Ruha Yapılan Dövme

Hasna Para

Saat 13.45. İki dakika kaldı. Adam fırçasını boya kovasına daldırıyor. Son kez. Kaldığı yerden duvarı boyamaya devam ediyor. Yukarıdan aşağıya ve sola doğru tekrar yukarıya. Sonra aşağıya. Tekrar ve tekrar. Aynı hareketi dokuz kez daha tekrar edecek. Saat 13.46. Altı tekrar kaldı. Yukarıya ve sonra aşağıya. Beş… Dört… Üç… İki… Bir… Fırçayı tekrar kovaya daldıracakken… İşte tam o anda… Saat 13.47. Ayakları birbirine dolaşıyor. Düşmeye başlıyor. O kadar yüksek bir yerde çalışırken güvenlik önlemleri almak gerekir. Sanırım bakamayacağım. Bu alışabileceğim türden bir şey değil.

Birazdan çığlık sesleri duyulmaya başlar. İnsanın sonuna sebep olan küçük ihmaller, dikkatsizlikler olunca her şey daha da zorlaşıyor. Ses seda yok. Sanırım şu nadir mucize anlarından biri. Evet, evet. Öyle. Binanın altındaki çiçekçi dükkanının üzerine bir file gerdirilmiş. Ona takılmış. Böylelikle kurtulmuş oldu. Muhakkak bir iyilik onu kurtardı. Yoksa rüyalar kesindir. Bazı istisnaları olur. Bu da onlardan biriydi işte.

Saat 13.49. Bir dakika içinde siparişleri teslim etmem gerek. Olağandışı bir durum yaşanmadığından, çok şükür, geç kalışıma bir bahane de bulamayacağım. Acele etsem iyi olacak.

Saat 13.55. Dört dakika geciktim. Kimse kimseye bu konuda anlayış göstermez. Telafiyi kendi zamanımdan yapacağım mecbur.

“Dört dakika geciktin.”

“Farkındayım.”

“15 dakikada teslimat için 45 lira vermem gerekiyordu. 33 oldu.”

“Aynen. Yemek için de 120 lira.” Zaman kapsülü kolyesinden 11 dakika aktarıyor benim kolyeme. Parayı da ödüyor. Siparişi teslim edip ayrılıyorum.

Kapitalizmin kuralları değişmedi. Zamanı parayla satın aldığımızdan beri insanlar vakit kaybetmemek için işlerini işçi sınıfına hallettiriyor. Genelde yemek yapmak yerine sipariş veriyorlar. Böylelikle kendi zamanlarını kendilerince daha verimli kullanabiliyorlar. Zamanı da parayla alıyorlar, zamandan tasarruf için de para harcıyorlar. Nerede mantık?

Dükkâna dönüyorum. Saat 14’ten sonra kapalıyız. İşçi sınıfız. Ezilmeye layık görülüyoruz. Elbette zaman bizim için de değerli. Bizi layık görmeseler de.

Bu gece planımızı uyguluyoruz. Ustamla yıllardır bunun üzerinde çalışıyoruz. Bilim insanları yok karbon ayak izidir, yok yapay zakadır diye diye en sonunda bizi onulmaz dertlere saldılar. Artık insan ömrünün süresi belirlenebiliyor ve tahmin edersiniz ki parası çok olan uzun yaşıyor.

Kolyelerimiz zaman kotasını gösteriyor. Onlar farklı isimler kullansa da insan ruhunu kabzetmeyi başardılar. Cesetten geriye kalan ruh değil midir? Kimisi kalple bir bağlantı kurduklarını söylüyor. İnsanın ömrünü kalp nasıl belirlesin? Ruhtur o.

Ancak bu buluş sonrası beklenmeyen durumlar da gerçekleşti. Kimimiz ilginç bir yetenek kazandı. İnsanların ölüm zamanlarını önceden görme yeteneği. Her ne kadar insan ömrünü zamana bağlı olarak sınırlandırmaya çalışsalar da bazı ölümler zamandan bağımsız gerçekleşiyor. Mesela bugün boya yapan adamın başına gelen gibi. Ve yine onun başına geldiği gibi nadir mucize anlarında beklenen -görülen- ölüm gerçekleşmiyor. Ne kadar çabalasak da Tanrının önüne geçemiyoruz.

Bugün gün geldi. Bu dünya çapında bir kampanya, yeni dünya düzeni olsa da her ülkenin kendi merkezi var. Merkezi etkisiz hâle getirebilirsek en azından bir süreliğine bunu kendi ülkemizde durdurabiliriz. Belki bu dünya çapında bir ayaklanmaya sebep olur. Elimizden geleni yapacağız.

Saat 19. Dükkândan ayrılıyoruz. Merkez binasına doğru yola koyuluyoruz. Birkaç saat yol alıyoruz. Yol boyu gişelere zaman kolyemizden ödeme yapıyoruz. Yanımıza para aldık. Zaman her ne kadar parayla satılsa da satın alabileceğin yerler ve kişiler bulmak her zaman kolay değil.

Saat 20.30. Merkeze varıyoruz. Zamanlarımızı kontrol ediyoruz. Bir aksilik olmazsa ve amacımıza ulaşamazsak dönüş için yeterli. Ustamla hazır olduğumuzda baskın düzenliyoruz. Çatışma altındayız.

Önümüze çıkan insanlar -güvenlik güçleri- bizi zorluyor. Kalabalıklar. Yıllarca hazırlansak da iki kişi baş etmeye çalışmak oldukça yorucu. Giriş katı temizliyoruz.

Merdivenlerden çıkarken bir görü alıyorum. Afallayıp kalıyorum. Gözümden bir damla yaş dökülüyor. Ustam soruyor. “Biri mi ölüyor?” “İki kişi” diye yanıtlıyorum. Kalbimin sızısına rağmen devam etmem gerektiğini biliyorum. Bu güne kolay gelmedik. İkinci katta var gücümüzle vuruşmaya devam ediyoruz. UStamı korumak için çaba harcıyorum. Nereden geldiğini göremediğim bir kurşun ustamın sağ göğüs kafesinin üstüne isabet ediyor. Olacakları önceden bilmek, engelleyemeyeceğini de bilmek beni duvarlardan duvaralara fırlatacak bir hisse dönüşüyor. Ustam son nefesini vermeden kolyesinde kalan zamanları benim kolyeme aktarıyor. “Bu işi bitirmek zorundasın” diyor.

Saklanarak ve çarpışarak en üst kata çıkıyorum. Genel müdürün odası. Görüde olduğu gibi odaya giriyorum. Tabancası ile ateş ederek beni durdurmaya çalışıyor. Hamleleri önceden kestirip mermilerden korunuyorum. Masanın üstünden atlayıp kalem kutusundaki makası aldıktan sonra genel müdürün boynuna saplıyorum. Her şey görüdeki gibi yerli yerine oturuyor. Masanın altında yer alan sürgülü bölmede bir tuş takımı var. Fabrika Ayarı yazan kırmızı tuşa basıyorum. O anda kolyemdeki zaman sayacı düşmeye başlıyor. En sonunda sıfırı buluyor. Hâlâ hayattayım. Ve biliyorum ki tüm ülke hayatta. Bu girişim her şeyin sonu mu bilmiyorum. Ama büyük bir ateşin başlangıcı olacağına inanıyorum.