken Cemile’nin güzelliğine vurulacağı aklına gelmezdi. Kader onları Cengiz’in gitmek istemediği, Cemile’nin ise oradan başka yer görmediği köyde karşılaştırdı. Cengiz, Cemile’yi ilk gördüğü anda, bakkalın önünden geçerken, onunla ömrünü geçirmek istediğine karar verdi.

O yıl üç hafta kalıp köyden dönmeyi planlayan Cengiz, Cemile’yi daha fazla görmek umuduyla iki ay köyde kaldı. Nitekim istediği de oldu. Cemile’yle sohbet etmeyi, ilgisini çekmeyi başardı. Cemile dışarıdan soğuk görünürdü ama sohbeti yakalayınca ondan eğlenceli insan yoktu. Cengiz git gide ona bağlandı. Her gününü onunla geçirmek için can atmaya başladı. Zaman geçti ve gitme vakti geldi. Cengiz seneye tekrar geleceğinin sözünü vererek köyden ayrıldı.

Cengiz bir yıl boyunca hep Cemile’yi düşündü. Sonraki yaz yine köye gitti ve sanki aralarına hiç zaman girmemiş gibi konuşmaya başladılar. Çok zaman geçmeden köyde söz oldu. Cemile ailesinin baskısıyla Cengiz’den uzaklaştı. Cengiz ise bu ayrılığa dayanamayıp ailesini de alarak âni bir kararla Cemile’yi istemeye gitti. Bu yaptığından emin değildi ama içinde delice akan kan onu hızlı yaşamaya itiyordu. O yıl Cemile’yle evli şekilde köyden döndü.

Mutluydu. Bazı şeyler hızlı gitmişti ama ters giden bir şey yoktu. Cemile sakin ve itaatkâr bir yoldaştı. Cengiz askere gitti, geldi. Cemile hep sabretti. Sanki dert tasa Cemile’yi görünce yolunu değiştiriyor, ona hiç uğramıyor gibiydi. O hep mutlu ve sessizdi.

Cengiz de başlarda mutluydu fakat aradan geçen bir yılın ardından hayatında farklı eğlenceler görmeyi arzuladı. Cemile’ye içini hiç açmadı çünkü onun köyden çıkmadığı için hiçbir şeyden anlamayacağını düşündü. Cemile’ye hiç soru sormadı, ne isteyebileceğini öğrenmedi.

Bir sonraki yaz köye ziyaret için döndüler. Cengiz bir anlığına buraya ait olmadığını hissetti. Boğazında bir zincir varmış ve onu söküp atması gerekiyormuş gibi düşündü. O zincir Cemile’ydi. Ama bunu ona yapamazdı. Onu binbir türlü güzellemeyle süslenmiş vaatleriyle köyünden almıştı.

Cengiz, Cemile’ye içini asla açamadı ama yapmaması gereken bir hata yaptı. O yıl köye Neriman adında kumral, uzun boylu bir kadın geldi. Henüz yirmi beşinde olan Neriman beş yıllık evliliğini daha yeni sonlandırmış ve amcasına yerleşmişti. Yirmili yaşların başında verdiği kararın yanlış olduğunu anlamak beş yılını almıştı. Neriman’ın ailesi yoktu. Amcası ise o yirmisindeyken onun evlenmesine bir hayli sevinmişti. Onu başından def etmek için bu harika bir yoldu. Fakat amcasının sevinci beş yıl sürmüş, Neriman eve dönmüştü. Amcası üç yıl önce, karısını kaybettiğinden beri, yalnız yaşayan bir adamdı. Sicili temiz olmasına rağmen kime sorulsa onun sınır dışından madde temin edip sattığını bilirdi. Cengiz bu adamın namını duymuştu fakat sadece illegal işler yaptığını biliyordu. Detayını sormamıştı.

O yıl Cengiz bir hata yaptı, Neriman’la gizlice buluşmaya başladı. Cengiz iyi çocuktu ama bir kusuru vardı: onları gerçekten sevmeyeceğini bilmesine rağmen kızlara umut veriyordu. Neriman da umutlandı. O yaz Cengiz’in gizlice Neriman’la buluştuğu bir gün Neriman’ın amcası onların videosunu çekti. Videoda Cengiz Neriman’ı mutlu edeceğini, karısından boşanacağını söylüyordu. Neriman’ın amcası bu videoyu bir kurtuluş yolu bildi ve Cengiz’e izletti.

“Bu videoyu, aldattığının kanıtını karına yollamamı istemiyorsan dediğimi yapacaksın!” Dedi. İstediği şey karısını bırakıp Neriman’ı almasıydı. Cengiz kabul etmese hem Neriman’dan hem de Cemile’den olacaktı. Kabul ederse Neriman’la yaşayacaktı. Kabul etti. Cengiz iflah olmazdı, olmadı da. Cemile’ye bir açıklama yapmadan boşandı. Cemile çok ağladı, dert tasa bu sefer onu es geçmemiş tam kalbinden yakalamıştı. Yataklara düştü, iyileşti. Peşinden çok atıp tutanlar oldu, güldü geçti. Kimse Cengiz‘in aldattığını bilmedi. Cemile bile…

Cengiz Neriman’ı alıp bambaşka bir şehirde kendi parasına babasınınkini katarak yeni bir hayat kurdu. Neriman’la gezdi tozdu, mutluydu. Cemile’de bulamadığı özgürlüğü buldu. Üç ay sonra Cemile’den bir haber geldi. Babası Cemile’yi evde kabul etmediği için bulduğu ilk adayla, Cemile’den yirmi yaş büyük bir adamla evlendirdi. Cengiz kendini suçlu hissetti. Ama suçu üstlenecek suçlu çoktu. En suçlusu da kaderdi. Cemile’nin kaderi buydu. Cengiz kendini böyle avuttu.

Cengiz, Cemile’den bir daha hiç haber almadı. Sadece y irmi yıl sonra balkonda sigarasını içerken küçük, yaralı bir serçe uzakta bir hatayı anımsatmıştı. Cengiz Neriman’la da Cemile’de yaşadığı boğulma hissini yaşadı fakat bu sefer bir yere kaçamadı. Kaçmak için yaş almıştı, yaşlanmıştı. Artık kanı hızlı akmıyordu.

İçindeki pişmanlık kanı yavaşladıkça nüksetti, kendini hatırlattı. Fakat Cengiz geçmişin geri kalanını hiç bilmedi. Yirmi yaşında bir oğlu olduğunu hiç bilmedi. Cemile’nin kocasından şiddet gördüğünü bilmedi. Onun bu sırrı saklayarak canına kıydığını bilmedi. Oğlunun başka bir adama baba dediğini bilmedi.

Başını halıdan kaldırdı, bir sigara daha yaktı. Bugün geçmişi çok kurcalamıştı. Tarifini asla yapamadığı bir burukluk gökteki bulutlardan daha çok karartmıştı içini.

Bir şimşek çaktı ve yağmur başladı. Saatin sekiz olduğunu karşıki dükkanın kepengi kaldırmasıyla anladı. İşe hazırlanmak için kalkarken yerdeki serçeyi hatırladı. Nasıl bu kadar uzun süre unuttuğuna şaşarak onu eline aldı. Artık çok geçti. Cengiz kendi hayatına geç kaldığı gibi serçenin hayatına da geç kalmıştı. Serçe ölmüştü. Dünyadan bihaber uçarken çarptığı bir cam serçenin sonu olmuştu.