Kar Mezalimi

Fatma Dursun

-Amaaan aman bitmiyor iş. Başım da nasıl ağrıyor. Geçen duman soludum ya boğazıma indi hep.

Bunları sayıklarken gözünün ucuyla kızını yokladı. Ayşe tabii hiç oralı değilmiş gibi davranıyordu. Bal gibi de biliyordu anasının ona iş itelemeye çalıştığını. Hiç de sevmez kahvaltı yapılırken konuşulmasını. Yumurtayı soyarken her zamanki tahammülsüzlüğü ellerini kasıyordu. Dişini sıkıyordu. Annesi kardeşi bağırışarak çekişirken bir yandan da televizyondaki mastırşef yarışmacıları bağırıyordu. Ayşe zihnine kapatıyordu kendini. Çevresine olan tahammülsüzlüğüne karşı savunmasıydı. Zihni çevresini algılamayı bırakmıştı. Ayşe tabağındaki her şeyi intizamlıca doğramış ekmekleri parça parça bölmüştü. Çatalı parmağına istediği gibi kavramış çay bardağının yerini kontrol etmişti. İstediği gibiydi. Kahvaltısı istediği nizamda olduğundan rahatladı. Tam bir lokma alacakken ağzına anası başladı.

-Ne yapmayı düşünüyorsun?

-Neyi?

-İş, okul, KPSS.

-Bin kez anlattım ya sabah sabah iki lokma yemeden aklına bu mu düştü?

-Aman iyi sana da bir şey sorulmuyor.

Ayşe böldüğü ekmek parçalarından birini ağzına attı. Tadı kaçmıştı. Yediği iki lokma her seferinde zıkkım oluyordu. Zaten yeme ile arası iyi değildi. Kontrolsüzce yerdi. Tiksinerek. Bir daha asla yiyemeyecek gibi. Yemekten tad almazdı. Zevk almazdı. Bir an önce yiyip kalkmak isterdi sofradan. Yalnız başına kaldığında da yemek yemeyi sevmezdi. O, mutlu kalabalık sofralarda yediği boğazına dizilendi. Yediği bir tabaktı. Önüne koyulan iki lokma. En çok bu başına kakıldı. O yüzden arası hiç iyi olmadı. Yediği ile kendi ile.

Kalktı sofradan. Çalışması gerekiyordu. Sürekli çalışması gerekiyordu. Evde iş bitmiyordu. Bulgur kaynatılıyor, halı yıkanıyor, yün yıkanıyor, yastık dolduruluyor, yorgan dökülüyor, yufka yapılıyor, menemenlik doğranıyor, kaynatılıyor, salçalık doğranacak şimdi de. Kimse el sağlığı etmez. Yaptığı işi beğenmez. Ama o yine de yapardı. Yeter ki ona sormasınlar. Ne yapacaksın diye.

Yıllardır kendini çevreden izole etmeyi başardı. Bunu sağlayan ise yarı duymayan kulaklarıydı. Son bir senedir bir hal olmaya başladı. Bu izole etme hali kendini zihninde kaybetme şeklini aldı. İlk başlarda anlamadı durumu. Sonrasında ayrıntılar daha da netleşti. Aslında an aynıydı. Sadece yerler zamanlar farklıydı. Biraz da o farklılaşıyordu. O şubat günü başladı bu hal. Daha doğrusu o şubat gününü yaşadı sürekli.

Uyuyordu. Yarı uyku halinde zihni sallanmaya başladı. Yavaşça uyanırken ölüm uykusundan bedeninin sallandığını fark etti. İyice anladı ne olduğunu. Oturdu yatağın kenarına kardeşine baktı hala uyuyordu. Bekledi. On beş saniye geçti. Durmadı. Bağırmaya başladı kardeşine. Uyan uyan uyan diye. Bir yandan giyinmeye başladı. Daha önce de yaşamıştı bunu ama bu kadar uzun bu kadar şiddetli değil. Korktu. Buralarda olmazdı bu. Bir vurur geçerdi en fazla. Kışın ortasındaydılar. Kardeşi uyandı. Giyinmesi için bağırdı. Annesi kardeşinin adını bağırarak geldi. Annesinin karşısına geçti. O yüz ifadesi aklında. Annesinin yüzündeki o korku dehşet halindeydi. Annesini tuttu sarstı. Kediyi al diye. Önce anlamadı. Sonra anladı. O kediyi battaniyeye sardı. Bir buçuk dakika sürdü her şey. Giyindiler. Cüzdanlar alındı. Sokağa çıktılar. Herkes çıkmıştı. Buralarda kimse çıkmazdı. Saat sabah beşe geliyordu. Aklı da yerine geliyordu. Daha çok korktu. Buralarda olmazdı. O zaman yakınlardaydı. Aramaya başladı dostlarını. Hepsi şokta. İçine düştü o dehşet. Buralarda olmaz. Nerede oldu diye. Sesler geldi sokaktakilerden. Malatya’da. Maraş’da. Adıyaman’da. O kadar çok yer sayıldı ki aramaya başladı. Adanadaki arkadaşı açtı. Ailemi çıkartıyorum seni arayacağım dedi. Sonra haftalarca ulaşamadı ona. Kışın ortasındaydılar. O sene hiç kar yağmamıştı. O gün kar yağdı. O günkü karı hiç unutamadı. Sığınacak yerleri yoktu. Saatlerce karın altında beklediler. O gün yağan karı hiç unutmadı. Köye gittiler sonra. Tek soba. Dibine de otursa ısınamadı. Aylarca ısınamadı.

Başlarda o an geceleri yakaladı onu. Uyuyamadı. Aylarca uyuyamadı. Sonra zaman geçti. Duruldu buralar. Uyudu. Ama yara bir kez açılmıştı. O ana dönmeye başladı. Zihnini her kapattığında o anda buldu kendini. Kaçmadı. Değiştirmedi. Vicdanını rahatlattı böylece. Eziyet etti kendine. Öyle affetti yaşamı.

-Salçalık doğranacak Ayşe Hanım lütfet de yardım et. Kölenizim zaten her şeye ben koşuyorum bıktım artık. Bir şeyin de ucundan tuttun ya.

-Geliyoz dedik ya. Bekle biraz.

Ceketini giydi Ayşe. Hava kırk derece. Ayşe üşüyor. Ayşe hiç ısınamıyor. Ayşe memnun kırk dereceden. Anası tutuşturdu eline bıçağı. Ayşe doğruyor salçalık domatesleri. Anası anlatıyor:

-Kışın yeriz mis gibi. Bu sene şükür kışlık hazırlığımız yetişti. Salçamızı da kaynattık mı geriye bostan kaldırmak kalıyor. Sonra kışın rahat oluruz inşallah kızım. Hem her şey ne pahalandı salçanın bidonu beşyüz lira olmuş. Güç yeter mi?

Ayşenin zihni kararmaya başlamıştı bile. Kesip kesip attığı domateslerin kokusu yoktu burnunda. Kışı düşündü. Yaptıkları hazırlığı. Bereketi ile gelmesini bekledikleri karın en savunmasız anlarında onlara yaptığı zulmü hatırladı. Zihni sarsılmaya başladı. Sonra bedeni. Üstüne kar yağıyordu. Üşüyordu. Vicdanı ruhu soğuk bir fırtına altında sarsılıp eziliyordu.