Ali Usta'nın Yeri

Rabia Bayazit

Ali Usta’nın Yeri

Zarlara tükürüp fırlattı. Zarları öptü fırlattı. Zarları bir daha fırlattı. Gündüzün o yakıcı sıcaklığında, rutubetin keskin kokusunun eşlik ettiği o gölgelik yerde bilmem kaçıncı zar atışıydı Ali Usta’nın. Etrafında yıllardır bildiği insanlar vardı. Bütün bu insanlar nasıl oluyor da bir masanın etrafında saatlerce oturabiliyorlardı? Soruların en büyüğü bu muydu sanki? Onlarca insanla yirmi yılını bu masada çürütmüştü. İçli adamdı Ali Usta. Geleni geçeni yüzünden tanır, tatlı diliyle oturturdu o masaya. Evinden çıkıp sokaklarda huzur arayan her adamı tanırdı. Sokakta huzur arayanın da korkak olduğunu bilir, hepsini çekilebilecek en güvenli yere yani kahveye tutup çekerdi. Yoksa bu insanlar korkaklıklarından değil sorumsuzluklarından boğulup ölecekti.

Ali Usta sigarasını tüttürdüğü o kahvede görünmez ama yokluğu derinden hissedilen bir adamdı. Sigarasını öyle bir tüttürürdü ki yirmi kişi aynı anda sigara yakmış gibi olurdu. O sabahki yokluğu tertemiz hava gibiydi: baş ağrısı yapacak kadar yoğun, zihni berraklaştıracak kadar aydınlık. Kahve ahalisi bunu kaldıramazdı. Eşinin dırdırından, çocuklarının baba diyerek vazifeye çağırmalarından hoşlanmayan adamlar, puslu zihinlerine pencereler açılmasından hoşlanmazlardı. Ali Usta’ya tez elden ulaşılmalı, kahvede en baş köşeye onu oturtmalıydılar.

- Selami oğlum Ali Usta’nın evine koş. Köşedeki bakkaldan iki paket de sigara kap.

Kahveci çırağı Selami yayından çıkmış ok gibi ileri atıldı. Ali Usta besbelli sigarasız kalmıştı. Şanının yürümesi için emekli maaşının yatması lazımdı. Böyle zamanlarda kahve ahalisinin babalık güdüleri hortlar, maaş gününe üç beş gün kala Ali Usta’nın sigara sponsoru olurlardı. Usta kendini pek borçlu hissetmezdi. Sonuçta her birini saatlerce dinleyip sırtlarını sıvazlamak kolay iş değildi.

Çırak Selami sigara paketlerini üzerinde eğreti duran yeleğinin ceplerine sıkıştırdı. Nefes nefese koşmaya devam etti. Ali Usta’yı ne kadar erken getirirse o kadar çok bahşiş toplayacağını biliyordu. Ne de olsa kahve müdavimlerinin vicdan kumbarasıydı o. Gelen giden herkes Selami’nin masum yüzünde kendi çocukluğunu anımsıyordu, birkaç güzel sözle günah çıkardıktan sonra aklanmış kuruşları çırağın cebine dolduruyordu. Selami nihayet Ali Usta’nın toplama evinin önündeydi. Kapıyı çalmadan önce bahçeye şöyle bir göz gezdirdi. Bahçenin sağ tarafı çitsizdi, sol tarafı ise arızalı araç parçalarından oluşan bir yığınla selamlıyordu herkesi. On adım ilerisinde duran evin kapısı dikkatini çekti. Ali Usta kapıyı boyamıştı. Ahalinin ordan burdan bulup yaptığı bu minyatür ev yıllar sonra ilk defa bir yenilik görmüştü. Selami önce biraz işkillendi. Evin etrafında bir tur atmak için çitsiz tarafa yöneldi. Bahçedeki tek tük ağaçtan kavak da bu yenilikten nasibini almıştı. Üzerine çivilenmiş beyaz bir çanak antenle Anadolu'nun bağrından kopmuş gibiydi. Selami pek bir anlam verememişti, düşünmek de istemiyordu açıkçası. Evin arkalarına doğru yürürken bir müzik sesi duydu. Oldukça hışırtılı ve cılız gelen bu ses radyodan yükseliyordu. Selami radyoya yaklaştıkça ses daha temiz ve gür çıkmaya başlamıştı. Nihayet radyonun başındaydı. Ali Usta sesteki değişikliği fark etmiş olacak ki iki göz bir oda evinin arka kapısından çıkıvermişti.

- Sen miydin Selami?

Selami bir anda kendisine seslenildiğini duyunca irkilmiş, kötü bir iş üzerindeyken yakalanmış biri gibi kızarıp bozarmıştı.

- Usta sigara getirdiydim sana.

Ceplerine zor bela soktuğu paketleri büyük bir maharetle çıkarıvermişti.

Ali Usta paketleri alıp radyonun üzerine bıraktı.

- Hele otur Selami, sen de delikanlı sayılırsın artık. Bana bi’ akıl ver bakalım.

Selami komut ile çalıştığından birkaç eski tahtadan yapılmış iskemleye çöküverdi. Ali Usta da karşısına bir kütük çekip oturdu.

- Selami oğlum, ben diyorum ki bi’ dernek kurayım. Kahvedeki herkes üye olsun. Çaylar, kahveler sizden gelsin amma derdini anlatmak isteyen benim derneğimde otursun.

Ali Usta heyecanla anlatmaya devam ediyor ama Selami derneğin tam olarak ne işe yaradığını düşünüyordu. Bir ara Ali Usta Selami’nin sol omzuna elini koyup ona kuşkulu bakışlar fırlattı. Belli ki usta, heyecanına aradığı ortağı bulamadı, en azından sorularına bir cevap bekliyordu. Oysa Selami, Ali Usta’ya boş gözlerle bakarken onun yaşını hesaplamaya çalışıyordu. Acaba bunamış mıydı? Kolay değildi ki onca sene dert dinleyip nabza göre şerbet vermek. Hoş, beş yılı var bu kahvede çalışalı ama olsun, Ali Usta’nın geniş geniş konduğu yuvaları herkes anlatıp duruyordu.

- Oğlum ne bakıyorsun öyle, bi’ şeyler desene!

Selami köşeye sıkışmış bir fare gibi zihninden çıkmak istiyordu. Sonunda bir delik bulmuştu:

- Ustam bu anteni neden ağaca çiviledin?

Ali usta homurdanarak anlayacağını anladı.

- Derneğimin adını onun üzerine yazacağım. Etrafımdaki tüm arızaları ya başıma ya da bahçeme topladım. Bari ölmeden önce namımız yürüsün de hepsini tek bir çatı altında toplayalım.

Selami, derneğin adı yazılmadan çanağın ağaca çivilenmesine anlam veremiyordu. O esnada Ali usta sigara paketlerinden birini alıp açtı. Çakmağı yanında değildi:

- Kalk şu pencere önünden getir çakmağımı!

Selami her zamanki çevikliği ile çakmağı aldığı gibi Ali ustaya uzattı. Usta sigarasını yakıp ilk yudumunu içine çekip bir süre ciğerlerinde dolaştırdı. Dumanı salıverirken düşünceli bir hal aldı. Uzaklara bakıp melankoliye dalacak kadar bir uzağı yoktu. Kalbini yokladı, orası da bir hayli karanlıktı.

- Kalk kahveye gidelim.

Çırak Selami’yi de önüne katıp yürümeye başladı. Onlar uzaklaştıkça radyonun sesi yavaş yavaş kısılıyordu.

İşte kahvenin önündeydiler. Herkes pür neşe selamladı Ali Usta’yı. Çırak hemen çay ocağına koştu. Kahvecinin kulağına bir şeyler döküp masalardaki boş bardakları toplamaya koyuldu. Ali Usta her zamanki yerine kurulup bir sigara daha yakmıştı. Ahali coşmuş, tavlaları kurmuştu. Kahveci bir bardak çayı Ali Usta’nın önüne koyup karşısına oturdu:

- Ali Usta’m, benim çırak bir şeyler dedi de ne derneğiymiş bu?

- Korkma korkma, sana yarayacak. İsmini henüz bulamadım ama amacı belli.

- Yahu ustam ne uğraşıyon böyle şeylerle, ne amacın olacak bu yaştan sonra?

- Çapsız adamlara en azından yarıçap kazandırmak istiyorum. Evim barkım oldular ama yuvalarına sahip çıkmayı bilmediler bir türlü.

Kahveci ne diyeceğini şaşırdı. Herkese sen haklısın diyen adama ne olmuştu? Ali Usta somurtmaya başlayınca kahveci masadan kalktı.Çırağı Selami’yi kaş göz yaparak yanına çağırdı:

-Şu nargileci Ayhan bi’ daha gelirse söyle bana. Anlaşılan arzuhalcimiz öldürmüş kendini.