Kanlı Toka

Emine Ecran Şenel

Andolsun ki sen öldürmek için bana el uzatsan bile, ben öldürmek için sana elimi kaldıracak değilim! Zira ben âlemlerin rabbi olan Allah’tan korkarım. Ben diliyorum ki sen hem benim günahımı hem de kendi günahını yüklenesin, cehennemliklerden olasın! Zalimlerin cezası işte budur. (Maide sr. 28-29)

Kolumdaki kanlı tokayı kokluyorum. Toka kan kokmuyor. O kokuyor. Ona ait her şey o kokuyor. Yastığı, bardağı, diş fırçası, kalemleri, kitapları, her şeyi. O, çiçek kokardı. Toprağa gömdüler onu, toprak çiçek kokmadı. Çiçekler de çiçek kokmuyor artık. Kanlı tokası kolumda. Belki bir gün gelir. Hiç olmazsa çiçeklere kokularını vermek için. Bu tokayla bağlarım çiçek kokan saçlarını. Okşayarak. Koklayarak.

Kapı çalıyor. Ayda yılda bir çalan kapımız. Meliha teyze gelmiş. Kuaförden sonra ev yakınlığına buyurmuş. Annem çay koymak için mutfağa geçince acıyan bakışlarını bana dikti. Üstümü başımı inceledi. Kolumdaki tokaya baktı uzun uzun. İçini çekti, vah vah’ladı. Annem gelince sordu “Hâlâ düzelmedi mi?” “Yok,” dedi annem, dolan gözlerini yere indirerek. Ağlamamak için konuyu değiştirdi “Kuaförde ne yaptın Meliha abla?” “Saçlarımı boyattım kız,” dedi Meliha teyze başındaki örtüyü açarak. Kahverengi boyalı saçlarını sağa sola savurdu. Annem “Maşallah çok yakışmış,” dedi. Bana baktı sonra. Ben, kolumdaki tokaya. İçimiz yanarken Meliha teyzenin saç boyasını konuştukları için kızacağımdan korkuyordu annem. Kızıp ortalığı dağıtacağımdan. Meliha teyzeye bir zarar vereceğimden. Cenazeden sonra bu yüzden kimse gelmiyordu bize. Bu yüzden kapımız ayda yılda bir çalıyordu. Annemin korktuğu başına gelmesin diye ayaklarımı sürüye sürüye odama gittim. Kapattım kapıyı. Kafamı yastığın altına koydum. Tokalı kolumu da. Tokayı parmaklarıma doladım. Elimin içi onun yüzü oldu, parmaklarım saçları. Okşadım yüzünü. Saçlarını kokladım. Çiçek kokuyor. Göğsüme yasladım kafasını, beraber uyuduk.

Motorumla gezdirdim onu. Merak ettiği her yere götürdüm. Beğendiği çiçek desenli tokayı aldım. Saçlarını topladı o tokayla. Yemek ısmarladım. En çok kafede soğuk içeceğini yudumlarken mutluydu. Kendini genç kız gibi hissediyordu. Sanki yıldızlara çıkmış, dünyayı seyrediyor gibi bakıyordu etrafa. Ben de ilk orada fark ettim büyümeye başladığını. Kabullenmek istemedim. Hep küçük kız kardeşim olarak kalsın istedim. Büyürse uçar gider diye korktum. O, büyümeden uçtu gitti. Dönüşte motor bozuldu. Eve yakındık. Bizim sokağın hemen arka sokağındaydık. Uyanmak istedim burada. Uyanamadım. Bozulma dedim motora. Bozuldu. İndik. Ben motoru çekiyorum. Yürüyoruz birlikte. Abi, diyor bana. Sorular soruyor. Burnuma çiçek kokusu geliyor. Etrafta ondan başka çiçek yok. Sokak ıssız. İçimi sıkıntı kaplıyor. Korkuyorum. Onun sorularını duymuyorum. Ben sorularını cevaplamayınca şarkı mırıldanıyor. Çok mutlu. Neredeyse dans ederek yürüyor yanımda. Sonra bir ara kolumu dürtüyor “Abi bak, Özgür abi. Arkadaşın,” diyor eliyle karşıdaki köhne binanın önünü göstererek. Sus, demek istiyorum. Diyemiyorum. Bakmak istemiyorum o tarafa, bakıyorum. Özgür’ün yanında yüzü karanlık bir adam. Elinde karanlık bir paket. Özgür’e veriyor karanlığı. Gitmek istiyorum. Gidemiyorum. Özgür’e sesleniyorum. Elimi kaldırarak selamlıyorum.

Özgür bize bakıyor. Yanındaki karanlık suratlı da karanlık gözlerini bize çeviriyor. Telaşlanıyorlar. Bize doğru geliyorlar karanlıklarıyla. Boğuluyorum karanlıktan. Git, demek istiyorum ona. Git. Diyemiyorum. Adam cebinden çıkardığı bıçağı Özgür’e veriyor. “Kes dillerini,” diyor. Özgür bir adama bakıyor bir bana. Kardeşim bana sarılıyor. “Kaçalım,” diyor. “Kaçalım abi.” Kaçmak istiyorum. Kaçamıyorum. Adam “Birine söylerlerse çetemiz tehlikeye girer. Çete tehlikeye girerse seni yakarız,” diyor Özgür’e. Özgür bıçağı alıyor adamdan. Yüzü kararıyor Özgür’ün. Gözleri kararıyor. Bana doğru yaklaşıyor. “Özgür napıyorsun oğlum? Biz arkadaşız,” diyorum. Özgür cevap vermiyor. Bana saldırıyor. Bıçaklı elini tutuyorum Özgür’ün. Havaya kaldırıyorum. Kardeşim araya girmeye çalışıyor. “Özgür abi yapma,” diye bağırıyor. Özgür onu itiyor. Uyanmak istiyorum. Uyanamıyorum. Yere düşüyor kardeşim. Yerde çivili bir tahta. Çivi kafasına giriyor. Özgür ve adam kaçıyor. Karanlıkları orada kalıyor. Boğuluyorum karanlıktan. “Bahar!” diyorum. “Bahar!” Adını son kez andığım o yerde adını bağırıyorum avazım çıktığı kadar. Gözlerimi kapatıp nefesimi tutarak çivili tahtayı kafasından çıkarıyorum. Kanlar akıyor. Her yer kan oluyor. Tokasını çıkarıyorum. Kana bulanmış tokayı koluma takıyorum. Yarasını bulup kanı durdurmaya çalışıyorum. Gömleğimi çıkarıp bastırıyorum kafasına. Durmuyor kan. Durmuyor. Bağırıyorum “Bahar!” Komşular geliyor. Annem geliyor. Ambulans geliyor. Babam uzaktan gülümsüyor. “Hayır baba, onu alma yanına,” demek istiyorum. Diyemiyorum. Uyanmak istiyorum. Uyanamıyorum. Hastanedeyiz. Doktor geliyor yanımıza. Üstünde ameliyat önlüğü. Başında bonesi…

Sus diye bağırmak istiyorum. Bağırıyorum. Uyanmak istiyorum. Uyanıyorum. Sus! Allah’ın belası doktor sus! Kalkıyorum yataktan. Özgür’ü öldürmek istiyorum. Daha önce de çok istedim. Annem “Onun günahı ona yeter. Beni bir de sensiz bırakma oğlum,” dedi. Öldürmedim Özgür’ü. Polisler, karanlık ellerini kelepçeleyip götürürlerken oradaydım. Nefretimi yüzüne kusmak istedim. Kusamadım. “Kazaydı,” dedi Özgür, kafasını yere eğerek. Kaza, suçunu hafifletiyor Özgür’ün. Vicdanını rahatlatıyor. Nefretimin önüne set oluyor. Set, daha da kabartıyor nefretimi. Annem “Onun günahı ona yeter. Beni bir de sensiz bırakma oğlum,” diyor. Nefretim taşmıyor.

Meliha teyzenin sesi geliyor içeriden. Arada kahkaha atıyor. Sinirlerimi tırmalıyor sesi. İçeri gidiyorum. “Sus!” diyorum. “Sus. Allah’ın belası kadın. Al boyalı saçlarını ve git!” diyorum. Hemen kalkıyor Meliha teyze. Başörtüsünü yamuk yumuk bağlıyor telaştan. Hızlıca çıkıyor evden. Giderken anneme “Allah kolaylık versin kardeşim, zor,” diyor. Bu sefer tutmuyor kendini annem, ağlıyor. Lafı da değiştirmiyor “Amin,” diyor, gözlerini silerek.

Meliha teyzenin kalktığı yere oturdum. Kolumdaki tokayı kokladım. O kokuyor. İyice içime çektim kokusunu. Televizyonu açtım. Haberler. Bir uyuşturucu çetesinin çökertildiğini anlatıyor muhabir. Baskın düzenlenen evde bulunan kilolarca eroinden bahsediyor. Sonra tutuklanan çete elemanları yansıyor ekrana, isim ve soy isimlerinin baş harflerinden oluşan adlarıyla. Beş tane genç. Karanlık elleri kelepçelenmiş. O ellere karanlığı veren, yüzleri karanlık adamlar nerede? Annem beddua ediyor. Kapatıyor televizyonu. “Yarın babanı ve Bahar’ı ziyaret ederiz. Olur mu,” diyor. Kardeşimin adını söyleme anne. Canımı yakıyor. Çivi gibi kalbime saplanıyor adı. Boğazıma düğüm oluyor. Tokayı kokluyorum düğüm çözülsün diye. Çözülmüyor. Gözlerimden yaşlar akıyor annemin gözlerine doğru.

Bu karakterime ve annesine çok üzüldüm. Onunla birlikte ağladım. Bir şarkı armağan ediyorum sana abi :,(

https://youtu.be/jXYt9qGQ3jU?feature=shared