İlmek

Emine Genç

Erkekliğin şanındandır bağırıp çağırmak. Yürüdün mü yer titreyecek. Adam olmak öyle kolay değil, önce odun olmayı öğreneceksin. Öğrenemedim. Şanlı bir adam olamadın, dedi hanım. Kocan kim dediklerinde Sezai demeye utanır oldum. Hangi Sezai ha şu şey mi… Ha şu şey evet, İlmek Sezai.

Öksüz kalasıya daha beş yaşında yoktum nenemin yanına bıraktıydı babam beni. Ah nenem elleri pamuk nenem, gözleri boncuk, sözleri yufka nenem. Sonra da çalışmaya gidiyorum dediydi, Almanya’ya işçi giderlerdi o sıra ya babam da gitti. Hoş tek benim babam gitmedi ya, mahallede on arkadaşım varsa altısının hadi yalan olmaya üç buçuktan dördünün babası gittiydi. Gittilerdi ama hepsi babam gibi yapmadı. Kimi iki sene sonra yanına karılarını aldı, kimisi çocuklarını da ardına bırakmadı hepsini yamacına topladı. Kimi sade para yolladı. Benim babam da yollamış para. Üç sene. Öyle derdi nenem. Üç kış yakacak derdi yaşamadıydık, bizim hayırsız hayırlıydı o zamanlar. Parayı eksik etmezdi. Ben de odunuydu, kömürüydü iyiden kapıya yığdırırdım. Kış boyu ısınırdık. Ama şimdi öyle mi buldu o yosmayı; anasıymış, oğluymuş unuttu, gitti. Daha ne ses var ne seda. Komşunun Asiye’den duyduk, kocası demiş. Sıdıka Nene’nin Ali evlendi, demiş. Babam yeni karı almış kendine öyle derdi arkadaşlar. Len Sezai Alman kardeşin olmuş he? Abi mi oldun sen şimdi? Onunki sarıymış gördün mü hiç? Babangil resmini de yollamadı mı? Oğlum o sarısıyla bile senden erkektir. Alman kırması bile senin erkekliğini yenermiş. Ha Sezai seninki ne renk? Oğlum onun var mı sanki. O nenesiyle ev oturmasına giderken yolda düşürmüştü ben gördüm. Pıt diye düştüydü. Kız oldu Sezai. Yok dedim düşmedi burada. İnanmazsanız göstereyim. Göster dediler ama göstermedim. Utandım. Uyma sen onlara derdi Nenem. Onların tohumu bozuk. Bi euzu besmele çek bak nasıl koruyor seni. Sen gel bana yardım et. Onların arasına karışıp da kendini bozma.

Kendimi bozmadım ben de. Ah nenem, elleri pamuk nenem. Yaşlıydı hep onu tanıyalı yaşlıydı, beli büküktü. Sanki öyle doğmuş anasının karnından. Hiç aklıma gelmezdi nenem de çocuktu bir zamanlar. Bazısı camın yanında otururken hiçten gözleri yaşarırdı. Anlatırdı atam öyleydi, anam şöyleydi. Anlamazdım, nenemin nasıl annesi olurdu. O anlatırdı ben ellerine bakardım. Hiç durmazdı elleri, habire örerdi. Hep önümüz kıştı, bi yelek örmeliydi, bir patik. Süvetersiz soğuk atlatılmazdı. Okulda giyecek kazağa ihtiyaç vardı. Habire örerdi nenem. Önce şişe inci gibi dizerdi ilmekleri. Sonra soldakileri sağa geçirirdi. Ne yapar bilmezdim ya uzayıverirdi. Kaşkol boyuma gelince, hah bu kadar yeter keseyim derdi. Makasla kesmezdi, bıçakla hiç. Soldan sağa geçirirdi yine. Bu sefer uzamazdı ama. Biterdi.

Nenem hep yaşlıydı ya sonraları daha yaşlı oldu. Elleri tutmaz oldu. Bir şişten diğerine ilmek alacağı zaman şişleri birbirine çarpar oldu. Önümüz kış oğul dedi. Gel bi süveter ör kendine. Bak buna ilmek derler. Şişi göynünden doğru geçirdin miydi düz örmüşsündür. Yok şuradan doğru kendine batıracak gibi alırsan buna da ters örgü derler. Bir sırayı düz ördün mü ötekini ters öreceksin. Bir düz bir ters, bir düz bir ters. Ördüm ben de. Önceleri yavaş ördüm ya sonraları azıcık hızlandım. Renk renk olmasa da erkeklere yakışır renk ördüm hepsini.

Kendime ördüğüm o petrol mavisi kazak. Ne güzel olmuştu. Hah demişti nenem, gözleriyle görmediğine elleriyle bakarak. Hiç ilmek atlamamışsın, hepsini boncuk gibi ardı ardına dizmişsin. O demişti ben gururlanmıştım. Bu işi öğrenmiştim artık. Hemen ertesi günü okula giydim. Aslında nenem kızardı. Hafta bitmeden yeni kazak giymem yasaktı ya, çamaşırları kim çitileyecek derdi. Ama bunu boncuk gibi dizmiştim. Bir de yakışıklı olmuştum giyince, saçları da yana yatırmıştım.

O kadar yakışıklıydım ki Songül Öğretmen fark etmişti beni. Sezai ne güzelmiş kazağın, nenene söyle bana da örsün bi tane demişti. Öğretmen öyle diyince hemen el çabukluğu saçımı düzeltip ayağa fırlamıştım. Nenem değil ben ördüm öğretmenim. Derken gerim gerim gerinmiştim. Oo Sezai Teyze hani iplerin demişti Kazma Mesut. Sınıf kahkahayı patlatmıştı. Nasıl sen ördün demişti Songül Öğretmenim şaşkın şaşkın bakarak. Bildiğimi göstermek ya benimkisi başladım. Önce elli ilmek yapıyorsunuz öğretmenim. Sonra bir sıra düz bir sıra ters. Göynünden doğru battı mıydın düz…

iilmek se za iil mek se za iiil mek se za iil mek se za ii. İlmek Sezai oldum o günden sonra. Almancı Ali’nin oğlu ilmek Sezai. Babasını hiç görmemiş Sezai. Babasının sesini unutan Sezai. Babasını çok özledi mi gizlice o gönderdiği kaseti dinleyen Sezai. Babasının kasetini dinleyerek örgü ören Sezai. İlmek Sezai.

Erkek gibi erkek olmak istemişti Sezai. Ağız dolusu küfür de etmişti, Zehra’nın saçını çekip koridora da kaçmıştı. Ama ilmekliğinden bir kurtulamamıştı. Önceleri bırakmak istemişti örmeyi ama önü kıştı. Sonraları iyiden iyiye alışmıştı örmeye. Evde nenesiyle radyo dinlerken örerdi Sezai. Nenesinin dizlerine battaniye örerdi. Omzuna şal örerdi. Sezai örerdi nenesi de yaşlıydı ya iyiden iyiye yaşlanırdı. Yaşlana yaşlana buhar oldu nenesi. Sade dizlerinin battaniyesi, omzunun şalı kaldı. İlmeklerce anı kaldı. Sezai radyoları ilmeklerle dinleyekaldı. Nenesi buhar olurken onu ilmekle tutamamak içinde kaldı.

Öre öre gençleşti Sezai. Delikanlı oldu. Kahvede tespih salladı. Mahallenin kızına âşık oldu. Çok istedi. Almancının oğlu yetim ilmeğe yaraşır kız değildi. Başka kız buldu. Buldular. Buluşturdular. Everdiler Sezai’yi. Sezai imzayı attı deftere, ilmeği elden bıraktı. Erkek gibi erkek olmuştu artık. İlmeğe gerek yoktu. Höd dedi bir iki, söd dedi. Şiş dedi mi aklına sadece ciğer gelir gibi yaptı. Sonra karısı geldi bir gün hamileyim dedi. Çok sevindi Sezai. Havalara uçmuyor gibi yaptı. Erkeklik uçmasın diye yaptı. Karısı önümüz kış dedi. Şişleri çıkardı. İlmekleri attı. Soldan sağa geçirdi. Sezai içi gitmiyormuş gibi yaptı. Karısının yanlışlarını görmüyormuş gibi yaptı. Görmemek için kahveye kaçtı. Erkekti Sezai. Geç gelmeye başladı.

Erkekliğin şanıdır diye ses etmedi karısı. Sezai yine geç geldi. Karısı uyumuştu çoktan. Kanepeye oturdu. Şişlerin yanına oturdu. Şişler ciğerine batar gibi yaptı. Gözleriyle görmediği hataları parmaklarıyla okucuyunca karanlıkta, kimseler görmeden, erkekliğe zeval gelmeden düzeltti. Karısı da beceriksiz miydi neydi azıcık? Her gece düzeltmeye başladı Sezai. Karanlıkta. Kimseler görmeden. Sonra biraz ışıktan bir şey olmaz dedi. Radyonun kısık sesi hanımı uyandırmaz. Sıcak bir çay uykuyu kaçırmaz. Karısı ördü, Sezai söktü ilmekleri bir bir. İlmekleri ördükçe Sezai gerindi. Rahatladı. Kimseler görmüyordu. Erkekti Sezai.

Sonra bir gün nasıl oldu, radyonun sesi mi açık kaldı, karısı uyumadan suyu mu fazla içti. Uyanası tuttu. Ses etmeden salona gelesi tuttu. Sezai’yi göresi tuttu. Elinde şişler. Sezai başını kaldırdı. Karısıyla göz göze gelince ilmekler sardı dört bir yanını. İlmek Sezai. Görmez belki dedi. Neden uyandın karı dedi bağırarak. Anlı şanlı. Sabah oldu dedi kadın, sen napıyorsun dedi bu saatte. Ne biçim adamsın. Erkek misin sen?

Şanlı bir adam olamadın, dedi hanım. Kocan kim dediklerinde Sezai demeye utanır oldum. Hangi Sezai ha şu şey mi… Ha şu şey evet, İlmek Sezai. Sezai, ilmek olmuştu artık. Kendini ilmeklerle saklamak istedi. İlmeklere sarmak istedi. Nenesini saklayamamıştı kendini ilmeklerle korumak istedi. Düşündü nasıl koruyabilirdi kendini. Erkekliğini. Kimse onu rahatsız etmemeliydi. Kendini ilmeklemeye karar verdi. Nenesi demişti, bir euzu besmele çek, o korur seni. Kendini korumaya karar verdi Sezai. İlmek Sezai. Sabah vaktiydi. Kendine besmeleyi ilmekleyip bir ilmeğin arasında koruyacaktı kendini. Sabah radyosu açık. Bir ilmek attı Sezai, bir yudum çay. Bir ilmek bir çay daha. Bir ilmek daha. Radyoda bir soru:

“Muhterem hocam, meyyit gasl olduktan sonra alnına ve sadrına "Bismillâhirrahmânirrahîm" ve bazı ayet işlemek caiz midir?”[1]

Emine Genç

________________

[1] Bu sorunun orijinali Ebu Suud Efendi’nin fetvalarında bulunup şöyledir:

Mes’ele: Meyyit gasl olunup alnına ve sadrına "Bismillâhirrahmânirrahîm" ve ba'zı âyât yazmak caiz midir? Elcevap: Bir kâğıda yazılıp kabrinde karşısına konmak evlâdır, çürüyüp bulaşmaktan ihtiraz olunmak gerektir.