İşten geç çıkmıştı. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. Soğuk her yanı sarmıştı. Mevsimler birbirine girmişti. Yazın ortasında kışı yaşıyorlardı. Şemsiyesi yanında olmadığı için sırılsıklam olmuştu. Geçen bir taksiye durması için el uzattı. Binip evine gitti.
Eve vardığında yanlışlıkla zile bastı. Sonra hâline güldü: " Sanki kapıyı açacak biri var!" Alışkındı yalnızlığa ama hâline üzülüyordu. Yalnız olmayı o seçmemişti. İşteyken onları ziyarete gelen iş adamının vermiş olduğu çikolata ile ayakta duruyordu. Fakat aç değildi. Çok yorgundu. Üstünü değiştirip hemen yattı.
…
Su sakin sakin kıyıya vuruyordu. Güneş yerinde parlıyor ve etrafı ısıtıyordu. Kumların üzerine uzanmış denize bakıyordu. Birden ayağa kalktı. Arkasına baktı, etrafı süzdü. Arkasında sık ağaçlardan başka bir şey yoktu. Burada da yalnızdı. Ağaçların arasına doğru yürüdü. Önünde dümdüz bir yol vardı ve o yolda yürüdü. Hışırtılar duydu. Burada yaşayan hayvanlar olabilir diye düşündü. Ama vahşi hayvan olabilme ihtimaline karşı da kalp atışları yükseldi. Daha hızlı yürüdü. İki saatlik tempolu yürüyüşün sonunda yolun sonuna vardı. Yolun sonu denizdi. Geldiği yer başlangıçtaki yer ile aynıydı. Yorgun ve bitmiş bir şekilde kendini kumların üzerine attı. Gözlerini istemsizce kapattı.
…
Turuncu bir ışık suratına doğru yanıp sönüyordu. Gözlerini kamaştırıp açtı. " Noluyor ya?" Gözlerinin önü netleşince karşısında ellerinde sapanlarla duran insanlar gördü. Farklı insanlardı. Uzaklaştı onlardan çünkü korkmuştu. O kaçınca üzerine doğru geldiler. Karanlık olduğu için yüzlerini net göremiyordu fakat turuncu ışık az da olsa yüzlerini aydınlatıyordu. İçlerinden liderleri gibi gözüken konuşmaya başladı:
-Kimsin? Burada ne işin var?
- Asıl siz kimsiniz? Ben niye burada olduğumu bilmiyorum.
- Ajan mısın?
- Kimin?
- Ajansın yani?
- Öyle bir şey söylemedim. Ne olduğunu anlayamıyorum. Hiçbir şey bilmiyorum.
- Adını ne?
- Tufan.
- Mercan ve Yahya, Tufan'ı arka tarafa götürün.
Tufan neyin içine düştüğünü kavrayamadı. İki kişi koluna girip onu kaldırdı. Arka tarafa götürdüler. Tufan'ın bacaklarını bağladılar.
-Niye bağlıyorsunuz bacaklarımı?
- Bir yere gitmeye kalkışma.
- Nereye gidebilirim. Gitsem bile size ne? Eşkıya mısınız?
- Çok konuşup şimdiden yorulma.
Söyleyecek bir şey bulamadı. Geldiği yeri hatırlıyordu. Ama buraya nasıl geldiğini bilmiyordu. Uzun süredir burada yaşıyormuş gibi hissediyordu. Çok geçmeden onu sorgulayan adam yanına geldi ve tekrar sorgulamaya başladı:
-Buraya nasıl geldin?
- Nasıl geldiğimi bilmiyorum? Sadece uzun süredir burdaymışım gibi hissediyorum fakat hiçbir yer tanıdık değil.
- Mesleğini hatırlıyor musun?
- Evet, ben mühendisim.
- Aramıza hoş geldin.
Tufanın kaşları çatıldı:
-Anlamadım.
- Öncelikle ben Haluk. Burası bir ada. Ama nerede olduğunu bilmiyoruz. Az önce görmüş olduğun kişiler de senin gibi mühendis. Neden ve nasıl buraya geldiğimizi bilmiyoruz. Buradan kurtulmak için çabalıyoruz. Fakat yapabileceğimiz bir şey yok. Çünkü burada ağaçtan, denizden ve kumdan başka bir şey yok.
- Nasıl olabiliyor bu anlamıyorum. Deniz var. Yüzerek gidin.
- Nereye? Hiçbir yeri bilmiyoruz. Ama yine de denedik. Yaklaşık bir kilometre yüzdükten sonra denizin altından bir uyarı sesi geliyor. "Geldiğiniz yere geri dönün." Eğer dönmezsen denizin altından silahlı araçlar çıkıyor seni ve adayı vuruyor. Ölmüyorsun ama canını acıtıyor. Canın acısı geçiyor ama seni en sonunda ruhsuz bir insana çeviriyor. Ve adada bir sürü kişi var öyle olan. Amaçları bizleri uyuşturmak. Niye uyuşturmaya çalıştıklarını bilmiyoruz.
- Bana ajan mısın diye sordun, neden?
- Daha önce bizi kandırıp ateşe dizmişlerdi.
Tufan söylenenleri anlamıyordu. Garip şeyler oluyordu ama yaşamadan anlayamayacaktı.
…
Tufan bir aydır orada kalıyordu. Eli kolu bağlıydı. Yapacakları bir şey yoktu çünkü. Her biri yetenekliydi fakat ellerinde yeteneklerini gösterebilecekleri malzemeleri yoktu. Tufan hava savunma sanayiinde çalışıyordu. Adada buldukları eşyalarla uçabilecekleri bir araç tasarlamak istemişti ama malzeme sorunu aklına gelince düşüncesine gülmüştü. Bu bir ayın içinde adaya saldırılar olmuştu. Tufan da saldırıdan payını almıştı.
…
Gözlerini açtı. İşe geç kalacaktı. Zihni bulanmıştı. Hazırlanıp hemen çıktı. Çıkarken yolda gördüğü arabaların rengini yüksek sesle söylemeye başladı:
-Kırmızı, beyaz, siyah… Aaaaaa şu ne kadar büyük bir araba!
O hayran gözlerle etrafı incelerken etrafındakiler kaşları çatık ona bakıyordu. Çocuk gibi bağırıp çağıran bu adam için tövbe estağfirullah çekmişlerdi.
İşe vardığında masasının başına oturup bilgisayarını açtı. En sevdiği araba oyununu açtı. Ağzından gaz sesi çıkararak oynamaya devam etti. O saatlerce oyunu oynarken içeriye müdürü girdi:
-Tufan devre şemalarını çizdin mi?
-Vvvuuuııııııvvvv
-Tufan ne oluyor burada!! Sen iş yapmayıp çocuk gibi oyun mu oynuyorsun!?
Âdeta kükremişti müdür. Dışarıdakiler odaya toplanmıştı. Tufan bağırmanın ardından sıçramıştı. Korku dolu gözlerle müdüre bakmıştı.
-Biraz daha oynayayım söz yapacağım. Vvıııııııvvvvvv.
Daha yüksek sesle bağırdı müdür:
-Oğlum kafamı buluyorsun benimle!? Çabuk kapat şunu. Bir saatin var. Bu tanıtım toplantısının ne kadar önemli olduğunu bilmiyorsun sanki!
Hışımla odadan çıktı müdür. Tufan'ın ağzı bükük ve gözleri dolu doluydu. Yanına gelen arkadaşları Tufan'daki bu durumu anlayamamıştı. Tufan onlara :
-Benim yerime şemayı yapabilir misiniz? Kendimi iyi hissetmiyorum, diye sordu.
- Sen git, ben hallederim, dedi Yasemin.
Tufan kendileri için ayrılan dinlenme odalarından boş olanına gidip kapının ardına çökmüştü. Ne olduğunu o da anlayamıyordu. Kafası ağrıyor, beyni zonkluyor ve hiçbir şey düşünemiyordu. Sadece çocuk gibi davranmak istiyordu. Yedi yaşlarına dönmek istiyordu. Anne ve babasının yanında olduğu zamanlara…
…
Tüm haber kanallarında gündemi meşgul eden bir haber vardı. Ülkede darbe oluyordu. Ama toplu, tüfekli bir darbe değildi. Ülkesinin gelişmesi için katkı sağlayanlara yapılan bir darbeydi bu. Genç mühendislerin bedenlerini değil zihinlerini öldürerek engelliyorlardı. Bunu da sadece bir çikolata ile yapıyorlardı. Onların zihinlerine müdâhale edip ruhlarını başka anılarına veya başka şeylere yönlendiriyorlardı. Tufan da onların kurbanı olmuştu.