Akşam Ezanı Okunsa Bile

Emine Ecran Şenel

Cakkıdı cakkıdı cakkıdı. Sakız çiğnemenin adabı budur. Cakkıdı cakkıdı çiğnenir sakız. Öyle geviş getirir gibi ağzının içinde çevirince sakız çiğnenmiş olmaz. Cakkıdı cakkıdı çiğne, füüpp şişir, pat patlat. Tarkan’ın ağzında sakızı şişirip şişirip arsız arsız patlatıyor dediğine bakmayın. Bazen bazı şeylerin adabı, başka adapları yok sayar. Füüüpp şişirdim sakızı. Füüüüüüpp biraz daha. Biraz daha. Boyum kadar oldu. İçine girdim.

Yürüyoruz. Sahilde. Kuşlar geçiyor üstümüzden. Bakmıyoruz. Şimdiki aklım olsa, kuşların uçuşunun muştusunu hissedebilsem. Hissetmiyorum. Hissetmiyoruz. Yürüyoruz sahil boyu. Kuşlar bizi umursamıyor, biz de kuşları. Hava güzel. Güneş yakmıyor. Sen top oynamak istiyorsun, ben evcilik. Anlaşamıyoruz. Ben yere çöküyorum. Islak kumla kendime oyun kuruyorum. Sen öfkelenip denize giriyorsun. Öfkeni görmüyorum. Oyun oynarken şarkı söylüyorum ben. Biraz sonra yüzmekten sıkılıyorsun. Elinde deniz kabuklarıyla yanıma geliyorsun. Oyuna dahil oluyorsun. Şarkıma eşlik ediyorsun. Evcilik oynuyoruz.

Sakız sönmeye başladı. İçinden çıktım. Hüüüp ağzıma çektim balonu. Sakızı ağzımda toparladım. Deniz tuzu sinmiş. Ağzımdan çıkarıp kâğıdına sardım. Salona geçtim. Annemle babamın kavgası hâlâ devam ediyordu. İnşallah ben yokken kavganın dozunu kaçırıp birbirlerini camdan aşağı atmazlar, diye düşünerek test kitaplarımı çantama koydum. Kütüphaneye gittim. Bir sürü soruyu çözüme kavuşturdum. Hepsi de doğru. Büyüklerin problemleri bu sorulardan daha mı zor ki çözüme kavuşturamıyorlar? Sanmam. Çözüm için yanlış formül kullanıyorlar. Bazen de canları problem çözmek istemiyor. Ödevlerini yapmak istemeyen ergenler.

Eve gittim. Fırtına sonrası sessizliği var evde. Mutfağa baktım annem yemek yapmamış. Babam evde değil. Boşanmayı düşünüyorlar mı acaba? İsterlerse mahkemede şiddetli geçimsizliklerine şahitlik ederim. Ekmeğime çikolata sürüp yedim. Odama geçtim. Kulaklığımı taktım. Saçma ve hareketli şarkılar dinleyerek dans ettim. Yorulunca yatağa attım kendimi. Müziği kapatmadım. Uyumuşum. Sabah annemin masaya çarparak koyduğu tabakların sesiyle uyandım. Ailecek kahvaltı etmek âdettendir diye kalkıp masaya geçtim. Annemin tek kişilik senfonisinin sesine uyanan babam da geldi biraz sonra. Babam masaya oturur oturmaz annem “Dün söylediklerinden sonra hangi yüzle benim hazırladığım masaya oturabiliyorsun,” dedi sanki babam için masaya tabak, bardak koyan kendisi değilmiş gibi. Babam önündeki bardağı karşı duvara fırlattı. Bardak tuzla buz. Annem bağırmaya başladı.

Odama geçtim. Sakızı kâğıdından çıkarıp ağzıma attım. Cakkıdı cakkıdı cakkıdı. Füüüüpp. Fffüüüüüüpp. Şişirdiğim sakız boyum kadar olunca içine girdim. Yürüyoruz. Sahilde. Kuşlar geçiyor üstümüzden. Bakmıyoruz. Şimdiki aklım olsa, kuşların uçuşunun muştusunu hissedebilsem. Hissetmiyorum. Hissetmiyoruz. Yürüyoruz sahil boyu. Kuşlar bizi umursamıyor, biz de kuşları. Hava güzel. Güneş yakmıyor. Sen top oynamak istiyorsun, ben evcilik. Anlaşamıyoruz. Ben yere çöküyorum. Islak kumla kendime oyun kuruyorum. Sen öfkelenip denize giriyorsun. Öfkeni görmüyorum. Oyun oynarken şarkı söylüyorum ben. Biraz sonra yüzmekten sıkılıyorsun. Elinde deniz kabuklarıyla yanıma geliyorsun. Oyuna dahil oluyorsun. Şarkıma eşlik ediyorsun. Evcilik oynuyoruz.

Bir saat doldu yine sakız sönmeye başladı. Çıktım içinden. Bağırmalar devam ediyor. Evden çıktım. Yokuş aşağı koşmaya başladım. Çok güzel. Serinledim. Sonra yürüdüm. Otogara gittim. Senin yanına gelmek istedim. Biletler pahalıydı. Harçlığımın yarısını yememiş olsaydım param yeterdi ama şimdi yetmedi. Gelseydim sen orada mıydın bilmiyordum. Oradaysan beni tanır mıydın? Tanısaydın benimle oynar mıydın? Bu sefer top oynamayı kabul ederdim ben. Yeter ki oynayalım. Bilmeyelim büyüklerin kavgalarını. Hayat yarışlarını, öfke kusuşlarını, nefret saçışlarını. Kuşlar uçtu üstümden. Sevindim. Üstümden kuşlar uçunca sevinmeyi öğrendim. Üstünden geçtikleri insana bir şey muştuladıklarına, uğur getirdiklerine inanıyorum. Bunu sana anlatmak isterdim.

Eve döndüm. Gecikirsem belki kızarlar diye düşündüm. Eve girdiğimde annem bağıra bağıra ağlıyordu. Babamın sesi çıkmıyordu. Evde miydi bilmiyorum. Odama geçtim. Kulaklığımı takıp yattım. Uyandığımda babam bağırıyordu. “Git bu evden!” diyordu anneme. Annem ağlıyordu. “Yalvarırım yapma,” diyordu. Annem neden yalvarıyordu, bilmiyorum. Gitmek istemiyorsa neden burada olduğuna pişmanmış gibi davranıyordu her gün. Saate baktım. Gece on iki. Dün, bitmiş. Sakızı şişirebilirim. Doğrulup oturdum. Cakkıdı cakkıdı cakkıdı. Yumuşayan sakızı şişirdim Fffüüüüp. Biraz daha ffffüüüüüüppp. Boyum kadar olunca içine girdim. Aynı yerdeyiz. Yürüyoruz yine. Kuşlar uçuyor yine. Yine anlaşamıyoruz. Sen kızıyorsun. Ben oynuyorum. Sen dayanamayıp yanıma geliyorsun, ellerinde deniz kabuklarıyla. Hoş geliyorsun. Birlikte oynuyoruz yine. Oyunun en güzel yerinde ama bir saatin dolduğunu, gitmem gereken zamanın geldiğini bildiğim o yerde bir ses duyuldu. Pat. Sakız patladı. Sen yoksun. Deniz yok. Sahil yok. Ev yok. Odam yok. Her yer bembeyaz. Her yer yapışkan. Kalakaldım nerede olduğumu bilmediğim yapışkan bir beyazlık içinde.

Odamın kapısının açılma sesini duydum sonra. Ardından annemin sesini. Babama seslendi. “Kız odasında yok!” Babamın ayak sesleri geldi. Hızlı ve telaşlı. Sonra anneme kızdı “Senin yüzünden! Senin yüzünden kız da gitti evden.” Annem “Yine ben suçluyum,” diye bağırdıktan sonra ağlamaya başladı. Babam polisi aradı. Polisler eve geldi. Görmüyorum. Hepsini seslerden anlıyorum. “Arkadaşları var mıydı,” diyor polis. “Vardı,” diyor annem. “Ama tanımıyorum,” diyor. Senden sonra hiç arkadaşım olmadığını bilmiyorlar. “Kızınızın bir hayali var mıydı? Ne olmak istiyordu?” diye soruyor polis. Babam “Doktor,” diyor. Annem “Avukat.” Psikolog olmak istediğimi bilmiyorlar. Polis devam ediyor sormaya “Şarkıcı ya da manken olmak gibi bir hayali var mıydı?” Annem “Şarkı dinlemeyi sever. Hep kulaklıkla uyuyor,” diye cevaplıyor. “O zaman şarkıcı olma hayaliyle kaçmış olabilir,” diye zırvalıyor polis. Babam kızıyor. “Benim kızım yapmaz öyle şey,” diyor. Annem ağlamaya devam ediyor. Ciğerleri sökülecek neredeyse.

Hüüüp diye ağzımda toparlamaya çalışıyorum sakızı. Olmuyor. Sağımdan solumdan beyaz yapışkanlığı çıkarmaya çalışıyorum. Omzuma biri dokunuyor. Bakıyorum sensin. Elinde paketli bir sakız. Yıllar önce, o gün verdiğin sakızın aynısı. Bana uzatıyorsun. Sakızı cebime atıyorum. Yürümeye başlıyoruz. Sahildeyiz. Kuşlar geçiyor üstümüzden. Kuşların uçuşunun muştusunu hissedebiliyorum. Sen de hissediyorsun. Yüzündeki huzurlu tebessümden belli. Yürüyoruz sahil boyu. Kuşlar bizi umursuyor, selam veriyorlar bize. Biz de kuşları umursuyoruz, el sallıyoruz onlara. Hava güzel. Güneş yakmıyor. Sen top oynamak istiyorsun, ben evcilik. Evcilikten vazgeçiyorum. Top oynuyoruz. Eve dönmeyi düşünmüyoruz. Akşam ezanı okunsa bile.