Almanyadan halamlar geldi. Kuzenlerimle birlikte gelmiş bu sefer halam. Anlayacağınız ev bir hayli kalabalıktı. Martın sonuna doğru gelmişlerdi. Bu geldiklerinde eniştem yoktu. Anneme sordum bir kaç kez neden olmadığını ama kaşları gözleri belererek susturdu beni. Sus ayıp sorma büyüklerin işlerini diye bir güzelde kalayladı. Kuzenlerimden biri Zehra abla benden iki yaş büyüktü. Liseli kız olmuştu artık. Diğer kuzenim Faruk benden üç yaş küçüktü. Zehra abla gururlu ama kibar bir insandı. Faruksa tam aksine hınzır yılkı bir şeydi. Zari zibidi olur ileride bundan. Neyse biz de üç kardeşiz. Zehra abla ile yaşıt Ayşe ablam var. Faruk zibidisinden bir yaş küçük erkek kardeşim Adil var. Adil biraz içine kapanık bir çocuk buna usluluk diyorlar pek hoşuma gitmiyor ama olsun beş parmağın beşi bir değil. Ayşe ablam çok çalışkan her işe kopar. Kendini çok hırpalar bu beni çok üzüyor. Kıymeti bilinir inşallah. Benim adım Hayriye. Hayırlısını hep bilirim. Çok bilmiş diyorlar bana. Olabilir. Biliyorum sonuçta kusura kalsınlar. Annem var adı Fatma. Otoriterdir. Doğruluk abidesi. Genel olarak ketum biridir. Ağzından pek laf alınmaz. Ama hata mı yaptın saatleri alan nutukları olur. Babam Arif. Sakin ve neşeli bir adamdır. Güldürür gönülleri hoş eder. Daha sakin bir yapısı vardır. Annem buzullar kadar gergin babam çöller kadar gevş… rahattır. Halam Arife. Halamı bahtsız olarak nitelerler. Gurbete gelin gitmiş. Çok zorluklar çekmiş oralarda. Dil bilmez, insan bilmezken yoklukta yok olacağına varlıkta yok olsun diye enişteme vermişler. Gariptir halamla annem çok iyi anlaşırlar. Gerçi hep bir büyümüşler. Normal aslında. Eniştem adı neydi hah cılbıit babaanem öyle der ona. Çıplak it demekmiş ben bir gün cılbıit enişte diye çağırınca annemin gözleri kafatasını bir turlayıp geldi bunu görünce benim de ruhum evi bir tur turladı. Neyse sonradan annem iyice tembihledi kıvırdılar ettiler kurtardılar. Eniştem olacağa bu zahmete değmez de neyse. Hayırsızmış bu enişte olacak. Zaten gıcığın tekiydi. Neyi varsa yemiş. Utanmamış varı yediği gibi yoğuda yemiş. Borçlara batmış. Halam tabi garibim oralarda her işi yapmış. Bu cılbıitin kıçı rahata gelmiş. Utanmaz arlanmaz haysiyetsiz karakter yoksunu it bir de Alaman karılarını eve getirmelere başlamasın mı? Halam bir sabretmiş iki sabretmiş canına tak etmiş çocukları alıp gelmiş. Ben bunları akşam su içmeye uyandığımda halamla annemin mutfak masasında sohbet ederlerken duydum. Napalım bilginin ayrımı sonra olur önce öğrenmek lazımdır. Her şey bilmek için.
Bahar iyiden iyiye kendini belli etmiş tomurcuklar patlamıştı. Kışa lanet bahara yaza sevda. Hiç sevmem kışı. Seveni de anlamam. Yokluk, ölüm, sefillik, fakirlik demek kış bu kadar aksini iddia eden zengindir. Prenses falandır. Neyse Zehra ablam Ayşe ablamın lisesine geçiş yaptı. Faruk, Adil ve be kasabadaki İlk-orta öğretime birlikte gittik. Çok şükür yaz tatili gelmişti. Doyasıya dağ tepe çayır çimen yaylandık. Faruk hızlı alıştı buradaki yaşama Zehra ablanın ise zaman aldı. Ayşe ablam sayesinde o da alıştı. Böyle böyle çok güzel bir yaz geçirdik. Eylül geldi. Hasat zamanı çiftçi için sevinç zamanı bizim için ise kara ferman okulların açılması. Ne yalan söyleyeyim okulu sevsem de yazı sevdiğimi gibi asla sevemiyorum. Üstünkörü bir sevgi işte öğreniyoruz falan yani çıkar için öyle diyeyim. Neyse yine bir okul dönüşü biz koptur koptur geldik. İlk eve giren kumandayı alır kural böyleydi. Tabiki ben kazanamadım. Adil kaptı. Sessizdi falan ama o da hırslıydı. Ayakkabılar kapının önünde sağ sola uçuştu. Çantalar girişe atıldı. Yakalar somyanın ayağına fırlatıldı. Sobanın çıtırtısı ile Hugoyu izlemeye koyulduk. O sırada annemle halam yağlama yapıyordu. Ablamlar gelene kadar bekleyecektik.
Ablamlar geldiğinde yatılan odaya hızla geçtiler. Sandığın altına tahta sakladılar. Meraklandım. Ablaaa ne o? deyince ŞŞŞTTT diye fısıldayarak bağıran ablam susturdu. Akşama öğrenirsin dedi. Yağlamaları gömerken ağzımın kenarından akan sarımsaklı yoğurtlara elimden akan yağlara aldırış etmezdim. Ağzının dadını bilenler böyle yer yağlamayı. Akşamına büyükler ölü evine gitti. Ablamlarla biz kaldık. Sinyal gelip gittiğinden televizyonda gri cızırtılı ekran kaldı. Ablamlar sakladıkları tahtayı getirdiler. Nasıl heyecanlılar. Zehra ablayı geldi geleli ilk kez böyle heyecanlı görünce iyice meraklandım. Ruh çağırma tahtasıymış. Ruh çağıracakmışız. Biraz korktum tabi. Ablamlar ruhlardan bilmediğin soruların cevabını öğrenirsin diyince kandım tabi. Neyse yuvarlakça dizildik. Ortaya tahtayı aldık. İşaret parmaklarımızı tahtanın ortasına koyduk. Ey ruh geldiysen üç kez vur. Tık yok. Ey ruh geldiysen iki kez vur. Tık yok. Ey ruh hadi bir kez vursan da olur. PAAAT. diye ses geldi. Aklımız çıktı tabi. Televizyonda gitti galiba ortalık kapkaranlık oldu. Korktum bu sefer. Ablamlara seslendim. Abla ölü evine gidelim burası çok karanlık dedim. Bizimkiler güldüler bana. Yahu ne karanlığı diye. Beni kandırdıklarını biliyordum. Sırf ben korkayım diye bu kadar uğraşmalarına daha bir içerlendim. Ağlamaya başladım. Onlar da korkmaya başlamış. Faruk bir yandan ortalık karanlık değil yalan söyleme diye bağırıyordu. Adilim canım kardeşim ben ağlarken o bana sarılmış abla korkma her şey düzelecek diyordu. O sırada ablamlar koşarak gitmişler bizimkileri çağırmaya. Ben, Faruk ve Adil kaldık. Adil ağlayarak Ey ruh ablama naptıysan düzelt diye bağırmaya başladı. Farukta korkmuş galiba ki ruhu tehdit etmeye başladı. O sırada sağ gözümde bir ateş ateşin içinde bir cin sihirli lamba cinlerinden biri çıktı. Betibenzi mavice bir varlıktı. Şöyle bir bana baktı güldü. Ben gıcık oldum. Gözlerimi geri ver diye bağırdım. Meraklanma seni seçtik oyun için. Üç soru soracaksın sonra biz seni bırakacağız dedi. Sorularım hazırdı. 1. Orada televizyon çekiyor mu? 2. Eniştem cılbıitinden kurtulduk mu? 3.Hugo gerçek mi? Sorularımı cevapladıktan sonra cinin gitmesi ile ortalık aydınlandı. Annem alnımı bezle silerken bir yandan kızıyordu sobanın yanında uyunur mu kızım ateşin çıkmış tepene diye. Şöyle bir bakındım bizimkilere herkes başka şeylerle uğraşıyordu. Galiba Hugo izlerken içim geçmiş.