Yolsuz Yol

Fitnat Sümeyye Erbek

________________

Gün ayardı. Gün batardı. Ay doğardı. Ay batardı. İkisi de batarken bir paydada buluşuyordu. Ancak doğup batmaları esnasında denk gelmelerine Mihrimah derlerdi. Benim hoşuma gitmişti Mihrimah. Kızıma isim arıyorduk. Eşime kalsa annesinin adını koyacaktı. Tamam, ben de seviyorum kayınvalidemi ama kızıma adını vermek istemiyordum açıkçası. İlk çocuğuma kendi istediğim bir isim vermek istiyordum. Yani ilerde olursa ona da kendi istediğim bir isim vermek isterim tabii. Ama ilk olduğu için özeldi. Hamile olduğumu öğrendiğimde ağladım, korktum hatta aldırmayı bile düşündüm. Deli değilim. Korkumun abartı olması da zorunuza gitmesin. Ben kül kedisi masalını canlı canlı yaşamış biriyim. Üvey annemin elinde büyüdüm. Onun kızlarının bakışları altında ezildim. Babam vefat ettikten sonra durum vahimleşti. Beni mirastan vazgeçirmeye çalıştılar ama ne fayda? Mirası alıp sessiz sedasız çekildim aralarından. Birbirlerini yesinler. Sonra eşimle tanıştık. Değişik bir tip. Hâlâ çözemediğim bir sürü huyu var. Ama artık o kızımın babası vasfını da taşıdığı için gözümde ayrı bir yer edindi. Çabalayışı, düşünüşü hoşuma gitti. Aldırma fikrini hamile olduğumu söyledikten iki dakika sonra söylediğim için tırstı açıkçası, tüm çabası ona. Empati yoksunu zibidi. Sen üvey anne elinde büyümedin ki? Beni yargılıyorsun. Her neyse. Bunlar yaşanırken yüzde yetmişi su olan dünyada yüzde yetmişi su olan ben, içimdeki küçük varlıkla beraber yedi ay geçirmiş bulundum. Ve inanır mısınız? Bilmem, hâlâ işe gidiyorum. Çocuğu aldırırım korkusuyla beni pek düşünen değerli eşim(!) işi bıraktı çünkü. İnsanın vazgeçtiği varsa da geri geliyor yani. Bir insan çocuğu olacakken niye işi bırakır ki? Sanki sen doğuracaksın. İşe gidiyorum demiştim. Sinirden lafımı unuttum. Araba ile gitmem gereken on dört kilometre dümdüz bir yol var. Etrafında bina, daire, ev, bahçe, insani yaşam belirtisi göstermeyen bomboş dümdüz bir yol. Otoban olduğu için hem şehirden uzak hem de hiç trafik işareti, lamba yok.

Sizi şaşırtacak bir bilgi daha şuan gitmekte olduğum bu yolda tam tamına beş tane lambaya takıldım ve yedi tane trafik işareti gördüm. Sıkıntı şu ki bu yolun etrafında onlarca bina var. Bir gecede bu kadar ev inşa edilemeyeceği için ya ben yanlış yoldayım ya da şu an itibari ile genetiklerimden kaynaklı korktuğum şey başıma geliyor. Genetik ne alaka derseniz? Şizofreni aileden geçen ve tetiklenmeyi bekleyen bir hastalık derim. Evet, kül kedisi derken şaka yapmıyordum. Ben gerçekten o kızın yaşadıklarını yaşadığımı düşünüyorum bunu henüz eşime de inandıramadım. Perileri görüp baloya gitmiş olmam yirmi birinci yüzyılda imkansız gözüküyor kabul ama kimse inkar edemez. Sonuçta ben giderken yanımda değillerdi ki gidip gitmediğime inansınlar. Bu karışık cümleler kafamdan size doğru sarf edilirken tam dört tane daha trafik işareti gördüm. Birinin üstünde dikkat peri çıkabilir manasına gelebilecek bir peri işareti vardı. Bir tanesinde genel itibariyle büyük harflerle dur yazan tabelada küçük harflerle geç yazıyordu. diğer ikisi pek dikkatimi çekmedi açıkcası. İlerde kırmızı yanan ışığı görünce yavaşladım ve durdum. Lambaya daha yüz metre vardı ve önümde araba yoktu. Önceden önlem almıştım. Kendimi tebrik ederken tanıdık bir melodi çalmaya başladı. Melodi hoşuma gittiği için sorgulamadan tadını çıkardım hâlbuki benim arabamda radyo yoktu ve müzik çalabileceğim bir ekipmanda mevcut değildi. Uzun bir süre çalan melodi durunca kafamı istemsizce sesin geldiği yöne çevirdim. Yandaki koltukta çantanın içinden geliyordu. Içine uzanıp telefonu aldım. Anlaşılan telefonum çalmıştı. Ekranı yandaki tuşa basarak aktif hâle getirdiğimde yeniden aynı melodi çalmaya başladı. Ekranda kocamın adı vardı. Adını görmemle gözlerimi devirdim, ses kısma düğmesine bastım ve yan koltuğa fırlattım. Sabah sabah sesini duymak istemiyordum. Zaten yüzüyle muhatap olmuştum sabah. Trafik lambasının yeşile döneceği yoktu anlaşılan. Gaza bastım, ilerledim. Yüz metre bittiğinde trafik lambasının üstünde birinde gülen birinde ifadesiz birinde ağlayan suratlar çizildiğini fark ettim. Bugün bir tuhaflık var diye söylenirken yine aradı adı batasıca. Telefonu açıp kulağıma götürdüm,

“Ne var?”

“Neredesin sen? Evden çıkmak yok demedim mi?” diye azarlayan sesine bilmukabele karşılık verdim,

“ Ben senin çocuğun değilim. Emrin altında çalışan biri değilim. Sana hesap vermek zorunda değilim, istediğimi yaparım. Arama beni. İşe geç kalıyorum.” deyip telefonu suratına kapattım.

“İşten kovulduğunu unutuyorsun herhalde ruh hastası!” diye bir ses hala yankılanıyordu. Otobanın ortasında son ayar frene basınca kendime gelmiştim. Ben işten kovulalı iki ay oluyordu. Kafamı direksiyonda odakladığım noktadan yukarı kaldırınca üzerinde olduğum yolun aslında eşimin iş yolu olduğunu fark ettim. Elimi karnıma götürdüğümde hamile olmadığımı da hatırladım. Gözlerim, her şey yerli yerine otururken, bazı noktalara odaklanıyordu. Dışarda akan trafiğe, çantanın yanında duran silaha ve arkadan gelen korna sesinden kaynaklı kornaya. Aklımı başıma alıp arabayı sağa çektim ve eşime konum atıp beklemeye başladım. Elimi karnımdan çekemiyordum. İki ay önce fotokopi odasında aldırmak için geç kaldığımı sanarak karnıma ateş etmiştim. Bu yüzden işten atılmıştım. Ama şimdi neden hâlâ karnımdaymış gibi hissediyordum. Karnımın üstündeki elime içerden bir itme baskısı oluştuğunda içerdeki illetin hâlâ yaşadığını fark ederek arabanın kapısını açıp tekrar silaha uzandım. Tıpkı sekiz yaşında annem yaparken gördüğüm gibi tekrar ettim. Şarjörü kontrol et. Geri tak. Mermiyi ağıza ver. Elini tetiğe getir. Kurtulmak istediğin bölgeye getir. Bu annem için gördüğü rüyalardan sebep aklı, benim için beni tekmeleyen içimdeki canlıydı. Ve son hamle tetiğe bas. ATEŞ. Karnımdaki acı ve yangınla yere yığıldım. Bu esnada da kocamın silueti belirmişti zaten,

“ 444 nolu hasta Cevizbadem otobanı kenarında hayatına son verdi. Acilen adli tıpa haber verin.”

Karısı olduğumu ya da içimdeki canlıdan söz etmemişti. Bir hasta demişti tıpkı onlarca müşterisine dediği gibi. En acısı bu olsa gerek hayatıma son verdiğimi söylemişti. Karnıma ateş ettiğimi görerek.