Bir zamanlar çok uzak diyarlarda köleleştirilmiş insanlar varmış. O diyarda bir kişinin sesi çıkarmış. Ulu Sultan’ın. Başkasının sesi çıkarsa ses tellerini koparırmış. Ondan uzun birini görürse bacaklarını kesermiş. O, insanların sadece ona hizmet etmesi gerektiğini düşünürmüş. Ondan başkası saçlarını uzatamazmış. Ondan başkası mutlu olamazmış. Gülen birini görürse gülüşünü söndürürmüş. Ondan başkası binek kullanamazmış. Herkes yürürmüş ama o binek olarak fil kullanırmış. Her şey onun içinmiş. İnsanlar, havyanlar, bitkiler, canlı veya cansız her şey ona aitmiş.
Kimse Ulu Sultan’ı sevmezmiş ama ona da karşı çıkamazmış. Zarar verir diye çok korkarlarmış. Yıllar önce ataları Ulu Sultan'ı öldürmeye çalıştıklarında başarılı olamamış. Ve Ulu Sultan'ı öfkelendirmişler. Öyle ki bazılarının beceriksizliği yüzünden halkın tamamına işkenceler etmiş. Önce ona alenen saldıranları gözlerinden tavana asmış, sonra yakınlarının gözlerini kör etmiş, kalan halkı da her gün falakaya yatırmış. Onu sinek ısırsa tüm acısını halkından çıkarırmış.
Güneşin yeni yeni doğmaya başladığı bir gün atlamış filine topraklarında gezintiye çıkmış. Halkının uyuması yasakmış. Her saat ve her dakika dükkanları açıkmış. Ulu Sultan'ın gezintiye çıktıklarını duyunca onları bir telaş alırmış. Çünkü bilirlerdi ki her gezintiye çıktığında birinin yüzünden hepsi zarar görürdü. Uzun gezintinin ardından nehrin kıyısına doğru yanaşmışlar. Fil suyu görünce susamış. Suya doğru gitmeye başlamış. Filin ne yaptığını anlamayan Ulu Sultan ona “Dur!” diye bağırmış. Fil onu dinlemeden nehre doğru gitmeye başlamış. Sözünü dinlememesi Ulu Sultan'ı öfkelendirmiş. Elindeki kırbacı var gücüyle sallamış file. Fil yine durmamış. Sultan defalarca kez vurmuş da vurmuş. En sonunda filin de canını yakmış. Fil canın acısıyla frenleyip Ulu Sultan'ı nehre doğru savurmuş. Ulu Sultan havada taklalar atmış ve sonra nehre düşmüş. Sultan’ın adamları şaşkınlıkla olayı seyretmiş. İçlerine gizliden bir umut da doğsa Ulu Sultan acısını kendilerinden çıkaracağını anlamışlar. Sultan suyun içinde debelenirken kızmış onlara: “Bre gafiller! Beni çıkarsanıza şuradan. Bir file sahip çıkamadınız. Hepinizin tek tek derisini yüzeceğim!” Sultan'ın adamları korkudan tir tir titreyerek suya atlayıp onu kurtarmışlar. Ulu Sultan sudan çıkınca her birine okkalı şamarlar atmış. “ Darağacı kurulacak! Önce şu koca fil sonra da siz asılacaksınız! Yürüyün!” Hepsi yalvarmaya başlamış ama Ulu Sultan daha da sinirlenmiş. Kınındaki kılıcıyla her birinin parmağını kesmiş. Kanlar nehire kadar akmış ve nehir kıpkırmızı olmuş. Canı yanan adamlar seslerini çıkaramamış. Çıkarırlarsa diğer parmakları da kesilirmiş.
Tüm bunlar yaşanırken fil her şeyden habersiz suyunu içmiş onları seyretmiş. Başına bir ip geçirip onu sarayın önüne doğru sürüklemeye başlamışlar. Ulu Sultan yürümek istemediği için adamlarından birinin sırtına binmiş. Sarayın önüne gelene kadar adam kan ter içinde kalmış. Sırtından inmiş Ulu Sultan. İnerken de onu taşıyan adamın suratına tekmesini geçirmiş. "Güçsüz herif!” Adam canını az daha teslim ediyormuş. Sultan sarayın merdivenlerini çıkmış, halkını etrafa toplamış. Herkes işini gücünü bırakmış onu dinlemiş. “ Ey halkım! Ne kadar aciz olduğunuzu görüyorsunuz. Ben olmasam siz bir hiçsiniz. Şu arkanızda görmüş olduğunuz koca fil, benim canıma kast etti. Bugün onun ölüm günü. Ama sizin de kimsenin bana karşı gelemeyeceğini bir kez daha anladığınız gün. Dört tonluk fil bana karşı koyamamışken sizin gibi cılız varlıklar bana hiçbir şey yapamaz. Herkesin nefesini keserim.” Konuşmasının sonunda da kötü adam kahkahasını atmış.
Adamlarına emir vermiş. Gün batımına doğru darağacı kurulacak, fil en büyük ağaca ibret-i alem olarak asılacak. Sonra da sultanı koruyamayan adamlar asılacak.
Tüm halk en büyük ağacın etrafına toplanmış. Ulu Sultan için kocaman seyir köşesi yapılmış. Adamlar dar ağacını hazırlarken sultan da yerine oturmuş. Yüz kadar adam dört tonluk fili yakalayıp kaldırmaya çalışmış. Her biri kan ter içinde kalmış. Bacakları titremiş. Gözlerinden yaşlar gelmiş. Dişlerini sıkmaktan neredeyse dişleri kırılacakmış. Fili kaldırıp zar zor boynuna urganı geçirmişler. Ulu Sultan'ın emrini beklemişler. Ulu Sultan hafif bir kahkaha atıp “Gücümü göreceksiniz. Bırakın fili!” demiş. Fili bırakmışlar. Boğulacağını zannetmişler ama bırakır bırakmaz darağacı olarak kullandıkları ağacın dalı kırılmış, fil adamların üzerine düşmüş. Herkesin ağzı açık kalmış. Fil, Ulu Sultan'ın üzerine doğru koşmaya başlamış. “ Sizi ahmâklar! Bir ağacın kocaman bir fili taşıyacağını nasıl düşünürsünüz?!” Üzerine gelen filden kurtulmak için saraya doğru koşmuş. Etrafa emirler yağdırmış. Ama kimse onu dinlememiş. Bütün herkes donakalmış. Ulu Sultan daha fazla koşamamış, dizinde derman kalmamış. Fil onu hortumuyla tutup durdurmuş. Hortumunu Ulu Sultan'ın boynuna sarmış ve sıkmış. Ulu Sultan'ın nefesini kesmiş. Sonra onu fırlatmış. Ve fil herkesten uzağa koşmuş. Halk bu sefer öncekilerden daha büyük bir korku içerisindeymiş. Ulu Sultan'ın canı bu sefer çok yanacağından halkı sabah akşam türlü işkencelere maruz bırakacağını düşünmüşler.
Ulu Sultan’ın yanına gitmişler. Bakmışlar ki herkesin nefesini kesen Ulu Sultan'ın nefesi kesilmiş, nefes almıyor. Ne yapacaklarını bilememişler. Âzat olmuşlar ama Ulu Sultan'sız ne yapacaklarını bilememişler. Ruhları hâlâ tutsakmış.