Bilirsiniz hayatın bulunduğunuz yerlere ve bulunduğunuz ruh hallerine göre akışı mevcuttur. Yahut sizin hayatın içinde bir akışınız vardır. Ya da sizin hayatınızın zaman içerisinde bir akışı vardır. İşte beynim bunları düşünebiliyor ama tam olarak algılayamıyor. Ben ne demek istiyorum? Ben ne düşünüyorum? Düşünüyorum. Ben üretiyorum bunu ama anlayamıyorum. Bunun nasıl mümkün olduğunu da pek anlayamıyorum. Kendime göre kendimden daha mı zekiyim. Desem çoklu kişiliğim var o da değil. Bence yani. Pek de emin değilim. Bunu da bir ara düşünmem gerekiyor. O ara bu ara değil.
Bence düşüncelerimin hızına yetişemediğim için anlayamıyorum. Aynısını hayatta da hepimiz yaşamaz mıyız? Hayatın hızına yetişemediğimiz dönemler olur. Duygu trenlerini kaçırırız. Sonrası eksiklik. Yanlış garlarda bekleriz bazen. Bazen yanlış vagonlara bineriz. O kara trenler var ya hani hep geç kalan kara trenler onları bekleriz söverken pişman olup ikilemlerde kalırız. Kaçacak diye erken vardığımız geç gelir. Geç gelecek sandığımız vaktinde gider. Anlatamadım sanırım. Hep böyleyim işte. İki kelam ile anlatılacaklara destanlar yazarım. İsterim ki herkes anlasın. Herkes iki kelamdan anlamaz çünkü. Mesela ben çok zor anlarım. Çok uzun düşünürüm. Yavaş okurum. Yavaş yürürüm. Yavaş konuşurum. Ama hep acelem vardır. Çünkü hep yetişemem. Hayata, insanlara, sevdiklerime, kendime hiç yetişemem. İşte böyle beynim hızlanmaya başlayınca paniklerim. Hemen volta atmaya başlarım. Nefesim kısalır sıklaşır. Voltam kısalır adımlarım sıklaşır. Kollarımı çevirmeye başlarım. Ellerimi sallamaya. Sonra parmak uçlarımla hızlı hızlı kafama vurmaya başlarım. Hepsini aynı anda yaparım. Çünkü beynim çok hızlı akıyor dönüyor. Herkes aynı anda konuşuyor. Aynı anda uzaklaşıyor. Ben ben yetişemiyorum. Anlayamıyorum. Geride kalıyorum. Çünkü çok yavaşım. Çok aptalım.
Çok hassasmışım aynı zamanda. Bir kelime beni aylarca bağlıyor. Gömülüyorum o ana. O kelimeye. Zaman akıp gidiyor. Ben bataklığa batarken o önümde danslar ediyor. Sonra gidiyor. Hayata yetişemediğimi anladığım için ben de hayattan kaçmaya başladım. İnsanlardan kaçındım. Kalabalıklardan uzaklaştım. Sığındığım limanlar oldu sandım. Aaa bu insanlar ne kadar da hoşgörülü dediklerim oldu. Başka insanlara yabancılaşırken sığındığım insanlar yabancılaştıklarıma dönüştüler. Hoşgörüler yitirdi kendilerini. Üst perdeden olan konuşmalar kibirleri kabarttı yargılamalar hükümlere dönüştü. Ve ben her seferinde daha da yaralandım. Daha da kaçındım. Konuşmaktan, insanlardan ve hayattan. İnancımı, güvenimi yitirdim. İnsanları ne de severim eskiden. En iyisinden bile nefret eder oldum. İyinin dayatması da kötüydü. Yargılar yaşamayanlara kolaylıklar sağladı.
İşte zamanı ve hayatı yitirdiğim vakitsizliğimde olanlar oldu. Kafamın içini yavaşlatmak için şarkılarla bastırıyordum zihnimi. Köydeydim o vakit. Yerleşeli bir sene olmuştu. Issızlığı garipsemiştim önceleri. Zamanla alıştım. Yetişemediğim hayat burada oldukça yavaştır. Önceleri sevindim sevdim. Şimdileri sıkılmaya başladım. Bugün bir huysuzum. Sürekli şarkıları atlıyorum. Sabırsızlanıyorum çok yavaş giriyorlar. Neşet Ertaş başladı çalmaya dayanamadım. Hızlandırdım. Yapmaz olaydım. Bozkır ayaklandı. Hafif meltemde salınan sarı otlar hızla titremeye başladı. Kargalar evin etrafında dönmeye başladı. Dağlar ayaklandı tepeme taşlar yuvarlamaya başladı. Gün geceye gece güne bulandı. Evime tüneyen baykuş iki katı hızla bana uçtu. Baktı bana yukarıdan. Tükürdü yüzüme. Sen dedi Anadolunun evladısın. Sen bu toprağın evladısın. Toprağına düşman mısın? Özüne, Atana yabancı mısın? Ne demek Neşet Babayı hızlandırırsın irmeni tohumu! Dedim ağam paşam baykuş gardaşım etme eyleme vallah değilim. İnsanlara dargınımdır. Ondan bu garın darlığım dedim. Kaşını kaldırdı. Baktı yüzüme. Dargın olsan ne yazar. Kaç nesil taşımış bu acıyı bilmez misin? Bozkırın acısını yüreğinde hissetmez misin? İnsanına darılmak da nedir? Hayat mı kolaylaştı Bozkırda?
Dayanamadım, zoruma gitti. Konuştum Baykuş gardaşa. Kıyamet gününe kadar kolaylaşmayacak Bozkırda hayat. Bitmeyecek cefası. Bu sızıya olan sevda da bitmeyecek. Ama insanlar onlar yabancılaştı. Onlar Bozkırı bilmez. Onlar zorlukları da bilmez. Onlar hep sestir. Üstten konuşur. Kibir saçar. Yargılar. Hüküm verir. Onlar Bozkırı bilmez, bilmez amma Bozkırın sesi olduklarını söylerler. Ben işte bundan yıldım. Hepsinden yıldım Baykuş gardaş.
Sessizlik oldu. Bozkır hep sessizdi de bu sessizlik canı sıkan insanı boğan türdendi. Baykuş konuştu. Dargınlığında haklısın. Ama dargın kalma gönlün daralır. Bilirsin bizlerin yüreği geniştir. Yükü ağırdır. Yüreğin daralırsa yükün altında kalırsın. Haaa bir de sakın olan Bozkırın tezenesini hızlandırma. Diğer sesleri bilmem, tanımam. Bozkırın sesi Neşet’tir. Sen onunla büyüdün. Dedenin evindeki radyoda onun sazı çaldı sesi yankılandı. Köylerde, dolmuşlarda, Anadolunun, Bozkırın her yerinde o çalınır. O yüzden Canım Yalandan da gülse dünya yüzüne sen essah bil sahi gül.