Kocaman bir kardan adam yaptım. Bahçenin en manzaralı yerine. Buldum buluşturdum göz yerine iki koca kömür. Burnuna küçük bir havuç, küçük olsun. Ağzını yaptım sonra. Kömürden. Gülümsesin. Hep gülsün muttasıl gülsün diye. Ağzı, olmayan kulaklarına varsın. Vardı. Kaşlarını çizdim. Keman gibi. Atkısı ne bileyim şapkası. Eline süpürgesi. Vazgeçtim süpürgeden. Şimdi bu adamlara güven olmaz. Kaldırır kalbimi kırar. Eşyaları da sevgiyi de kullanmayı bilmiyorlar.
Hava nasıl soğuk. Lapa lapa kar yağıyor. Tam seveceği hava. Kardan adamım soğuk havaları sever. Buz gibi olsun her yer. Kalbi de olmadığından donma tehlikesi yok. Üşüsün üşütsün. Onu bırakıp eve girmek istemiyorum. Ama üşüdüm de. Onu da eve çıkarsam erir. Kardan adamım ev sıcaklığından hoşlanmaz. Ayaklarımızı uzatıp televizyon izlesek. Çay içsek kar yağarken. Filmin en heyecanlı yerinde uyuyakalsa da filmin keyfini çıkarmak bana kalsa. Olmaz ki. Su olur tüm bunlar olurken. Geriye kömürler, havuç kalır. Islak atkısı şapkası kalır. Olmaz ki.
Mecbur çıktım eve. Ama gözüm dışarıda. Kar yağıyor lapa lapa. Ne mutlu ne güzel. Kardan adamım erimeyecek. Şapkasına karlar birikiyor. Üstüne başına. Silkelemiyor. Demek birikmesini istiyor. Biriksin biriksin karlar da ölmesin. Yaşasın kardan adamım. Onu izlerken ben de yaşayayım. Erirse ben erimem ama üzülürüm. Üzüle üzüle ölürüm. Tek seferde ölmem. Her bir üzüntümde bir parça ölürüm. Ölmekte ve erimekte yarışırız ikimiz. Kim önce ölürse ya da erirse en çok o sevmiştir.
Evin içinde dolandım. İnsan kışın kedi gibi oluyor evin içinde. Yapacak iş de pek olmuyor. Sanki karların altına saklanmış işler de. Yaz gelince o vıcık vıcık sıcaklarla paçasından tutmaya başlıyor. Yazı düşünüp üzülmek için erken. Yaz gelmesin hem. Kardan adamım erir gider. Ben erir giderim. Yerine bakar bakar iç çekerim. Birden erimem elbet. Bir zamanlar buradaydı. Şimdi yok, der der eririm. Bazen hiç olmaması daha iyidir olup da gitmesinden. Hiçi bir zamanlar vardıdan daha çok severim.
Akşam oldu ona bakarken. Gece oldu. Yan komşu yanından geçerken ters ters baktı kardan adamıma. Sonra benim pencereme baktı. Estağfurullah der gibi başını şöyle bir eğdi. Bu adam ömrü boyunca kardan adam yapmamış olmalı. Hissiz. Karısı da üzgün duruyor hep. Neyse. Dokunmadı ya kardan adamıma. Tekme savurabilirdi. Yıkabilirdi. Yapmadı. Demek ki çocukken içinde biraz varmış kimi hisler. Büyümüş ölmüş.
Uyumaya gitmeden son bir kez baktım. Öylece duruyor. Kar durmuş. Hava ayaza çekmiş. Güzel. Demek iyice donacak kardan adamım. Kalbi de olmadığından donduğunu anlamayacak kardan adamım. Anlamasın. Ben onun yerine de anlarım. Yorganı tepeme çektim, yumdum gözlerimi. Şimdi ben de donacağım. Kardan adamım gibi. Rüya görmedim. Uzun bir beyazlık vardı hatırladığım. Beyazda beni ürküten bir şey var. Beyaz ışıklardan çok korkarım mesela. Gecenin ortasında görünürlerse hele. Beyazı görünce uyandım. Hemen koştum pencere kenarına. Baktım, kardam adamım yerde yatıyor.
İndim hemen bahçeye. Biri tekmelemiş. Devirmiş onu. Öylece yatıyor kardan adamım. Kabullenmiş yıkılmayı. Gözünün teki de düşmüş üstelik. Korsana dönmüş. Ben üzgün öylece dururken yan komşu geçti yanımızdan. Yüzüne yılışık bir gülüş yapıştırmış. Tam bahçe kapısının orada durdu, paçasını temizledi. Anladık sen yıktın kardan adamımı. Kötülük pozuna gerek var mıydı? Kötülük, artistliği de yekten istiyor. Bir süre arkasından baktım. Arabasının camlarını temizledi. Arabasını ısıttı. Ellerini ovalaya ovalaya kendisi de ısındı. Sonra gazladı gitti.
Devrildiği yerden kaldırdım kardan adamımı. Kırık dökük yerlerini yamadım karla. Gözünü yerine yerleştirdim. Şapkasını yeniden başına. Acıdım, süpürge de verdim eline. Düşene bir de ben vurmayayım dedim. Süpürgeyi belki kendi işlevi için kullanırdı. Allah’tan ümit kesilmez. Karşısına geçtim. Kardan adamım öylece duruyordu karşımda. Yüzünde donmuş bir gülümseme. Göz yerine iki kömür. Sempatik ve soğuk. Son izin günümde böyle oyunlara girişmeme güldüm. Gerçi başka ne yapacaktım? Biraz daha durup eve çıktım. O, donarak yaşıyordu ama ben yaşayamazdım.
Biraz kitap okudum. Birikmiş dizilerim vardı, biraz onları izledim. Ama ikide bir pencere kenarına gelip gelip ona baktım. Bir ara mahallenin çocukları sağını solunu kurcalayacak oldular. Kovaladım. Yine geldiler. Çocuklar, kovalanınca geri gelmeyi pek severler. Kovalamadım ben de. Oynayın ama n’olur yıkmayın onu dedim. Tamam abla, dediler. Yıkmadılar keratalar. Yan komşu görse de utansa. Utanmaz ama. Utansaydı yıkar mıydı? Yarın işbaşı. Göğüs kafesim daralıyor düşününce. Başımdan savdım iş yerini düşünmeyi. Yarına daha çok vardı nasılsa. En az on saat.
Akşama doğru yine kar başladı. Önce küçük küçük sonra iri taneli. Hızlı hızlı yağdı. Yağdıkça sevindim. Hatta bir ara dışarı çıktım. Sokaklarda dolandım. Çocuklar doldurmuştu her yeri. Onlara kar değil sevinç yağıyordu. Kardan adamıma da ömür yağıyordu. Tam tamına üç günlük bir yaşı vardı. Yan komşuya rağmen. Rağmenler kardan adamları da güçlü kılardı. Eve döndüm. Üşüdüm ama üşümeyi severim. Üşümeyi sevdiğimden onu da seviyorum. Baktım, bu sefer sapasağlam duruyor. Kimse bir şey yapmamış. Sarıldım. Tuhaf değil bir kardan adama sarılmak. Eritmemek şartıyla sarılınabilir. Eritmeden sarıldım. Yağıyor yine iyisin, dedim. Duymadan sevindi. Duymadan sevinir kardan adamım.
Ertesi sabah kar durmuştu. Belediye geceden yolları küredi tuzladı. Artık iş yeri beni beklerdi. Giyindim hazırlandım. En sevdiğim hırkama sarıldım. Atkımı doladım. Lisedeyken bere takmaya imrenmiştim. Okulun havalı kızları takıyordu çünkü. Bana hiç yakışmamıştı. Babama verdim sonra. Meğer erkek beresi almışım. O günden beri bere takmam. Eşarp takarım. Fıtrata da uygun hem. Evden çıktım. İçim kan ağlıyordu ama bastırdım. Başlangıçları sevmem. Bitişleri de sevmem. Başladı mı bitti mi anlamamalıyım. İkisi de alışmakla ilgili. Alışmayı sevmem. Alışmıştım demektense hiç yaşamadım/tanışmadım/görmedim demeyi yeğlerim. Denklemi zorlaştırıyor alışmak. Yaşamak denklemini.
Kardan adamımın yanına uğradım. İşe gidiyorum, akşam altıya kadar yokum, dedim. Bakalım tek parça kalabilecek misin, dedim. Cevap vermeyeceğini ben de biliyorum. Ne yapalım? Her soruya bir cevap öyle nerede? Bu da denklemi zorlaştırır. Sarıldım, tutamadım kendimi sarıldım. Ben sarılınca biraz küçüldü. Arabamı ısıttım. Camların buzlarını kazıdım. Hayatı sorguladım.
Arabayı çalıştırdım. Radyoyu açtım. Radyocu berbat espriler yapıyordu. Güzel şarkı umuduyla sabrettim. Güzelin umuduyla sabrederiz. Sabrettiğime değdi. Güzel bir şarkı başladı. Işıklara gelince durdum. Yeşilin yanmasını beklerken etrafa bakıyordum. Sağ şeridin oradaki trafik işareti dikkatimi çekti. Bir kardan adam vardı. Üstünde de kırmızı çarpı. Güldüm, yok artık dedim. Bunu bizim yan komşu mu getirip koymuştu acaba yolumun üstüne? Ne demekti ki bu hem? Korna sesleriyle kendime geldim. Yoluma devam ettim.
Zevzek radyocu yeniden başlamıştı esprilerine. Bu sefer güzelin hatırı da kalmadı. Radyoyu değiştirdim. Yine bir ışığa yakalandım. Kırmızı ışığa bakıp dururken sarı yanınca bir kardan adam belirdi birden. Eriyip yere yığılıyordu. Sarı bir suya dönüşüyordu. Yeşil yandı yanmasına ama geçemedim. Takılı kaldı bakışım sarı ışıkta. Yok geri dönmem lazımdı benim. Patronu aradım. Acil, dedim. Eve dönmem lazım, dedim. Bin minnet izin aldım bir saat kadar. Yol bitmek bilmedi. Eve varır varmaz arabadan nasıl indim bilemedim. Bahçe kapısını bir hışım açıp daldım. Baktım ki duruyor öylece. Hiçbir şey olmamış. Ohhh be, dedim buradasın. Senin yüzünden geri döndüğümü desem beni tımarhaneye kapatırlar. Hele trafik işaretleri kardan adamlarla bezeliydi desem, herhalde içeriden hiç çıkarmazlar. Olsun, dedim. Herkes ne kadar deli saçması şeye inanıyor. Ben karışıyor muyum onlara? Hem ben sana da inanmıyorum ki kardan adamım. Hava ısınınca dakikasında başlayacak gidişin. Soğuk senden elini çekince eriyeceksin. Tabiat kuralı bu. Hiç olmamışa döneceksin. Elimde birkaç parça sevincin kalacak. Ben bunun için katlanıyorum seni sevmek zahmetine.
İşe bir saat geç gittim. Patron bir şey demedi. Bizim odadakiler tırtıkladılar ne oldu diye ama geçiştirdim. Kime ne? İş yerinde saat normal zamanın on katı kadar geçiyor. Dokuz saat oluyor doksan saat. Hele ki tatil dönüşleri. Tatil demek alışmak demek. Berbat. Yetkim olsa tatili yasaklarım. Ya da çalışmayı yasaklarım. İkisi de itici. Saat beşe geldi. Ben uçarak çıktım. Dönüş yolunda yine radyolarda dolaştım. Sevdiğim şarkıları aradım. Kuru yemiş tabağındaki en sevdiğimizi aramak gibi bu da. Kırmızıda durdum. Bakmaya korkuyordum. Bu sefer kırmızıda bir kardan adam belirdi. El salladı. Yok süpürgesini salladı. Sonra ışık sarıya geçerken eridi. Sarıda belirdi. Sarıda da arkasını döndü yürüdü gitti. Giderken eridi. Yeşile geçmesini bekledim. Geçmedi. Arkadan korna sesleri ayyuka çıkınca mecbur devam ettim. Kalbim hızlı hızlı attı eve varana kadar. Yine hızla bahçeye daldım. Baktım. Orada kardan adamım.
Birkaç gün böyle devam etti. Işıklarda, kimi işaretlerde eriyip giden kaybolan kardan adamlarını görüp durdum. Kimseye de diyemedim. Bereket ki havalar ısınmadı. Kar ara ara yağdı. O, bahçede kaldı.
Hafta sonu gelince takviye ettim karla. Yan komşu bir daha tekmelemedi. Çocuklar uğramadı. Ama kar yağışı azaldı. Güneş ara ara başını uzattı. Tabelalar sürekli karşıma çıktı. Bir tabela bir güneş. Bir tabela bir güneş. Bir tabela…
Güneşe de tabelalara da alıştım. Kahrolsun ki alıştım. Her kırmızı ışıkta her sarı ışıkta eridi kardan adamım. Yayalar geçerken zaman aktı. Ben işe giderken. İşte patlarken. Eve dönerken. Güneş açtı. Gün güne küçüldü kardan adamım. Bir sabah perdeyi çektim ki yerinde sadece şapkası, atkısı, süpürgesi kalmış kardan adamımın. Çekmiş gitmiş. İçim sızlamadı değil. Ama gidişinin işaretini vermişti hem kendisi hem başkaları.
Bir sonraki kış kardan adam yapmadım.
Bir sonraki kış da. Çekip gidecek kardan adamı haber veren tabelalara dayanamazdım. İnsan, kimi tuhaflıklara ömründe bir kere rastlamak istiyor. İnsan, radyoda güzel şarkılara hep denk gelmek istiyor.
İnsan, alışa alışa büyüyor.
Alışa alışa ölüyor.
Alışmamak için kardan adamı kendime yasakladım.