Güneş uyuyordu, şehir de uyuyordu. Ay bile uykudaydı lakin Zahir gözünü bir saniye bile kapatamıyordu. Kapatırsa o günü hatırlardı, kapatırsa kalbi acırdı. Kocaman bir ailesi vardı o güne kadar: annesi, babası, eşi ve çocukları. Bilemezdi bir günde yalnız kalacağını. Bilemezdi çok sevdiklerini gözünün önünde bir kazada kaybedeceğini. Zahir’in kalbinde o gün bir fırtına koptu, ağaçlar devrildi. Sel oldu, evleri su bastı. Deprem oldu, evler yıkıldı. Geriye sadece bir canı kaldı.
Uykuya her daldığında o günü tekrar tekrar yaşıyordu. Kâbuslarla uyanıyordu. Doktora gitti derman aradı, bulamadı. Çareyi uyumamakta buldu. Yine aklına geliyordu lakin kâbus olarak görmüyordu. Tek bir hayali vardı: hiçbir kâbus görmeden uyumak. Yorgundu çünkü. Kazadan sonraki günlerde çökmüştü. Ne uyuyabiliyordu ne de hiçbir şey yapmadan oturabiliyordu. Gece gündüz çalışıyordu. Zihnini meşgul ediyordu.
…
Çoğu kişinin yeni yeni uyanmaya başladığı saatlerde Zahir çalıştığı yerden eve gitmek için çıkmıştı. Gittikçe kalabalıklaşan caddelerde insanlara çarpmadan yürüyebilmek için bir sağa bir sola yalpalıyordu. Bu kaçışlarından sebep fark etmediği direğe yapıştı. Alnını direğe toslamıştı. Kafasının üzerinde gezegenlerin döndüğünü hissetti bir süre. Gezegenler dönüşünü tamamladığında direğe sıkı sıkı sarılı olduğunu fark etti. Hemen indirdi kollarını, geri çekildi. Tam yoluna devam edecekti ki direğin üzerindeki beyaz bir kâğıdı ve üzerinde yazanları gördü: “ UYKU MERKEZİ açılıyor! 22 Ocak’ta öğleden sonra saat 13.30’da parkın yanında.” Yarın, parkın yanında açılacaktı. Başka bir şey yazmıyordu. İlk defa böyle bir şey görmüştü. Konu uyku olunca bu merkezde ne yapılacağını merak etti. Uyku onun ihtiyacıydı. İçinde dermanını bu merkezde bulma umudu yeşerdi.
Ertesi gün açılış için merkezin önüne gitti. Küçük beyaz bir binaydı. Giriş kapısı siyah balonlarla süslenmiş, kapı önüne kürsü konmuştu. Açılışa bir dakika kalmıştı lakin merkezin önünde sekiz kişi vardı. İçeriden siyah takım elbiseli bir adam ve beş beyaz önlüklü kadın çıktı. Adam kürsünün başına geldi ve konuşmaya başladı: “ Değerli dinleyicilerimiz hepiniz Uyku Merkezi açılışına hoş geldiniz. Bu merkez dünyada bir ilk. Uyuyamayanları uyutmayı, rüya göremeyenlere rüya gördürtmeyi, uykunuzda farklı âlemlere, istediğiniz dünyaya yolculuk yapmanızı sağlayacak bir merkez burası.” Zahir kabuslarından kurtulacağını düşündü. Şimdiden heyecanlanmıştı. Adam konuşmasına devam etti: “ Şu an varlığımızdan haberi olan sekiz kişi var fakat biz kısa sürede dünyanın diline düşeceğiz, herkes bizi konuşacak.” Kuru alkışlar eşliğinde konuşmasını tamamladı, elindeki makas ile kapıya bağlanmış kurdeleyi kesti. Dışarıdaki sekiz kişiyi içeri davet etti ve merkezi onlara gezdirdi. Tek katlıydı. Beş oda vardı. Bir oda merkez çalışanlarının odasıydı. Her bir odada üç yatak vardı. Odalarda gerekli tıbbî cihazlar vardı. Adam binayı gezdirdiği sekiz kişiye açılışa özel ücretsiz deneme hakkı sundu. Zahir hiç düşünmeden kabul etti fakat diğer yedi kişi tereddüt etti. Adam ve beyaz önlüklü çalışanlar onlara tekin gelmemişti. Lakin Zahir'in istekli duruşu onları da etkilemişti. İki kişi daha kabul etti fakat diğerleri tebrik dileklerini iletip gitti. Beyaz önlüklü kadınlardan biri Zahir'in yanına yaklaşıp doktor olduklarını ve korkmaması gerektiğini söyledi. Zahir'i ve diğer iki kişiyi yatağa yatırıp kablolarla bağladılar. Doktor, Zahir’in yanına gelip ne istediğini sordu. Zahir kabuslarından kurtulmak rahat bir uyku çekmek ve farklı bir evrende mutlu olmak istediği söyledi. Ailesini yanında istemediğini de söyledi. Zira uyandığında beraber mutlu oldukları ânların aklına gelip onu rahat bırakmamasından korktu.
Doktor gerekli işlemleri bilgisayarından yerine getirip yatak başlığının üzerindeki kaska benzeyen kafalığı Zahir'in kafasına giydirdi. Elindeki SD kartı kafalıktaki yerine taktı ve tuşlarda bastı. Bu sırada Zahir içinde eser miktarda bulunan korku ve heyecan ile doktoru izledi. Diğer müşteriler de onun gibi aşamalardan geçiyordu.
Doktor, Zahir'e iki saat uykuda kalacağını telkin edip son tuşa bastı. Zahir derin bir uykuya kendini bıraktı.
…
Uçaktaydı. Uçuyordu. Yanındaki ona nereye gittiğini sordu. “Uyumak için evime uçuyorum.” dedi.
…
İki saatlik uyku sona ermişti. Zahir uyandığında yorgunluğunun azaldığını hissetmişti. İlk defa kâbus görmemişti. Doktor başında bekliyordu. Binlerce kez teşekkür etti ona, böyle bir kurumu kurana ve bütün herkese. Diğer müşteriler de pek memnun kalmıştı. Takım elbiseli, açılış konuşmasını yapan adam içeriye girdiğinde yüzünde tebessümler vardı. Zahir deneyimlerini paylaştıktan sonra tekrar tekrar geleceğini söyledi. Arkadaşlarına da önerecekti. Teşekkürünü edip aksattığı işinin yolunu tuttu.
İşe vardığında olanları arkadaşlarına anlattı. Onlara da önerdi. Ertesi gün beraber gittiler Uyku Merkezi'ne. Zahir gelen uykusunu güzel bir rüya ile taçlandırabilmek için yattı yatağa bekledi. Tuşa basıldığında tekrar gitti uykunun kollarına.
…
Uçak ormanın içine indi. Evine nasıl gideceğini düşündü. Yürümeye başladı. Siyah bir at gördü. Yanına yaklaştı.
…
Tekrar dünyaya açtı gözlerini. Yanındaki arkadaşlarına baktı. Her biri mutlu gözüküyordu. Rahat ve istedikleri rüyalar ile rahat bir uyku çekmişlerdi.
Zahir her gün uğramaya başlamıştı bu merkeze. Ücretliydi bu merkez. Para gerekliydi rahat bir uyku için. Daha da çok çalışmıştı Zahir. Kazandığı parayı rahat bir uyku uyuyabilmek için merkeze harcamıştı. Kazadan sonraki çöküşünü durdurmuştu. Uyku Merkezi'nin ünü şehri kasıp kavurmuştu. Küçük olan merkez kavuştuğu ün sayesinde büyümüş ve şehrin muhtelif yerlerinde açılmaya başlamıştı. Çok kısa zaman sonra şehri kavuran ün, ülkeyi de sarıp sarmalamıştı. Artık ülkenin her yerinde Uyku Merkezi’nin binası vardı.
…
Yüzlerce binası, binlerce müşterisi olan Uyku Merkezi bir etkinlik düzenliyordu. Aynı anda aynı saatte bütün müşteriler uyutulup yirmi yıl sonraki dünyayı görmeleri sağlanacaktı. Bu etkinlik Zahir'in dikkatini çekmişti. Yirmi yıl sonra nerede, ne yapacağını çok merak etmişti. Bu sebeple ilk ismini yazdıranlardan biriydi.
Etkinlik günü geldiğinde tüm ülke merakla olacakları takip ediyordu. Ülkenin siyasi lideri dahil uyuyacak olanlar merkezde yerlerini almıştı. Son hazırlıklar yapıldı ve ülkenin yarısından fazlası uyumaya başladı. Zahir de uyudu.
…
Yemyeşil bir ormanın içinde yıllar önce burada bulduğu siyah atının üzerinde koşturuyordu. Sıkı ağaçlar hızını kesmesine neden oluyordu. Deniz kenarına kadar indi atıyla. Kocaman kumsalda ondan başka kimse yoktu. Masmavi deniz güneşin vurmasıyla parlıyordu. İçine çekti deniz kokusunu, kum kokusunu. Önünde hiçbir engel yoktu, istediği şekilde koşturabilirdi. Koşturdu da. Gözlerini kapattı öyle tuttu dizginleri. At onun kanadıydı, at onun ruhuydu. Kanatlarını özgürlüğe çırptı. Ruhu huzura kavuştu.
…
Binlerce ölü ve binlerce organ. Büyük fabrikalar ve büyük robotlar. Önlüklü doktorlar ve önlüklü mühendisler. Kocaman bir darbe ve kocaman bir yok oluş. Kıyamet kopmadı ama kıyamet yaşandı. Ülke yok olmadı ama insanlar yok oldu. İnsanlığa tuzak kuruldu. İnsan önce sevildi sonra sırtından bıçaklandı.
Uyku Merkezi binlerce kişinin vahşice ölümüne sebep oldu. Dünyayı ele geçirmek isteyenler, sadece kendileri ve onlara itaat eden robotların olmasını isteyenler, insanların organlarını alıp onları katletti. Aldıkları organlar, onlara itaat edecek robotlara takıldı.
Zahir'in ise bir canı vardı lakin canı karşılığında ona sonsuz bir uyku bahşedildi.