Bir iki üç. Bir iki üç. Bir iki ü-
Durdu. Yerde gördüğü yeni basılmış bir ilana uzandı. Üstündeki yazıyı okudu. Anlarken biraz zorlandı. Ne demekti bu? Anlam veremedi. İlanın altındaki adrese baktı. Arka mahallede bir kahvehaneydi. Kahvehanelerin yeni modası falcılar, artık ilan da mı veriyordu? Güldü. İlanı yere attı. Ve üçleyerek ip atlamaya devam etti.
Bir iki üç.
İlan ayağının altına geldi. Arkasını döndü ve diğer tarafa doğru ip atlamaya devam etti. Bir iki üç. Rüzgar esti. İlan yine ayağının altına geldi.
“Üfff!”, diye sinirlendi. Kağıdı aldı. Buruşturdu ve az ileride olan çöp kovasına basket atmaya çalıştı. Ama buruşuk kağıt apayrı bir yere gitti. Peşinden gidip kağıdı aldı. Yine basket atmayı denedi. O denedikçe kağıt onu ip atladığı yerden iyice uzaklaştırdı. Kağıdı aldı. Çöp kovasına elleriyle usulca bıraktı. Beş dakika sonunda kağıdı başarıyla çöpe atabilmişti. Üçlük atmış basketbolcu gibi sevindi. Başını kaldırıp dikkatlice etrafına baktığında. İlandaki kahvenin önünde olduğunu fark etti. Çöpe baktı. Sonra dükkana doğru başını çevirdi. Rüzgar bugün hayli esiyordu. Şap. Yüzüne bir kağıt yedi. Yüzündeki kağıdı çekip homurdanarak kağıda baktı. Yine aynı ilandı. Üstünde,
"Her bozuk parada bir ruh vardır. Sözgelimi saat 11.00'de ölürseniz, Darphane de 11.01’de bir madeni para basarsa, artık o bozuk paradasınız. Eğer iyi bir hayat geçirdiyseniz on kuruş, kötü bir hayat geçirdiyseniz bir lira olursunuz. Benden eğitim alırsanız bozuk paralarınızdaki ruhların kadın veya erkek olduğunu anlayabilirsiniz. Mesela ben sadece erkek paraları harcayıp, kadın paraları kendime saklıyorum." yazıyordu. Bu ilanı da basket yapıp atmak istiyordu ancak ilanın altındaki adresin değişik olduğunu farketti. Dahada uzaklaşmamak için kağıdı yavaşça çöpe attı. Buna pek sevinmedi. Aklı ilanda kalmıştı. İpini bir eline dolarken gözleri kahvehanenin içeriyi göstermemesi için renkli afişlerle kaplı camına takıldı. Orta camın afişlerinden biri el büyüklüğünde kavlamıştı.
Merak, yüreğinin heyecanını ele geçirdi. Zihni merak darbesine uğrayarak kahveye doğru ilerleme emri verdi. Ayaklar emir kuluydu.
Kendini kahvehanenin orta camından içeriye bakarken buldu. İçeri pek aydınlık değildi. Masalarda birileri vardı ve pek ayırt edilemiyordu. Sağ köşede arkasında farklı bir dilde yazı yazan bir adam oturuyordu. Saçları uzun. Üstünde tatil reklamlarından çıkma bir gömlek. Tüm tezatlıklarıyla yaşlı dede gözlükleri takmıştı ve ona bakıyordu. Dur! Ona bakıyordu! Bakışlarını çekti. Arkasını döndü kıvrakça. Gözleri büyümüş eli yüreğine gitmişti. Bu an da kahveden bir kaç kişi çıktı. Ona doğru gelmemeleri için bildiği tüm duaları okudu. Allah'tan onlar sadece bir kaç müşteriydi. Kahvehanenin kapısı kapanırken içeriden, daha demin çıkan müşteri sayısınca ilan çıktı. O ilanlardan bir tanesini yere düşmeden tuttu. Ve baktı. Yine aynı ilandı. Ama bu sefer adres yine farklıydı. Müşteriler uzaklaşmış olamazdı. Sola doğru döndü. Ama müşteriler yoktu. Sağa döndü. Orada da yoktular.
Korktu. Ama heyecan ve merak işbirliği edip hükmü ele geçirmişti. Serinkanlılığı çağırdılar bir yerden. Geldi üstünde takim elbisesi, elinde deri eldivenleriyle siyah deri koltuğa oturdu. Beyin bu durumdan memnundu. Kalp ise hızını alamadığı için konuşamıyordu.
Kahvehaneye doğru birkaç adım attı. Kahvehanenin kapısı açıldı. Doksan derece önemliydi. Ama bu kadar keskin bir doksan derece tehlike arz ederse yüreği yerinden çıkabilirdi. Kapının ağzında bir kadın vardı. Kıvırcık saçlı. İçerdeki adamla aynı tarza sahip bir cadıya benziyordu. Çirkin demek istememişti. Cadı güldü.İğrendi.
“İçeri buyrun.” dedi. Kalbi hızını sonlandırmaya yeltenirken aniden gaza basılıyordu. Serinkanlılık hüküm verdi. Seri adımlarla kahvehaneye doğru yürüdü. Kadın kapıdan çekildi. İçeri girdi. Göz göze geldiği adamı aradı bakışları. Oysa o zaten ona bakıyordu. Ona doğru ilerledi.
Beyni korkuyla köşeye sinmişti. Merak kahkahalarla izliyordu olanları. Kalp hayatının en yüksek dozunu yaşıyordu.
Adamın önündeki tahta sandalyeye oturdu.
“Selamünaleyküm” dedi. Beyin köşede otururken dahada utandı. Merak ve serinkanlılık ona bakıp aşağılayıcı gülüşlerini takındılar. Hedeflerine odaklandıklarında beyin biraz daha iyi hissediyordu.
“Hoş geldiniz.” dedi.
Sinsi gülüşü serinkanlılığa tanıdık gelmişti.Sevdi o adamı.
“Aleyküm selam.” diyerek kendi selamını aldı.
“Bu ilanlar ne iş?” diye sokakta tuttuğu ilanı önüne koydu adamın.Adam ilanı alıp adrese baktı.
“En sevdiğim, kadın para, kendime sakladıklarımdan.” diye mırıldandı. Onu karşılayan kadın yanlarına geldi. Ve ona dönüp,
“Adres alabilir miyiz?” dedi. Cadı gülüşlü gülmese sevap bile kazanırdı. Bundan emindi.
“Hayır.” diye kesin bir cevap verdiğinde serinkanlılık ve merak bir anda başlarını beyine çevirdiler. Önlem ve tehlike iştirak etmişti. Beyin ayakta ve kesin konuşuyordu. Merak çıktığını belli etmeden tüy gibi uçtu gitti. Serinkanlılık yerini önleme bıraktı. Tehlike ayakta bekliyordu. Şimdi yanına serinkanlılık gelmişti. Kavga çıkması an meselesiydi ama tehlike şu an farklı bir hedefe odaklanmıştı. Beyin, gözün dibine girerek izlemeye başladı. Gelebilecek herhangi bir hamleye hazır olmalıydı. Dil emir almadan konuştu.
“Adresimi sormadan önce bana bu ilanların ne anlama geldiğini anlatmanızı istiyorum.” dedi. Adamla kadın sanki fare görmüş kedi gibi,
“Anlatmazsak ne yapabilirsn ki? Belli ki sen buraya eğitimimizi almaya gelmedin.” dediler.
Beyin mantığı çağırdı, doğru bir cümle ve hamleyle cevap verdi.
“Eğitimi almak için ne işime yarayacağını öğrenmem gerekmez mi?” kadın arkasında tuttuğu ellerini masaya koydu ve yavaşça ellerini masaya sürüyerek çekti. Masa örtüsünün üstündekini ketçap olabilme ihtimalini ölçen mantık tehlikeden ensesine ağır bir darbe aldı ve ufak tefek hakaretlere maruz kaldı. Kadın masaya bir bıçak ve jilet koymuştu. Ne olacaktı? Ne demekti bu? Heyecan kalbi ele geçirmeyi geçmiş artık tamamen esir almıştı. Adam ellerini kavuşturarak masaya koydu.
“İlanda yazan şeyler biz tarafından bilenebilen ve yazılan şeyler. Sadece matbaacının yazamadığı, bastıramadığı küçük detaylar var.” derken eli kanlı bıçağa gitmişti. Sertçe yutkundu.
Tehlike gözünden fışkırmak istercesine burdan çıkması gerektiğini beyine söylüyordu. Ama beyin burada kaçmaya kalkarsa neler olabileceğini düşünüp vazgeçti. Pes de edemezdi ama.
Ellerini o da masanın üzerine koydu ve
“Bana bu kadar açık konuşmanız başınıza bela açmaz mı? Sonuçta gidip sizi polise ihbar edebilirim.” diyerek tehdit girişiminde bulundu.
“Tam bir aptal!” diye çıkıverdi kadının ağzından sözcükler. Bakışlar şaşkınca ona döndüğünde,
“Kusura bakma ancak sana burada jilet, bıçak gösteriyoruz. Kan gösteriyoruz. Sen gelmiş çıkarsam diye mani yazıyorsun.” dedi. Yine yutkundu. Serinkanlılık kaçmıştı.
“Buradan çıkanlar nasıl çıktılar peki? Onlara da aynı şeyleri söylediniz mi?” diye korkunun giriş yapmasıyla sordu.
Beyin tedirginlikle korkuyu aynı anda beklemiyordu birini kalbe yönlendirdi. Kalp artık sınırlarını zorluyordu.
Yaşlı gözlük, tatil gömleği adam jiletle bıçağı masadan aşağı attı.Ve donukça baktı,
“Erkek paraları sevmem onları satarım. Fark ettiysen kadın paralardı daha demin çıkanlar, yani senin gördüklerin.” Arkadan gelen korku melodisi ve adamın ritmik konuşmaları tedirginliği ve gerginliği çağırmaya mecbur etti. Beyin artık kontrolü kaybediyordu. Kalp hızdan birazdan kaza yapabilme potansiyelini mantığa bıraktı.
“Yani erkekleri öldürmeniz onları erkek para kadınları öldürmeniz kadın para yapıyor. Ama en nihayetinde kadınları öldürmeme ihtimalinizde var öyle mi?” diye sordu. Adam gözlerini kapatıp başını salladı.
“Kavrayışın yavaş ama hızlanabiliyormuş bak(!)” dedi yüzünde hâlâ o tiksindirici gülüş bir yaka çiçeği gibi duruyordu.
“O zaman ben de o ilanı gördüğüm andan itibaren erkek paralardan biri olmaya hak mı kazandım?” dedi.
“Evet, canım evet. Ama dua et ki; onun kadın paraları, benim erkek paralarım. Eğer ufak tefek işlerimizde yardım etmek istersen seni erkek paralar koleksiyonuma sonradan ekleme ihtimalini yükseltebilirim.” Bu cadı sıfatlıya üç kuruş olmaktansa hızlıca beş kuruş olmak beynine daha mantıklı geldi. Ve başını hayır anlamında salladı. Ayağa kalktı ve kadına dönüp,
“Sümbül Mahallesi Dağçiçeği Caddesi Dört taksim Beş.” dedi.Kadın bi anda kafasını, beyninde tedirginlik bombasını patlamış gibi kaldırdı ve onun gözlerine baktı. Adam bu bakışmaya anlam veremediği için
“Yazsana, ne duruyorsun? Yeni koleksiyon parçan, saf bir mahalle delikanlısı işte!” dedi.
Serinkanlılık tüm damarlarında akarken kahvehaneden çıktı. Ardından çıkacak olanı ilanı bekledi ama ilan çıkmadan sirenler gelmişti. Kahvehanenin karşısındaki parkta boş bir banka oturdu, kahvehane arkasındaydı. İpini çıkardı. İpinde kan vardı. Yanındaki çöp kutusuna ipini attı. Yoldan geçen bir genç kıza elindeki ilanı uzattı.
“Mutlaka bekleriz...” dedi. Kızdan uzaklaşırken dili kendince mırıldandı.
“Sonuçta bizden başkası kadın paralarımızı alamaz artık…”